çok alakalı olmasa da, bir de bunun kızlar için kullanılan “nefesleri kesti” yakıştırması var. gerçek anlamda nefesi kesilmiş biri olarak sinir oluyorum.
zamanın birinde önümde bisikletle giden yeğenimi arabanın altına almıştım. çok şükür verilmiş sadakamız varmış, derin yüzülmeler, doku kaybı ve bolca kanla atlatmıştık. nefes kesilmesi neymiş orada yaşadım. çocuğu hastaneye yeriştirdim ama vardığımızda benim durumum ondan kötüydü. kıpkırmızıydım, cayır cayır yanıyordum, terden sırılsıklam olmuştum ve gerçek anlamda nefes alamıyordum. herhalde %20'lere falan inmişti solunumum.
dolayısıyla, bodrumda bilmem ne beach barın önünden denize giren mayolu mankeni, şarkıcıyı magazinciler nefesleri kesti diye sunduklarında hep bu kötü deneyim gözümde canlanır ve bu yakıştırmayı çok münasebetsiz bulurum.
evlerden uzak. ama oluyor işte. her nesilde hayli fazla çıkıyor. sağda solda, işte, kamusal alanda gördüğünüz tüm o burnu havada zırtapoz gençlerin, adam olamadan yaşlanmış halleri onlar.
gereken miktar ikidir. bir an önce o iki çocuğu evlendirip yine ikiye düşmek en uygun yoldur. ama o da istenen refah seviyesini sağlamayabilir. zira yaklaşık çocukların paketlendiği dönemlerde emekli maaşına düşülmüş olunacağından “refah yaşam” hayallerde kalmaya devam edecektir. fazla sürmez ama, zira kısa süre sonra da sırada istiklal marşı ve kapanış oluyor zaten.
düşününce mantıklı geldi. bir şekilde yaptık büyüttük de… cahil cesareti işte. canlılar aleminde büyütmesi en meşakkatli yavru, insan yavrusu. sağlığına dikkat edeceksin, iyi bir aile terbiyesi vereceksin, düzgün okullarda okusun diye maddi manevi yıpranacaksın. her türlü dış tehlikeden korumak için gerek küçükken gerekse ergenlikte (özellikle ergenlikte) pür dikkat kesileceksin.
tüm süreç boyunca odak noktan o olduğundan pek çok aktiviteden fedakarlık edeceksin. neyse ki biz bu kısmına pek uymadık, pek çok şey yaptık ve hepsinde çanta gibi yanımızdaydı, kolay bir çocuktu sağolsun. ama bu konuda “fatal error” veren çok aile gördüm.
neyse, üniversitesine dertleneceksin, şehir içi, şehir dışı, yurt, öğrenci evi (!) para basmaya devam… hadi bitirdi, yurt dışında yüksek lisans yapacağım diyecek “nasıl olacak bu emekli maaşıyla” diye dertleneceksin. çıkınca iş bulabilecek mi ona dertleneceksin.
evlense de kurtulsam diyeceksin ve ne kadar iyimser bir düşünce olduğunu evlendirince göreceksin. gelin ya da damat iyi çıktı mı? maddi manevi geçinebiliyorlar mı? diye kafa yoracaksın. her şey yolunda, torun geldi, hadi bakalım görev başına. en azından bir bakıcı bulunana kadar devreye gireceksin.
anneanne, babaanne, bakıcı makıcı derken okula başladı. okudu büyüdü etti. mevlam müsaade etti, onun da evliliğini görecek kadar yaşadın diyelim. koskoca dedesin, ya da anneanne/babaannesin, çeyrekle yırtamayacaksın…
yahu çok yazdım. yazarken daraldım, typo var mı diye bakarken son kontrolde bir daha daraldım.
illa ki yapacaksanız buyrun yapın, ama ben bu yazıyla vicdani yükümlülüğümü üzerimden atmış oluyorum.
dip not: anti-natalist düşünce olaya daha felsefi açıdan bakıyor herhalde. ama ben bilmem felsefe falan, makro değil mikro felsefe mi yaptım ya da başka bir şey mi yaptım onu da bilmiyorum, sayısalcı çocuğum sonuçta.
tüm süreç boyunca odak noktan o olduğundan pek çok aktiviteden fedakarlık edeceksin. neyse ki biz bu kısmına pek uymadık, pek çok şey yaptık ve hepsinde çanta gibi yanımızdaydı, kolay bir çocuktu sağolsun. ama bu konuda “fatal error” veren çok aile gördüm.
neyse, üniversitesine dertleneceksin, şehir içi, şehir dışı, yurt, öğrenci evi (!) para basmaya devam… hadi bitirdi, yurt dışında yüksek lisans yapacağım diyecek “nasıl olacak bu emekli maaşıyla” diye dertleneceksin. çıkınca iş bulabilecek mi ona dertleneceksin.
evlense de kurtulsam diyeceksin ve ne kadar iyimser bir düşünce olduğunu evlendirince göreceksin. gelin ya da damat iyi çıktı mı? maddi manevi geçinebiliyorlar mı? diye kafa yoracaksın. her şey yolunda, torun geldi, hadi bakalım görev başına. en azından bir bakıcı bulunana kadar devreye gireceksin.
anneanne, babaanne, bakıcı makıcı derken okula başladı. okudu büyüdü etti. mevlam müsaade etti, onun da evliliğini görecek kadar yaşadın diyelim. koskoca dedesin, ya da anneanne/babaannesin, çeyrekle yırtamayacaksın…
yahu çok yazdım. yazarken daraldım, typo var mı diye bakarken son kontrolde bir daha daraldım.
illa ki yapacaksanız buyrun yapın, ama ben bu yazıyla vicdani yükümlülüğümü üzerimden atmış oluyorum.
dip not: anti-natalist düşünce olaya daha felsefi açıdan bakıyor herhalde. ama ben bilmem felsefe falan, makro değil mikro felsefe mi yaptım ya da başka bir şey mi yaptım onu da bilmiyorum, sayısalcı çocuğum sonuçta.
yazım, hataları sosyal medya da gezinirken sıkca rasladığımız hatalardır. benide gerer pekçok insan, gibi ama aldırmamayı öğrendim galba zaman'la. hata yabmamak için zamanın da iyibir dil bilgisi eğitimi almış olmalı ğerekir.
yazım hatası diyince yanlız kelime hataların'dan bahsedmek yalnış olur: nokdala ma, işaretlerinin doğru kullanım'ıda mühim? türkçenin uzun cümle yabısı'ndan, dolayı kaynaklanan nokdalama. işaretleri doğru kullanılmaz'sa anlam, kaymaları ve düşük. cümle yapılarıda ortaya çıkabiliyo,
bide mümkün, mertepe yabançı kelime kullanmamak lazım .illaki kullanacam diye inad. edmemeli mutlaka kullanmak ğerekiyosa “işde böğle” çift dırnak için de kullanmak ğerekir
kendi adıma konuya çok hassasiyed ğösteriyom ve ayni. hassasiyedi bütün, yazarlard'an bekliyom, türk'çeyi doğru kullanan yazarlar baştağcımız'dır;
hadi hoşcağalın.
siyu leytır alligeytır (ingiliz cemde hiç fena deyildir hani)
yazım hatası diyince yanlız kelime hataların'dan bahsedmek yalnış olur: nokdala ma, işaretlerinin doğru kullanım'ıda mühim? türkçenin uzun cümle yabısı'ndan, dolayı kaynaklanan nokdalama. işaretleri doğru kullanılmaz'sa anlam, kaymaları ve düşük. cümle yapılarıda ortaya çıkabiliyo,
bide mümkün, mertepe yabançı kelime kullanmamak lazım .illaki kullanacam diye inad. edmemeli mutlaka kullanmak ğerekiyosa “işde böğle” çift dırnak için de kullanmak ğerekir
kendi adıma konuya çok hassasiyed ğösteriyom ve ayni. hassasiyedi bütün, yazarlard'an bekliyom, türk'çeyi doğru kullanan yazarlar baştağcımız'dır;
hadi hoşcağalın.
siyu leytır alligeytır (ingiliz cemde hiç fena deyildir hani)
Yarabbim kör et beni
Normalde gözüm seğirmeye başlar. Bu entry bilinçli olarak yazıldığı için hırlamaya başladım. Hırrrrr :)
Ğayet düzgün bi türkçeynen yazdım: nesini beyenmedinizki :)
Çok beğendik böyle devam
Bak ya hala devam ediyor 😅 hoçça ğalın ğidiyom ben sözlükten. Mutlumusunuz @hesapsahibi. Yazuklar filan oldu, farkettinizmi
her şeyden önce başlık sahibini takdir ediyorum. detaylı düşünülüp cevaplanması gereken bir mevzu.
uzun zamandır inançlı bir kadınla evliyim. dolayısıyla sanırım doğaçlama yapmam gerekiyor.
inanç, adı üstünde neye inandığınla ilgili bir şey. insanların neye inanıp inanmadığı elbette önemli, ama daha ziyade ahlaki değerler ve fikir birlikteliği öne çıkmalıdır evliliklerde. şimdi düşünüyorum…inancı olmayan ama uygun ahlaki değerlere ve kültürel alt yapıya sahip bir kadınla nasıl ilerlerim? yaratıcı bir güce inanıp inanmaması ilişkimizi nereye götürür?
evlenme kararı verecek noktaya gelindiğine göre, her iki taraf da bir birini sağlam etüt etmiştir diye düşünüyorum. bir şeylere inanmak ve bunun gerekliliklerini yerine getirmek başka bir şey, aynı ahlaki ve kültürel değerlere sahip olmak başka bir şey. her iki taraf da inanç konusunda birbirine anlayışlıysa ve diğer argümanlarda bir sıkıntı yoksa bu iş yürür. yani cevaben, seviyorsam ve fikir birlikteliğimiz varsa inançsız biriyle evlenirdim.
tamam. evlendim. iyi halt ettim. iş bitmiyor ki. bir de çocuk yapacaksın illa ki. o ne olacak? benim mühendis çocuk var mesela. kendisi katolik, karısı luteryan, babası ateist, dedesi bektaşi, babaannesi sünni. hadi bakalım. buyur burdan yak! karısı gebe şu an. oğlan çocuğu bekliyorlar. “oğlum üç nesilde ateizm dahil tüm dinleri görmüşsünüz, oğlanı budist yapmayacağına göre çevrimi tamamlayıp müslümanlığa dönüş yapabilirsin gibi görünüyor. bir düşün sen bu konuyu” dedim. hadi hayırlısı :)
uzun zamandır inançlı bir kadınla evliyim. dolayısıyla sanırım doğaçlama yapmam gerekiyor.
inanç, adı üstünde neye inandığınla ilgili bir şey. insanların neye inanıp inanmadığı elbette önemli, ama daha ziyade ahlaki değerler ve fikir birlikteliği öne çıkmalıdır evliliklerde. şimdi düşünüyorum…inancı olmayan ama uygun ahlaki değerlere ve kültürel alt yapıya sahip bir kadınla nasıl ilerlerim? yaratıcı bir güce inanıp inanmaması ilişkimizi nereye götürür?
evlenme kararı verecek noktaya gelindiğine göre, her iki taraf da bir birini sağlam etüt etmiştir diye düşünüyorum. bir şeylere inanmak ve bunun gerekliliklerini yerine getirmek başka bir şey, aynı ahlaki ve kültürel değerlere sahip olmak başka bir şey. her iki taraf da inanç konusunda birbirine anlayışlıysa ve diğer argümanlarda bir sıkıntı yoksa bu iş yürür. yani cevaben, seviyorsam ve fikir birlikteliğimiz varsa inançsız biriyle evlenirdim.
tamam. evlendim. iyi halt ettim. iş bitmiyor ki. bir de çocuk yapacaksın illa ki. o ne olacak? benim mühendis çocuk var mesela. kendisi katolik, karısı luteryan, babası ateist, dedesi bektaşi, babaannesi sünni. hadi bakalım. buyur burdan yak! karısı gebe şu an. oğlan çocuğu bekliyorlar. “oğlum üç nesilde ateizm dahil tüm dinleri görmüşsünüz, oğlanı budist yapmayacağına göre çevrimi tamamlayıp müslümanlığa dönüş yapabilirsin gibi görünüyor. bir düşün sen bu konuyu” dedim. hadi hayırlısı :)
Süper bir aile kozmopolit. Örnek alınası.
dizileri ikinci kez izleyemem. kaldı ki son bir kaç aydır listemde olan ve beğeneceğimi umduğum yeni dizilere bile başlayamıyorum. uzun süreli ilişki yaşayamama problemi baş gösterdi.
film izleyeyim diyorum, açıyorum bir tane, 15 dk sonra sıkılıp kapatıyorum. yani uzun süreli ilişkiyi geçtim, şöyle ağız tadıyla bir “one night stand” bile yaşayamıyorum.
klasik tv kanallarını zaten epeydir seyretmediğimden, odaklanma sorunumu çözmezsem film/dizi hayatım da sona erecek gibi görünüyor. kim bilir! belki de böylesi hayırlıdır.
film izleyeyim diyorum, açıyorum bir tane, 15 dk sonra sıkılıp kapatıyorum. yani uzun süreli ilişkiyi geçtim, şöyle ağız tadıyla bir “one night stand” bile yaşayamıyorum.
klasik tv kanallarını zaten epeydir seyretmediğimden, odaklanma sorunumu çözmezsem film/dizi hayatım da sona erecek gibi görünüyor. kim bilir! belki de böylesi hayırlıdır.
çiçek çocuklar olarak da bilinen hippilerin merkezi, yani bu akımın doğduğu yer abd'nin kaliforniya eyaletidir. özellikle san fransisko'nun ashbury semtidir tam olarak.
düzene baş kaldırmak ana temalarıydı. barış yanlısıydılar, savaşa karşıydılar. savaşma seviş lafı da bunların başının altından çıkmıştı. savundukları değerler dişe dokunur olmakla birlikte karşı argümanlarını doğru dürüst savunmayıp işi hovardalığa vurdular.
sağda solda çiçekli volkswagen minibüslerle gezip tozar, saç uzatıp kamplarda gitar çalar, içip içip zil zurna sarhoş olurlardı. ezcümle hafızalarda, en azından benim hafızamda, topluma hiç bir faydası olmayan, uyuşuk, alkolik tipler olarak kaldılar. neyse ki modaydı, her moda gibi geçti gitti.
düzene baş kaldırmak ana temalarıydı. barış yanlısıydılar, savaşa karşıydılar. savaşma seviş lafı da bunların başının altından çıkmıştı. savundukları değerler dişe dokunur olmakla birlikte karşı argümanlarını doğru dürüst savunmayıp işi hovardalığa vurdular.
sağda solda çiçekli volkswagen minibüslerle gezip tozar, saç uzatıp kamplarda gitar çalar, içip içip zil zurna sarhoş olurlardı. ezcümle hafızalarda, en azından benim hafızamda, topluma hiç bir faydası olmayan, uyuşuk, alkolik tipler olarak kaldılar. neyse ki modaydı, her moda gibi geçti gitti.
basra körfezinin güneyinde yer alan bae, en bilinenleri dubai ve abu dabi olmak üzere 7 emirlikten oluşur. en büyük emirlik dubai, ancak başkenti abu dabidir. her iki emirlikte de bulunmuş biri olarak petrolden gelen para üzerine inşa edilmiş yapay bir zenginlikten başka bir numaraları olmadığını söyleyebilirim.
ingiltere 150 sene enselerinde boza pişirdikten sonra 1971 yılında bağımsız olmalarına karar verilmiştir. ülkemle gurur duymam için bir vesile daha. birikerine bağımsızlık veriliyor, birikeri de o bağımsızlığı söke söke alıyor.
ultra zenginleri zevk-i sefa içinde yaşarken, iş gücünü pakistan, bangladeş , hindistan gibi sosyo ekonomik seviyesi düşük ülkelerden gelen işçiler karşılıyor. yerel zenginler uzun beyaz entari (garip bir adı vardı bu entarinin, unuttum gitti) giydiklerinden, kendilerini bu işçi sınıfından ayırmak için onları “pantalonlu arap” şeklinde tanımlıyorlar.
tüm gelirleri petrole dayandığından, ve bu kaynağın sonsuz olmadığının farkında olduklarından bir kaç dekattır turizme baya önem veriyorlar.
son dönemde sosyal medyanın pompalamasıyla bir de dubai çikolatası çıktı başımıza. nedir bilmem. yemedim. benden uzak olsun.
ingiltere 150 sene enselerinde boza pişirdikten sonra 1971 yılında bağımsız olmalarına karar verilmiştir. ülkemle gurur duymam için bir vesile daha. birikerine bağımsızlık veriliyor, birikeri de o bağımsızlığı söke söke alıyor.
ultra zenginleri zevk-i sefa içinde yaşarken, iş gücünü pakistan, bangladeş , hindistan gibi sosyo ekonomik seviyesi düşük ülkelerden gelen işçiler karşılıyor. yerel zenginler uzun beyaz entari (garip bir adı vardı bu entarinin, unuttum gitti) giydiklerinden, kendilerini bu işçi sınıfından ayırmak için onları “pantalonlu arap” şeklinde tanımlıyorlar.
tüm gelirleri petrole dayandığından, ve bu kaynağın sonsuz olmadığının farkında olduklarından bir kaç dekattır turizme baya önem veriyorlar.
son dönemde sosyal medyanın pompalamasıyla bir de dubai çikolatası çıktı başımıza. nedir bilmem. yemedim. benden uzak olsun.
tezlisinde ilk yıl ders, ikinci yıl tez için ayrılır, tezsizinde adı üstünde, tez olmadığından 2, bilemedin 3 dönemde halledilir.
akademik kariyere devam edilecekse, tezli olan tercih edilmelidir, zira tez çoğu doktora programının ön şartıdır. akademik kariyer düşünülmüyorsa, belli bir konuda uzmanlaşmak ve profestonel yaşamda bir adım öne çıkmak için tezsiz yüksek lisans tercih edilebilir.
doktora desen bambaşka bir dünyadır en az 4 sene kafa patlatmak gerekir. yüksek lisans yaptığım dönemde bir arkadaş da doktora programındaydı. ne yaptı etti, geceli gündüzlü çalışıp 2-2.5 senede programı tamamladı. bilen bilir, bu süre imkansız olmasa da imkansıza yakındır doktora için. bitirir bitirmez çocuğu ankara (milli istihbarat) kaptı zaten. yıllarca doğru dürüst haber alamadık, iletişimi çok kısıtlıydı, sonra kesildi doğal olarak irtibatımız. hala çalışıyor mu, yoksa emekli oldu mu bilmiyorum.
akademik kariyere devam edilecekse, tezli olan tercih edilmelidir, zira tez çoğu doktora programının ön şartıdır. akademik kariyer düşünülmüyorsa, belli bir konuda uzmanlaşmak ve profestonel yaşamda bir adım öne çıkmak için tezsiz yüksek lisans tercih edilebilir.
doktora desen bambaşka bir dünyadır en az 4 sene kafa patlatmak gerekir. yüksek lisans yaptığım dönemde bir arkadaş da doktora programındaydı. ne yaptı etti, geceli gündüzlü çalışıp 2-2.5 senede programı tamamladı. bilen bilir, bu süre imkansız olmasa da imkansıza yakındır doktora için. bitirir bitirmez çocuğu ankara (milli istihbarat) kaptı zaten. yıllarca doğru dürüst haber alamadık, iletişimi çok kısıtlıydı, sonra kesildi doğal olarak irtibatımız. hala çalışıyor mu, yoksa emekli oldu mu bilmiyorum.
standart polisiyelerden farklı, değişik bir diziydi. Mimik okuyarak suçlu tespiti yapıyordu eleman. Bir ara baya sarmıştım.
en güzel fark da yardımcı görevinde olan ekibin de bir yaraya derman olabilmesi. hep tek kişilik gösteri bunaltmıştı beni.
açıktan okuyan arkadaşlar varsa kusura bakmasın. okunur elbet, ama hobi olarak okunur. önceki senelerde iü auzef sosyoloji'ye kayıt olmuştum. ilk sene zaten ilgi duyduğum konular olduğundan gayet başarılı geçti, ama sonrasında yurt dışında olduğumdan ve işlerin yoğunluğundan ne çalışabildim ne de sınavlara katılabildim. atarlar herhalde yakında.
özetle üniversiteyi uzaktan değil örgün okumak evladır. sonrasında 2. üniversite olarak, ilgi duyulan başka bir alanda açık ve uzaktan eğitim programlarına kayıt olunabilir.
özetle üniversiteyi uzaktan değil örgün okumak evladır. sonrasında 2. üniversite olarak, ilgi duyulan başka bir alanda açık ve uzaktan eğitim programlarına kayıt olunabilir.
aslında açılan yurt dışı programları var. ona geçirebilirdin.
hiç araştırmadım. Ama saçma bir yoğunlukta çalışıyoruz, onu bile idare edemem sanırım.
hee o zaman iyi yapmışsın. bu arada başın sağ olsun ve hoş geldin.
çok teşekkürler. sizler sağolun. hoşbulduk.
birine itibar etmemem için yeterli gerekçedir ahlak ve namustan her fırsatta bahsetmesi; zira bunlar konuşulacak değil yaşanacak mevzulardır. yaşayamayanların diline pelesenk etmesi pek olasıdır. uzak durunuz.
bilgi için bakılabilecek ancak kesinlikle referans alınmaması gereken mecradır.
bu ingilizce denen hede bize tam oturmuyor. bir kaç hafta önce bankada bir işim vardı, kiosktan numaramı aldım sıra bekliyorum. arkamdan iki kişi bir banka görevlisiyle ingilizce konuşarak müdürün odasına geçti. Kapalıçarşı İngilizcesi değildi ve gayet akıcı konuşuyorlardı. ama arkamı dönüp tiplerini görmememe rağmen bunlar kesin türk dedim.
neyse, biraz zaman geçti, kah telefonda maillerime bakıyorum, kah sıra bekleyen diğer mudilerin karakter analizini yapıyorum. ara ara hafif yan dönüp müdürün odasını da kesiyorum, bunlar ne zaman çıkacak diye. Hafif bir hareketlenme sezip döndüm baktım çıkıyorlar odadan.
evet tiplere bizden diyebiliriz, ama demeyebiliriz de. konu ortada. acaba yanlış ahkam kesmiş olabilir miyim diye bir tedirginlik dalgasına doğru sürüklenirken, rahatlatıcı hamle oturduğum yere yakın taraftan yürüyen çocuktan geldi. “abi kadın da pek güzelmiş be!”
ne kadar iyi ingilizce konuşursak konuşalım, uzun yıllar yurt dışında kalıp kulak aşinalığı kazanmadıkça aksan ve vurgumuz yerli malı yurdun malı olduğumuzu kanıtlıyor.
neyse, çocuklar çıktıktan sonra zafer kazanmış komutan edası ve müstehzi bir gülümsemeyle günüme devam ettim. bütün bunlar başlığın cevabını vermiyor diyenlere de selam olsun. aklıma bu geldi bunu anlattım. başka alakasız bir başlıkta da bu başlığın cevabını veririm herhalde :)
neyse, biraz zaman geçti, kah telefonda maillerime bakıyorum, kah sıra bekleyen diğer mudilerin karakter analizini yapıyorum. ara ara hafif yan dönüp müdürün odasını da kesiyorum, bunlar ne zaman çıkacak diye. Hafif bir hareketlenme sezip döndüm baktım çıkıyorlar odadan.
evet tiplere bizden diyebiliriz, ama demeyebiliriz de. konu ortada. acaba yanlış ahkam kesmiş olabilir miyim diye bir tedirginlik dalgasına doğru sürüklenirken, rahatlatıcı hamle oturduğum yere yakın taraftan yürüyen çocuktan geldi. “abi kadın da pek güzelmiş be!”
ne kadar iyi ingilizce konuşursak konuşalım, uzun yıllar yurt dışında kalıp kulak aşinalığı kazanmadıkça aksan ve vurgumuz yerli malı yurdun malı olduğumuzu kanıtlıyor.
neyse, çocuklar çıktıktan sonra zafer kazanmış komutan edası ve müstehzi bir gülümsemeyle günüme devam ettim. bütün bunlar başlığın cevabını vermiyor diyenlere de selam olsun. aklıma bu geldi bunu anlattım. başka alakasız bir başlıkta da bu başlığın cevabını veririm herhalde :)
bir gün diyeceksiniz ki… ulan bu hesapsahibi de aslında amma matrak adammış, genelde sıkıcı şeyler yazıp daraltıyordu milleti anlayamamışız o yüzden… şaka şaka demiyeceksiniz, daraltmaya devam…
ama zaman zaman roci mod on yapsam mı diye düşünmüyor değilim. takılırız rociyle hacivat karagöz gibi. istidadım da yok değil hani. milleti kırıp geçiriyorduk asistanlık zamanlarımızda ahretlikle.
ama zaman zaman roci mod on yapsam mı diye düşünmüyor değilim. takılırız rociyle hacivat karagöz gibi. istidadım da yok değil hani. milleti kırıp geçiriyorduk asistanlık zamanlarımızda ahretlikle.
beş gündür kendisinden haber alınamayan değerli yazar tanesi. bir sağlık problemi vardı. umarım afiyettedir.
Ameliyat oldu iyi şimdi evde yatıyor
Bir sağlık sıkıntısı olduğunu yazmıştı bir girdisinde ama ameliyatlık olduğunu bilmiyordum. Teşekkür ederim. Umarım iyi geçmiştir operasyon.
Yazmıştım nick altına kimse förmedş
İyi iyi gerçi bugün konuşmadım hiç ama dün iyiydi
anonimlik iyi güzel de, şu durum için sıkıntı işte. Keşke numarası olsaydı da arayıp sorabilseydim. Neyse, ilk fırsatta yazıp merakımızı dindirceği umuduyla anonimliğe devam.
Ben de var sorup izni olursa veriririm
sen de varsa iletişimdesin denektir. sıkıntı olmadığını bilmem yeterli benim için. teşekkürler.
Evet ara ara halini hatırını soruyorum var tabi
yukarıda yazmışsın zaten iyi olduğunu, atlamışım ben onu. Çok sevindim.
Biraz inatçı bir arkadaş ama ölmeden önce sonunda doktora gitmeyi kabul etti
iyi olmuş. böyle bir sesi kaybedemeyiz :)
Evet gayet güzel sesi var.
:))) yeni bir güne merhaba… eksik olmayın dostlar! Çok şükür daha iyiyim. Bazen ağrı nöbetleri geçiriyorum ama bu durum çok normal imiş. Biz de off'laya puf'laya sabrediyoruz. Tabi bir de şükrediyoruz 🙏
haberci çok sevindim. geçmiş olsun. hiç ses çıkmayınca girdilerine baktım o zaman gördüm ağrı sıkıntısından bahsetmişsin, aslında succulent girmiş ameliyat bilgisini onu da kaçırmışım. bu da benim ayıbım olsun. neyse çok sevindim. tekrar geçmiş olsun. allah tez zamanda şifanı versin.
🙏 estağfurullah üstadım ne ayıbı?! Çok şükür dostların desteği ve duasıyla sıkıntılı bir süreci geri de bıraktık çok şükür 🙏 sadece az daha zamana ihtiyacımız var… o da zamanla:)) uzun süre entry giremem sanırım. Zira uydurduğum yerden operasyon geçirdim 🤭 ama sizleri okumak da pek keyifli. Zaten sözlük gündemini de sağolsun succulent'ten takip ediyorum. Kısa sürede açığı kapatırız diye düşünüyorum:))
Beni dedikoducu yaptın ne zaman ben sana sözlük gündemi söyledim aaa
Hayır ya öyle değil:) senin sayfana girip takip ediyorum anlamında söyledim. 1 katirilyon entry hedefi olan birini takip etmek, girilen entryler ile ilgili fikir sahibi olmak için akıllıca geldi ama seninle bu duruma düşme riskini hesap etemişim :))
😅😅😅 anladım
küçükken maceralarını keyfle okuduğum çizgi roman kahramanı zagor tenay'ın lakabıdır. zagor, boğazına düşkün şişko arkadaşı çiko'yla maceradan maceraya koşar, meşhur baltasıyla kötülerin korkulu rüyası olur, güçsüzlerin yanında yer alırdı. tommiks'in suzi'si gibi bir yavuklusu var mıydı hatırlayamadım şu an.
not: ukdelerden.
not: ukdelerden.
Marlanın ukdesi
doğru. bravo!
:) ukdeleri takip ediyorum
Çok teşekkür ediyorum :d Mustafa satıcı'nın yarattığı hevesinizi baltalayan balta karakteri de var :)) baltalı ilah, onu düşünerek ukde bırakmıştım.
Ben de onun için bıraktığını düşünmüştüm marla aslında
eyvah fail verdim :) ama ne yapayım? baltalı ilah dendiğinde zagordan başka ne gelir ki akla? Mustafa satıcı kimdir, onun balta karakteri kimdir hiçbir fikrim yok açıkçası. ukdeni mahvettim marla. borcum olsun.
Olur mu öyle şey :)) zagor dünya çapında ünlü hem.
hindistanın güney doğusunda yer alan ve başkenti colombo olan ada ülkesidir. 1500'lerden itibaren sırasıyla portekiz, hollanda ve sonrasında ingiltere'nin egemenliğine girmiştir. ingiltere burayı kolonileştirdiğinde seylan adını vermiş ve çay üretiminin başlatılmasını sağlamıştır.
malumunuz seylan, yüksek rakımda yetiştirilen iyi kalite çayıyla meşhurdur. buraya yaptığım turistik ziyarette, bir aile tarafından işletilen çay imalathanesinde bulunmuş ve türlü çay yapım tekniklerine ilişkin tanıtım ve tadım seanslarına katılmıştım. çoğu teknikte çok az demleme süresi kullanıyorlar ve damak zevkime asla uymuyor. ama buradan getirdiğim bir kaç paket farklı çayı uzun süre tüketmiştim. zira bizim 3-4 çorba kaşığıyla demlediğimiz çayı, 2 tatlı kaşığıyla demleyip aynı miktarda çaya ve daha yüksek kalitede bir içim zevkine ulaşabiliyorsunuz.
ek bilgi: çayın dünya üzerinde genel olarak iki farklı isimle (çay - tea) anılmasının sebebi, eski zamanlarda çin'den dünyaya gönderim şekliyle ilgiliymiş. çin'in kuzeyinde yer alan bölgelerde çay, “cha” olarak adlandırılıyormuş, bu nedenle kuzeyden karayoluyla osmanlı imparatorluğuna kadar uzanan geniş bir coğrafyaya gönderilen çay, ulaştığı yerlerde bizdeki gibi çay ya da benzer kelimelerle tanınmış. diğer taraftan çin'in güney bölgelerinden ihraç edilen çaylar deniz yoluyla ulaştırıldığından özellikle çoğu avrupa ülkesinde ve ulaştıkları diğer bölgelerde tea ya da buna benzer kelimelerle anılır olmuş. zira çin'in güneyinde çaya “te” diyorlarmış.
not: ukdelerden.
malumunuz seylan, yüksek rakımda yetiştirilen iyi kalite çayıyla meşhurdur. buraya yaptığım turistik ziyarette, bir aile tarafından işletilen çay imalathanesinde bulunmuş ve türlü çay yapım tekniklerine ilişkin tanıtım ve tadım seanslarına katılmıştım. çoğu teknikte çok az demleme süresi kullanıyorlar ve damak zevkime asla uymuyor. ama buradan getirdiğim bir kaç paket farklı çayı uzun süre tüketmiştim. zira bizim 3-4 çorba kaşığıyla demlediğimiz çayı, 2 tatlı kaşığıyla demleyip aynı miktarda çaya ve daha yüksek kalitede bir içim zevkine ulaşabiliyorsunuz.
ek bilgi: çayın dünya üzerinde genel olarak iki farklı isimle (çay - tea) anılmasının sebebi, eski zamanlarda çin'den dünyaya gönderim şekliyle ilgiliymiş. çin'in kuzeyinde yer alan bölgelerde çay, “cha” olarak adlandırılıyormuş, bu nedenle kuzeyden karayoluyla osmanlı imparatorluğuna kadar uzanan geniş bir coğrafyaya gönderilen çay, ulaştığı yerlerde bizdeki gibi çay ya da benzer kelimelerle tanınmış. diğer taraftan çin'in güney bölgelerinden ihraç edilen çaylar deniz yoluyla ulaştırıldığından özellikle çoğu avrupa ülkesinde ve ulaştıkları diğer bölgelerde tea ya da buna benzer kelimelerle anılır olmuş. zira çin'in güneyinde çaya “te” diyorlarmış.
not: ukdelerden.
evet, hayalimdir küçük yerde yaşamak. Ama baya küçük, öyle böyle değil. herkesten, her şeyden uzakta tek ev.
Hani şu Alaska ormanlarının derinliklerinde birkaç ev var, birbirlerine 100 mil uzaklıkta falan. Yaşayan son sahipleri öldükten sonra, miras olarak sonraki nesillere devredilmeyip devletin mülkiyetine geçecek. İşte onlarınkine benzer izole bir yaşam hoş olurdu benim için.
Ama hanım sosyal bir varlık. Boşanmayacağımız, ve genelde erkek kısmının kadın kısmından daha önce hakka yürüdüğü öngörüsüyle, bu yaşam tarzı bir hayal olarak kalmaya devam edecek benim için. çok yazık.
Hani şu Alaska ormanlarının derinliklerinde birkaç ev var, birbirlerine 100 mil uzaklıkta falan. Yaşayan son sahipleri öldükten sonra, miras olarak sonraki nesillere devredilmeyip devletin mülkiyetine geçecek. İşte onlarınkine benzer izole bir yaşam hoş olurdu benim için.
Ama hanım sosyal bir varlık. Boşanmayacağımız, ve genelde erkek kısmının kadın kısmından daha önce hakka yürüdüğü öngörüsüyle, bu yaşam tarzı bir hayal olarak kalmaya devam edecek benim için. çok yazık.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?