confessions

hercule poirot

1. nesil Moderatör - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Moderatör

  1. toplam entry 321
  2. takipçi 10
  3. puan 27923

kız kardeş

hercule poirot
-nasılsın abi?
+eh işte, seni sormalı.
-moralin mi bozuk?
+yoo, değil.
-öyle öyle. seni iyi tanırım ben. keyifsizsin.
+hadi oradan. gayet mutluyum kızım. bunu da nerden çıkardın?
-suratından düşen bin parça baksana.
+saçmalama yahu. hiçbir şeyim yok benim.
-üzülmeyeyim diye böyle söylüyorsun. anlat, yine ne oldu?
+bi bok olmadı diyorum!
-ama huzursuzluğun bir kilometre öteden anlaşılıyor. dökül hadi.
+anlatacak bir şey yok, neden anlamıyorsun? hem olsa, ne diye saklayayım?
-canım abim... hep de bizi düşünür...
+ya sabır. şimdi kafayı yiyeceğim.
-kıyamam. üzülme lütfen.
+hâlâ konuşuyor. gitsene artık.
-peki. boşver, takma kafana tamam mı. hayatta hiçbir şey senden daha önemli değil.
+sus, yalvarırım sus...
-kurban olayım sana ben.

bir adet psikopat.

ahmed arif

hercule poirot
"açar kan kırmızı yediverenler,
ve kar yağar bir yandan.
savrulur karacadağ...
savrulur zozan…
bak, bıyığım buz tuttu,
üşüyorum da.
zemheri de uzadıkça uzadı.
seni baharmışın gibi düşünüyorum,
seni diyarbekir gibi...
nelere nelere baskın gelmez ki,
seni düşünmenin tadı…"

sözcüklerin efendisi, mükemmel bir şair.

baba ile farklı odaların insanları olmak

hercule poirot
anneye nazaran çocuklarına karşı duyduğu sevgiyi ortaya dökmekte beceriksiz, sürekli bir şeylerden şikayet halinde, daima yorgun ve sinirli, hata yakalayıp olayları büyütmekte mahir, tek bakışıyla bile benim diyen evladı yerle yeksan etmekte eline su dökülmeyecek bir ustalığa sahip ve her zaman sert olan baba kişisiyle belirli bir süreden sonra aynı odada vakit geçirememe, onunla laflamayı deli gibi özlerken dahi bağra taş basıp böylesinin iki taraf için de en doğrusu olduğuna kendini inandırma zamazingosu.

zaman kaybı

hercule poirot
film sitelerinin izleyici yorumlarına ayrılmış bölümünde sıklıkla karşılaşılan ve söz konusu yapıma durduk yere antipatik yaklaşılmasına sebep olan baş belası, allahın cezası görüş, fikir.

dayak yiye yiye atmayı öğrenmek

hercule poirot
çocuklukta veya ergenlikte kavgadan, dalaştan mümkün mertebe kaçınmaya çalışan bireyin tüm çabalarına rağmen her seferinde kendisini bir şekilde hırgürün tam ortasında bulup bu çekimser ve sakin özelliği yüzünden yaşça belki biraz büyük ayak takımınca alaya alınarak gerek fizyolojik gerekse psikolojik açıdan gün be gün şiddete maruz kalması sonucu nihayet canına tak etmesini ve yaşadıklarına artık bir son verme gayesi ile ilk fırsatta azılı ve yaman bir dövüşçüye evrilme yolunda basamakları hızla tırmanmasını konu alan destansı öykü.

arka sıradaki talebeleri insan yerine koymayan öğretmen

hercule poirot
standart ebatlara sahip bir sınıftaki masa ve sıraların üçerli dizi halinde arkaya doğru boyuna yerleştirilmiş olmasına eğitimcilik kariyeri boyunca anlam veremeyen, bütün öğrencileri hemen gözü önünde enine dizili sıralara oturtarak dersi öyle anlattığı günlerin hayali ile ıslanıp doyuma ulaşan, çok uzaklardan not tutmanın, kara tahtayı görebilmenin veya konuya katılım göstermenin pek kolay olduğunu sanacak kadar saçmalayan, bakışlarıyla bile arka sıralardaki garabetleri tembel birer asalaktan saydığı aleni olan, her haltı yalnızca öndeki değerlilerine anlatıp kırıtan, orta kuşakta kalmış yarı şanslı veletleri ara sıra bir iki tebessümle ödüllendiren, onlardan gerisini yok sayan, hiçbiri ile ne gülüyorsunuz söyleyin biz de gülelim dışında diyaloğa bile girmeyen önyargılı, sığ, sığır, nesli tükenesice hoca bozuntusu.

adres tarif etme becerisi

hercule poirot
hak teala tarafından hamuruma bir gram dahi serpiştirilmemiş özellik. lakin tarif edilen adresleri gayet iyi anlarım. neredeyse hiçbir cümleyi ikiletmem. anlatıcı kişi standartların biraz üzerinde gayret göstersin, her yeri elimle koymuş gibi şıp diye bulurum.

yıllar evvel internetten bir kızla konuşuyorduk. aynı şehirde yaşadığımızı öğrenince buluşalım dedim. dışarıda herhangi bir tanıdığa denk gelme riskini göze alamayacağını söyleyip kabul etmedi. ben de ısrarcı olmadım. yine de aramız bozulmadı, görüşmeyi sürdürdük. sonra bir gün evimize gel, annemler şuraya gidecek, böylece birbirimizi görmüş oluruz dedi. teklifini biraz garipsememe ve davetine şaşırmama karşın sevincim diğer duyguların üzerini hemencecik örttü. ev boşmuş, çabuk olmalıyım, ne sevişsem kârdır heyecanı değildi bu. gençtim, toydum ve yalnızca onu görmek istiyordum.

yola çıktım. belirttiği yerde otobüsten indim. tarif etmeye başladı. az gittim uz gittim. doğrusu maşallahı vardı. yanından geçtiğim markete hatta çöp konteynerine kadar her detayı bir bir doğruluyordum.

hava berbat derecede sıcaktı. terden sıçana dönmüştüm.

evet, giderek yaklaşıyordum ve sabırsızlığım tavan yapmak üzereydi. şimdi mercan sokaktasın sevgilim, üç yüz metre daha ilerle sağında karanfil apartmanı kalacak diye devam etti. yürüdüm.

tam üç yüz metrenin ardından on beş katlı binaya ulaştım. bahçedeki birbirinden güzel çiçeklerin kokusu iliklerime işledi. karanfil apartmanının önündeyim dedim.

-hah dedi. işte biz orada oturmuyoruz.

ortopedik yatak

hercule poirot
vücut ağırlığının yatağa eşit biçimde dağılması, omurgayı doğru hizalaması, bedene uyku anında sağlıklı bir duruş kazandırması gibi özellikleri ile boyun, baş, bel, omuz, basen ve kalça bölgesinde baş gösterecek ağrıların zamanla giderilmesinde büyük rol oynayan çok yönlü yatak.

ortopedik

hercule poirot
eklemlerin ve kemiklerin şeklinde veya yapısında meydana gelecek her türlü sıkıntıyı ortadan kaldırıp kas gelişiminin önündeki tüm engelleri elinden geldiğince yok etmeye yarayan fonksiyonel ürün.

baba oğul diyalogları

hercule poirot
-bak oğlum, 8 bölü 4 eşittir 2. yani bu, 8'in içinde 2 tane 4 var anlamına gelir. nasıl, anladın değil mi?
+evet babacığım.
-aferin. şimdi söyle hadi. 9 bölü 3?

bundan gayri her bölme işleminin sonucu aynı olacak zannıyla cevap aptal fakat bi o kadar masum bir sırıtışla verilir:

+2 babacığım.
-bu çocuk kesin benim oğlum.

ben seni sevdim mi

hercule poirot
"mutlulukların en doyulmazı seninle başladı,
sevgilerin en tükenmezi seninle doldu içime.
seninle vardı özlemler, kavuşmalar.
seninle yaşadım aşkların eskimezini,
anıların en unutulmazını...

sonra acılar, çaresizlikler, en kahırlı ayrılıklar,
umutsuzluklar geldi seninle.
senden uzak kopkoyu, zifir geceler,
bitmek bilmez upuzun günler geldi.
ve sensizlik geldi ki anlatılmaz...

düşünüyorum da seni tanımasaydım,
sensiz kalmayacaktım.
bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz oldugunu.
beni sen bütünlemiştin,
yine sen yarım bıraktın.

şimdi, belki yine seninleyim.
ama öyle kırık ve öylesine sensizim ki!
oku, bu seninle dopdolu satırları ve söyle bana:

ben sení sevdím mi?"

-bir ümit yaşar oğuzcan klasiği.
15 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol