"açar kan kırmızı yediverenler,
ve kar yağar bir yandan.
savrulur karacadağ...
savrulur zozan…
bak, bıyığım buz tuttu,
üşüyorum da.
zemheri de uzadıkça uzadı.
seni baharmışın gibi düşünüyorum,
seni diyarbekir gibi...
nelere nelere baskın gelmez ki,
seni düşünmenin tadı…"
sözcüklerin efendisi, mükemmel bir şair.
hercule poirot
1. nesil Moderatör - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Moderatör
- toplam entry 316
- takipçi 10
- puan 27664
olgun erkekleri yaşından genç, toy olanları ise daha oturaklı gösterebilme hünerleriyle dolu sihirli bir tarz.
herhangi bir kimse tarafından ummadık anda ruhu okşayan, kalbin derinliklerine hitap eden sıcacık, yumuşacık güzel cümlelerle ödüllendirilince olaya nasıl bir tepki verilmesi gerektiğini kestirememe, şaşkınlıktan kalakalma, kızarıp bozarma hali, fiyasko.
anneye nazaran çocuklarına karşı duyduğu sevgiyi ortaya dökmekte beceriksiz, sürekli bir şeylerden şikayet halinde, daima yorgun ve sinirli, hata yakalayıp olayları büyütmekte mahir, tek bakışıyla bile benim diyen evladı yerle yeksan etmekte eline su dökülmeyecek bir ustalığa sahip ve her zaman sert olan baba kişisiyle belirli bir süreden sonra aynı odada vakit geçirememe, onunla laflamayı deli gibi özlerken dahi bağra taş basıp böylesinin iki taraf için de en doğrusu olduğuna kendini inandırma zamazingosu.
film sitelerinin izleyici yorumlarına ayrılmış bölümünde sıklıkla karşılaşılan ve söz konusu yapıma durduk yere antipatik yaklaşılmasına sebep olan baş belası, allahın cezası görüş, fikir.
çocuklukta veya ergenlikte kavgadan, dalaştan mümkün mertebe kaçınmaya çalışan bireyin tüm çabalarına rağmen her seferinde kendisini bir şekilde hırgürün tam ortasında bulup bu çekimser ve sakin özelliği yüzünden yaşça belki biraz büyük ayak takımınca alaya alınarak gerek fizyolojik gerekse psikolojik açıdan gün be gün şiddete maruz kalması sonucu nihayet canına tak etmesini ve yaşadıklarına artık bir son verme gayesi ile ilk fırsatta azılı ve yaman bir dövüşçüye evrilme yolunda basamakları hızla tırmanmasını konu alan destansı öykü.
güler yüzlü, sevecen, hoşsohbet ve sempatik kimselerden dalga dalga yayılıp moral motivasyonu yükselten olumlu enerji.
standart ebatlara sahip bir sınıftaki masa ve sıraların üçerli dizi halinde arkaya doğru boyuna yerleştirilmiş olmasına eğitimcilik kariyeri boyunca anlam veremeyen, bütün öğrencileri hemen gözü önünde enine dizili sıralara oturtarak dersi öyle anlattığı günlerin hayali ile ıslanıp doyuma ulaşan, çok uzaklardan not tutmanın, kara tahtayı görebilmenin veya konuya katılım göstermenin pek kolay olduğunu sanacak kadar saçmalayan, bakışlarıyla bile arka sıralardaki garabetleri tembel birer asalaktan saydığı aleni olan, her haltı yalnızca öndeki değerlilerine anlatıp kırıtan, orta kuşakta kalmış yarı şanslı veletleri ara sıra bir iki tebessümle ödüllendiren, onlardan gerisini yok sayan, hiçbiri ile ne gülüyorsunuz söyleyin biz de gülelim dışında diyaloğa bile girmeyen önyargılı, sığ, sığır, nesli tükenesice hoca bozuntusu.
hak teala tarafından hamuruma bir gram dahi serpiştirilmemiş özellik. lakin tarif edilen adresleri gayet iyi anlarım. neredeyse hiçbir cümleyi ikiletmem. anlatıcı kişi standartların biraz üzerinde gayret göstersin, her yeri elimle koymuş gibi şıp diye bulurum.
yıllar evvel internetten bir kızla konuşuyorduk. aynı şehirde yaşadığımızı öğrenince buluşalım dedim. dışarıda herhangi bir tanıdığa denk gelme riskini göze alamayacağını söyleyip kabul etmedi. ben de ısrarcı olmadım. yine de aramız bozulmadı, görüşmeyi sürdürdük. sonra bir gün evimize gel, annemler şuraya gidecek, böylece birbirimizi görmüş oluruz dedi. teklifini biraz garipsememe ve davetine şaşırmama karşın sevincim diğer duyguların üzerini hemencecik örttü. ev boşmuş, çabuk olmalıyım, ne sevişsem kârdır heyecanı değildi bu. gençtim, toydum ve yalnızca onu görmek istiyordum.
yola çıktım. belirttiği yerde otobüsten indim. tarif etmeye başladı. az gittim uz gittim. doğrusu maşallahı vardı. yanından geçtiğim markete hatta çöp konteynerine kadar her detayı bir bir doğruluyordum.
hava berbat derecede sıcaktı. terden sıçana dönmüştüm.
evet, giderek yaklaşıyordum ve sabırsızlığım tavan yapmak üzereydi. şimdi mercan sokaktasın sevgilim, üç yüz metre daha ilerle sağında karanfil apartmanı kalacak diye devam etti. yürüdüm.
tam üç yüz metrenin ardından on beş katlı binaya ulaştım. bahçedeki birbirinden güzel çiçeklerin kokusu iliklerime işledi. karanfil apartmanının önündeyim dedim.
-hah dedi. işte biz orada oturmuyoruz.
yıllar evvel internetten bir kızla konuşuyorduk. aynı şehirde yaşadığımızı öğrenince buluşalım dedim. dışarıda herhangi bir tanıdığa denk gelme riskini göze alamayacağını söyleyip kabul etmedi. ben de ısrarcı olmadım. yine de aramız bozulmadı, görüşmeyi sürdürdük. sonra bir gün evimize gel, annemler şuraya gidecek, böylece birbirimizi görmüş oluruz dedi. teklifini biraz garipsememe ve davetine şaşırmama karşın sevincim diğer duyguların üzerini hemencecik örttü. ev boşmuş, çabuk olmalıyım, ne sevişsem kârdır heyecanı değildi bu. gençtim, toydum ve yalnızca onu görmek istiyordum.
yola çıktım. belirttiği yerde otobüsten indim. tarif etmeye başladı. az gittim uz gittim. doğrusu maşallahı vardı. yanından geçtiğim markete hatta çöp konteynerine kadar her detayı bir bir doğruluyordum.
hava berbat derecede sıcaktı. terden sıçana dönmüştüm.
evet, giderek yaklaşıyordum ve sabırsızlığım tavan yapmak üzereydi. şimdi mercan sokaktasın sevgilim, üç yüz metre daha ilerle sağında karanfil apartmanı kalacak diye devam etti. yürüdüm.
tam üç yüz metrenin ardından on beş katlı binaya ulaştım. bahçedeki birbirinden güzel çiçeklerin kokusu iliklerime işledi. karanfil apartmanının önündeyim dedim.
-hah dedi. işte biz orada oturmuyoruz.
vücut ağırlığının yatağa eşit biçimde dağılması, omurgayı doğru hizalaması, bedene uyku anında sağlıklı bir duruş kazandırması gibi özellikleri ile boyun, baş, bel, omuz, basen ve kalça bölgesinde baş gösterecek ağrıların zamanla giderilmesinde büyük rol oynayan çok yönlü yatak.
eklemlerin ve kemiklerin şeklinde veya yapısında meydana gelecek her türlü sıkıntıyı ortadan kaldırıp kas gelişiminin önündeki tüm engelleri elinden geldiğince yok etmeye yarayan fonksiyonel ürün.
-bak oğlum, 8 bölü 4 eşittir 2. yani bu, 8'in içinde 2 tane 4 var anlamına gelir. nasıl, anladın değil mi?
+evet babacığım.
-aferin. şimdi söyle hadi. 9 bölü 3?
bundan gayri her bölme işleminin sonucu aynı olacak zannıyla cevap aptal fakat bi o kadar masum bir sırıtışla verilir:
+2 babacığım.
-bu çocuk kesin benim oğlum.
+evet babacığım.
-aferin. şimdi söyle hadi. 9 bölü 3?
bundan gayri her bölme işleminin sonucu aynı olacak zannıyla cevap aptal fakat bi o kadar masum bir sırıtışla verilir:
+2 babacığım.
-bu çocuk kesin benim oğlum.
kimsenin iplemediği dersi işlemekten canı çıkmış, biraz keyiflenebilmek için bahane arayan ve muhtemelen öğrencilerini arada sırada memnuniyetle döven öğretmen beyanı.
"mutlulukların en doyulmazı seninle başladı,
sevgilerin en tükenmezi seninle doldu içime.
seninle vardı özlemler, kavuşmalar.
seninle yaşadım aşkların eskimezini,
anıların en unutulmazını...
sonra acılar, çaresizlikler, en kahırlı ayrılıklar,
umutsuzluklar geldi seninle.
senden uzak kopkoyu, zifir geceler,
bitmek bilmez upuzun günler geldi.
ve sensizlik geldi ki anlatılmaz...
düşünüyorum da seni tanımasaydım,
sensiz kalmayacaktım.
bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz oldugunu.
beni sen bütünlemiştin,
yine sen yarım bıraktın.
şimdi, belki yine seninleyim.
ama öyle kırık ve öylesine sensizim ki!
oku, bu seninle dopdolu satırları ve söyle bana:
ben sení sevdím mi?"
-bir ümit yaşar oğuzcan klasiği.
sevgilerin en tükenmezi seninle doldu içime.
seninle vardı özlemler, kavuşmalar.
seninle yaşadım aşkların eskimezini,
anıların en unutulmazını...
sonra acılar, çaresizlikler, en kahırlı ayrılıklar,
umutsuzluklar geldi seninle.
senden uzak kopkoyu, zifir geceler,
bitmek bilmez upuzun günler geldi.
ve sensizlik geldi ki anlatılmaz...
düşünüyorum da seni tanımasaydım,
sensiz kalmayacaktım.
bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz oldugunu.
beni sen bütünlemiştin,
yine sen yarım bıraktın.
şimdi, belki yine seninleyim.
ama öyle kırık ve öylesine sensizim ki!
oku, bu seninle dopdolu satırları ve söyle bana:
ben sení sevdím mi?"
-bir ümit yaşar oğuzcan klasiği.
geçici heves ve heyecanlarla dolu olmasına istinaden nisan yağmurlarına benzetilen aşk.
argoda alay etmek, dalgaya almak gibi karşılıkları olan deyim.
salt kısa vadede kâr sağlayıp ileriyi öngöremeyen, köylü aklı olarak da bilinen kurnazlık çeşidi.
fikirlerine katılmayıp davranışlarını tasvip etmemesine rağmen bir kimseye sırf şirin görünmek, yaranmak için kendi doğrularını bir kenara bırakarak suyuna gitmeyi ifade eden deyim.
yetmiş sekizden sonra en sevdiğim sayıdır on beş. kendisiyle muhabbetimiz çok ama çok eskilere dayanır.
telefon çaldı bir gün. hattın diğer ucundaki arkadaşım "lütfen hemen bize gel, gördüklerine duyduklarına inanamayacaksın" dedi. ne yaptıysam neler olduğu hakkında hiçbir ipucu vermedi. mecburen yola koyuldum.
on sekiz aylık oğlunun daha o yaşta dört işlem yapabildiğini iddia ediyordu. yok artık dedim. vallahi diyerek gidip kucağında veletle döndü:
-söyle bakalım keyhüsrev, 10 ile 5'i toplarsak kaç eder?
nefesimi tuttum. çocuk kocaman bir kahkaha atıp:
+ummeş dedi.
donakalmıştım. oha lan, nasıl bilebilirdi. daha ilk şaşkınlığı üzerimden atamadan babası bu kez:
-pekiii, yirmiden beşi çıkarırsak? diye sordu. cevap odada yine ışık hızıyla yankılandı:
+ummeş!!
-hmm, beş kere üç?
+eheuhe ummeş!
el kadar bebek utanmasa eksi on beşin mutlak değer dışına alındığında neye dönüşeceğini dahi bilecekti.
ebeveynleri güle oynaya mutfağa yönelince odada minik deha ile baş başa kaldık. takdir ve hayretle yüzüne bakıp "adın ne lan senin?" dedim. eleman mutluluktan yerlerde yuvarlanıyordu artık. bir kahkaha daha patlattı:
+ummeş!!
derken bizim arkadaş kapı eşiğinde göründü. duyduğu gururu burun deliklerinden bile okuyabiliyordum.
-allah aşkına, ne diyorsun bu işe? dedi.
+maşallah abi, zeka küpü dedim.
telefon çaldı bir gün. hattın diğer ucundaki arkadaşım "lütfen hemen bize gel, gördüklerine duyduklarına inanamayacaksın" dedi. ne yaptıysam neler olduğu hakkında hiçbir ipucu vermedi. mecburen yola koyuldum.
on sekiz aylık oğlunun daha o yaşta dört işlem yapabildiğini iddia ediyordu. yok artık dedim. vallahi diyerek gidip kucağında veletle döndü:
-söyle bakalım keyhüsrev, 10 ile 5'i toplarsak kaç eder?
nefesimi tuttum. çocuk kocaman bir kahkaha atıp:
+ummeş dedi.
donakalmıştım. oha lan, nasıl bilebilirdi. daha ilk şaşkınlığı üzerimden atamadan babası bu kez:
-pekiii, yirmiden beşi çıkarırsak? diye sordu. cevap odada yine ışık hızıyla yankılandı:
+ummeş!!
-hmm, beş kere üç?
+eheuhe ummeş!
el kadar bebek utanmasa eksi on beşin mutlak değer dışına alındığında neye dönüşeceğini dahi bilecekti.
ebeveynleri güle oynaya mutfağa yönelince odada minik deha ile baş başa kaldık. takdir ve hayretle yüzüne bakıp "adın ne lan senin?" dedim. eleman mutluluktan yerlerde yuvarlanıyordu artık. bir kahkaha daha patlattı:
+ummeş!!
derken bizim arkadaş kapı eşiğinde göründü. duyduğu gururu burun deliklerinden bile okuyabiliyordum.
-allah aşkına, ne diyorsun bu işe? dedi.
+maşallah abi, zeka küpü dedim.
"acemi yazarsam, sevemez miyim?
oyla karın doymaz diyen ben miyim?
şimdi sen adminsin, ben aynı garip
entryne favori veremez miyim?
sözlükler kurardık, biz yıllar önce,
hiç yoktu hesapta kapanmak bizce.
bilirsin ne kadar görmek isterdim,
şukular içinde seni öylece..."
güftesi naçizane şahsıma, bestesi ise ediz Hun'u hâlâ Edison zanneden amca oğluma ait bir ağıt.
oyla karın doymaz diyen ben miyim?
şimdi sen adminsin, ben aynı garip
entryne favori veremez miyim?
sözlükler kurardık, biz yıllar önce,
hiç yoktu hesapta kapanmak bizce.
bilirsin ne kadar görmek isterdim,
şukular içinde seni öylece..."
güftesi naçizane şahsıma, bestesi ise ediz Hun'u hâlâ Edison zanneden amca oğluma ait bir ağıt.
Moderatör olmuşsunuz, hayırlı olsun ☺️
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?