matematik, postülat denilen, önceden üzerinde uzlaşılmış temel kurallardan yola çıkılarak yapılan, sistematik bir uğraş olmasından dolayı, sonuçları kesindir. epistemolojik anlamda, insanlık tarihi boyunca böylesine kesin bilgiler hiçbir zaman elde edilemediği için, matematiğe ayrı bir düşkünlük vardır. Pisagor, matematiğin böylesine kesin sonuçları karşısında ona aşık olmuş ve adeta bir din gibi, onu benimseyerek, felsefesinde de kullanmaya çalışmıştır. Matematik uğraşları sırasında sadece rasyonel sayıları ve onların yapabildiklerinin aksiyomlarına sahip olan bu insanlar, rasyonel olmayan köklü bir sayıya ulaşan Hippasos'un bu bulgusunu öncesinde inkar etmişler, sonra işlemler sonucunda böyle çıktığını gördükçe de, tüm kurdukları sistemin nasıl çöktüğüne bakarak kafayı yiyip, son çare olarak da hippasos'u, kayıkla açıldıkları denize atarak öldürmekte bulmuşlardır. Oysa hippasos'un ölümü, ortaya koyduğu şeyi değiştirmeyecektir. Köklü sayıları da kapsayacak şekilde sonrasında yeni postülatlar getirilmiş ve matematik, kendi içinde hala tutarlı tutulmaya çalışılmıştır. Bazı işlemler tanımsız olarak gösterilmiş, bazıları ise, işlemler sırasında çok abuk sabuk şeylere sebebiyet vermesinden dolayı, bazı sayılara endekslenmiştir. Böyle yazınca, sanki matematik hep yamanan ve güvenilmez bir şeymiş gibi duruyor olabilir ama bu yamamalar da aslında yine kendi içindeki kanıtlamalar doğrultusunda bulunduğu için, çok sağlam yapılardır.
matematik gibi önceden belirlenmiş kurallardan yola çıkarak yapılan söylemlerin olmadığı her alan, kesin bilgiden uzak, şüpheye yol açan bir yapıdadır. Hume'un bize söylediği gibi, neden ve sonuç arasındaki bağlantı tamamen bizim varsayımımızdan dolayıdır. güneş'in her gün doğudan doğuyor olması, ertesi gün de kesin olarak doğudan doğacağı anlamına gelmez. Deney ve gözlemlerle, bunu doğrularız ve bu devam ettikçe, tahminimiz de güçlenir elbette ancak bilimsel olarak, iki olay arasındaki nedenselliğin kendisini deney yoluyla gözlemleyemeyiz. Bu şaşkına uğratacak ve her bilgiyi derinden sarsacak olan söylem, Kant'ın da "hume beni dogmatik bir uykudan uyandırdı" dediği gerçek, en bariz ve kesin bildiğimizi varsaydığımız bilgilerin dahi ne kadar pamuk ipliğinde olduğunu gösterir. Matematik ise, bu anlamda güzel bir sığınaktır, en azından kendi sistemi içerisinde kesin doğru bu! diyebildiğimiz şeyleri verir.
Tabi matematiğin bunu vermesi, onun kullanılarak bir şeyleri kanıtlama çabamızı da o denli gerçek yapmaz. Örneğin istatistik, doğru korelasyonu gözetmeden yaparsak tamamen aldatıcı olur. Gözeterek yaparsak da, iyi bir tahmin olabilir ancak, yine matematiğin kendisindeki doğruluk yapısını aktarmaz her ne kadar bunu sunarak argümanını dile getirenlerin öyle olduğunu sanmamızı istemesine rağmen. Benjamin'in de dediği gibi "Üç çeşit yalan vardır; Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik."
Son olarak bir fıkrayla kapatmak istiyorum.
Balonla seyahat etmekte olan bir grup yolunu kaybeder ve biraz alçalarak aşağıdaki kişiye yaklaşırlar. İçlerinden biri aşağıya bağırır;
- Heyyy!.. Şu anda nerdeyiz?
Aşağıdaki şahıs onlara şöyle bir bakar ve biraz düşünüp dalgın dalgın cevap verir:
- Bir balonun içinde ve oldukça alçaktasınız…
Balondaki adam doğrulur ve arkadaşlarına:
- Biliyor musunuz bu adam matematikçi der. Bunun üzerine balondaki diğer şahıslar bunu nerden anladığını sorduklarında şöyle yanıtlar:
- Birincisi, çok düşündü, ikincisi söylediği şey kesin olarak doğru… Üçüncüsü, bir işe yaramıyor…
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?