confessions

hercule poirot

1. nesil Moderatör - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Moderatör

  1. toplam entry 321
  2. takipçi 10
  3. puan 27664

kitap okuma alışkanlığı

hercule poirot
kaynata yahut kaynana adaylarının gözünü boyayıp akıllarını alma konusunda yadsınamaz bir etkiye sahiptir.

eski kız arkadaşım bir gün babasını karşısına alarak ilişkimizden bihaber, tam bir istanbul beyefendisi olan son aile ferdine her şeyi bütün çıplaklığı ile anlatmış. ee diye sormuş kayınpeder, nasıl biri şu çocuk?

bizimki ne kadar yakışıklı, kibar, düşünceli ve muzip olduğumdan girip yardımseverliğimden, konukseverliğimden ve vatanseverliğimden çıkmış. uzun uzun konuşmuşlar. babası:

-anladığım kadarıyla bir halta benzemiyor demiş.
+yia ama beni hep güldürüyor, eğlendiriyor, çok iyi vakit geçiriyoruz daha ne olsun diye itiraz etmiş sevgilim. sonra eklemiş:

+hem çok kitap okuyor, öyle böyle değil.

bir sigara yakmış ihtiyar delikanlı:

-hah demiş, tamam bir bok olmaz bundan.

işin eğlenceli tarafı haklı çıktı herif. ileri görüşlü, atatürk gibi adammış.

agaya beleş

hercule poirot
hatrı sayılır nicelikte yılgınlık, bıkkınlık ve teslimiyet izleri barındıran bir kibar feyzo haykırışı.

-dışarıdan bakınca senin benim gibi bir insan.
ama karşıdan geldiğini görünce boğazımızdaki tükürük bilem kurumiştir.

filmin bir sahnesinde şener şen, sevdiği kıza kavuşmak için kendisine kefil olmasını isteyen kemal sunal'a hitaben;

+bak parayı ödeyemezsen karını alırım vermem ha!
diyor.

sunal da;
-hey allahım ehehe ne şakacı adam yav.

diye sırıtıp geçiştiriyor. aga dediğini yapar, biliyor aslında. aga belki gülüyor ama aldanmamak lazım. aga isterse sırıtarak dahi korkudan ödünü koparır marabanın. aganın, ol deyip de olduramayacağı hiçbir şey yok.

zira köy sınırları içinde parayla alınıp satılabilen her şey agaya beleş.

güvenilir bir insan olmak

hercule poirot
ruhu cümle günahlardan arındırırken bedeni de aynı doğrultuda sağlığa, mutluluğa ve dinginliğe boğan iyileştirici etkilerle dolu müthiş bir ayrıcalık.

arkadaşlar arasında öyle tanınır böyle bilinirim. kimi tomar tomar parasını gözü kapalı emanet edip gider, kimi ebesini. insanlık için büyük, kendileri adına küçücük kararlar almadan evvel neredeyse hepsi illa ki bana danışır ve fikrimi alır.

süper kupada karşı karşıya gelen galatasaray beşiktaş derbisine yüklü miktarda bahis yapılacaktı. hadi poirot söyle bize, sence ne olur bu maç dediler.

-takdir edersiniz ki galatasaray'ın oturmuş kemik bir kadrosu var dedim. son iki senenin şampiyonu sezonun ilk ciddi müsabakasına mutlak bir ciddiyetle çıkacak ve rakibine acımayacaktır. beşiktaş ise malum toplama takım görüntüsü sergiliyor. ciro immobile yaşını başını almış, emekliliğine yaklaşmış bir amcadan fazlası değil. uzun vadede başarı belki sağlanabilir ancak şu aşamada sarı kırmızılılara diş geçirmeleri imkansız.

cümlelerimi dikkatle dinlediler. sonra biri yanındakine:

-yaz! diye bağırdı. banko beşiktaş yaz. ilk yarı beşiktaş, ikinci yarı beşiktaş yaz!

nasıl becerdiyse yanlış bir sonuca varmıştı hıyarağası. hey, aklın başında mı senin der gibi yüzüne baktım. birkaç saniye dalgın dalgın uzakları seyrettikten sonra :

-handikap beşiktaş yaz, beşiktaş havada karada öper atar yaz, yaz ulan! dedi.

ergenlik dönemi

hercule poirot
sorumluluktan kaçmamayı elzem kılan süreç.

ülkemizde ebeveynlerin buluğ çağı denen döneme geçiş yapmış çocukları ile yeteri kadar ilgilenmediği gerçeği de göz önünde bulundurulursa, bu konuda ağabeylerin yahut ablaların daha fazla inisiyatif alıp elini taşın altına koyması, bilgi ve tecrübelerini kardeşleriyle paylaşması icap eder.

bir anne nedendir bilinmez, ilk adetini gören kızına ne yapması ve nasıl davranması gerektiği hakkında açıklama yaparak onu rahatlatmaktan özenle kaçınır.

keza bedenindeki değişimlerin sebebini erkek çocuğuna anlatmayı kendisine yediremeyen, lafa girdiğinde yüzü kızaran babaların sayısı da az değildir.

sesi çatallaşmaya, yüzü sivilcelerle dolmaya, karşı cinse amansız bir ilgi duymaya başlayan ergen, ona buna yoktan yere sinirlenmesinin altında yatan nedenleri tek başına su yüzüne çıkarmaya mecbur bırakılmamalı, buna mahkum edilmemelidir.

nasıl olsa adına internet denen bir dünya var, gidip her şeyi oradan öğrensin mantığı ile kolaya kaçmak, kişileri telafisi mümkün olmayacak dertlerle karşı karşıya bırakabilir.

yaşça büyük, meselenin üstesinden bir şekilde gelmeyi becerebilmiş diğer aile bireyleri bu noktada ipleri eline almalı ve küçük kardeşlerinin, evlatlarının en büyük destekçisi olmalıdır.

öpüşmenin bile ne maksatla gerçekleştirildiğini sorgulayan bir bünye, bilgisayar ekranında alt alta üst üste geçmiş bedenlere denk geldiği an neler hissedecektir kimbilir?

kafa kafaya vermeli, etraflıca düşünmeli bu tarz meseleleri.

rastgele...

sözlük itirafçılarının aslında söylemek istedikleri

hercule poirot
her itiraf birtakım subliminal mesajlarla doludur. ve her yazar esasında çok başka dertlerden dem vuracakken bunu cesurca dışa yansıtmak yerine nedense kelimelerle oynayıp lafı dolaylamayı, suları bulandırmayı, içini yakıp kavuran sıkıntıları dallandırıp budaklandırmayı tercih eder.

örneğin dile gelen itiraf "bugün çok mutsuzum sözlük. hoşlandığım kişi ona beslediğim hisleri yine görmezden bilmezden geldi. kendimle nasıl başa çıkacağımı kestiremiyorum artık. tanrım bir kere olsun yüzüm gülmeyecek mi benim?" gibi bir şeyse kainata asıl haykırılmak istenen açık ve kesindir:

-seri eksi oy veren ibne benim!

kızımız olacaktı

hercule poirot
ruhu tıka basa gıdaya doyuran harikulade bir eser.

https://m.youtube.com/watch?v=v1vgAl9Xbks&pp=ygUUa8SxesSxbcSxeiBvbGFjYWt0xLE%3D

çalışma sistemi epey enteresan olan bir şirkette işe girmiştim. dileyen herkes, işleyişi sekteye uğratmadığı sürece telefonundan müzik açabilir, elbette ötekileri rahatsız etmemek kaydıyla paydos saatine dek istediği şarkıyı dinleyebilirdi.

babamız yaşındaki bir adam da neredeyse her gün kızımız olacaktı'yı açar, boğazına kadar hüzne boğulmuş halde sessiz sessiz bu parçaya kulak kabartırdı. o kuşaktaki birinin malum tercihine hem çok şaşırır hem de çektiği ziyafetten ziyadesiyle memnun olurdum.

öğle yemeğinde laf lafı açtı, söz döndü dolaştı ihtiyar delikanlının izel hayranlığına geldi yine. maaşını öptüğümün yerinde dedikodu yapmadan vakit de geçmek bilmiyordu.

-abi ne aşıklar ne aşklar yaşamış zamanında yahu. baksana gıyaseddin dayıya. lise bebesi sanki.
+yok be oğlum, o iş öyle değil.
-nasıl yani?
+herifin beş tane oğlu varmış. hep kız özlemiyle yanıp tutuşmuş. karısı da on yıl önce terk etmiş zavallıyı. mesele bundan ibaret.
-etme lan!
+vallahi, kendisi anlattı.
-olsun, her şeye rağmen görmüş geçirmiş bir insanın eski eşini hâlâ "küçüğüm" diye sevmesi çok romantik bence.

suratı patlamaya hazır sivilcelerle dolu iş arkadaşım yanıma biraz daha sokuldu. etrafı şöyle iyice kolaçan ettikten sonra devlet sırrı verir gibi usulca fısıldayıp:

+romantizmle de alakası yok dedi, yengenin boyu 1.45'miş.

cahil cesareti

hercule poirot
davos'u one minute çıkışıyla titreten reisin cesareti ile kafa kafayadır.

ortamda mahallenin çocuksuz bir ailesi hakkında konuşuluyordu. başkalarının özel hayatındaki teferruatlar bizim için memleket meseleleri ile eşdeğer kıvamdaydı.

-mal mı bu adam? neden çocuk yapmamış ki o yaşına kadar?
+sana ne, bize ne be oğlum.
-hayır abi herkes evlat sahibi olmak ister.
+belki de istemiyorlar ne biliyorsun?
-mümkün değil.
+belki çocukları olmuyordur yahu.
-bırak allah aşkına, hangi devirdeyiz. bir sürü yöntem var artık.
+ne gibi?
-sezaryen misal.
+lann!

babaanne

hercule poirot


bütün gelinlerini çok sever, hiçbirini öz kızlarından ayırt etmezdi. bir araya geldiklerinde saçlarını tarar, su israf olmasın diye yalnızca tükürüğünü kullanırdı. annesinden yadigar antika tarağını saç diplerine tüküre tüküre savururdu.

tabi bu kadar geline can mı dayanır... bir süre sonra tükürük bezleri işlevini hepten yitirdiği için ömrünün son demleri kupkuru bir ağızla geçti.

babaannem çok arzu etse de torunlarına o sıcacık ve yumuşacık tarafını hiç gösteremedi. haliyle kendisinden hep çekindik ve uzak durduk. utanacağımızı bilse saçlarımıza tükürmek isterdi belki ama ondan da anlamazdık ki biz.

bilmemek

hercule poirot
ayıp değildir. ama ben öğrenemiyordum da.

sözlüye kaldırmıştı biyoloji hocası. fizikle beraber kafamın hiç basmadığı derslerden biriydi biyoloji. şu an bile lizozom ve ribozom biraderler dışında hiçbir şey hatrımda değil.

arka arkaya soru bombardımanına tutulup bütün saldırıları bilmiyorum diyerek geri püskürttüm. zavallı kadın, tembelliği benim kadar kronik olan bir öğrenciyle hayatı boyunca hiç karşılaşmadığı için afallamış, "yarın annen veya baban okula gelsin" diye kükremişti.

-bildiğimiz yarın ha, dedim.
+valla oğlum sen onu da bilmiyor olabilirsin dedi.
14 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol