darülfünun grevi

sura
Mütareke döneminde istanbul yükseköğretim gençliğinin ulusal duygularla 10 Nisan-29 Temmuz 1922 arasında gerçekleştirdikleri 110 günlük grev. Tatil-i tedrisat da denmiştir.

1918-1922 işgal yılları, istanbul'daki yabancıların ve işgal kuvvetlerinin Türklüğü aşağılayıcı davranışları, Darülfünun' da ve yüksekokullarda okuyan öğrencilerde tepkiler uyandırmaktaydı. 1920'de Anadolu'da Kuva-yi Milliye hareketinin başlaması ise Darülfünun hocaları ile öğrencilerini ikiye ayırdı. Büyük çoğunluk ulusal hareketi desteklerken Maarif Nazırı ve Darülfünun öğretim üyesi Ali Kemal'in önderlik ettiği küçük bir grup bunun aleyhindeydi. Gerginlik giderek arttı. Ali Kemal'in Peyam-ı Sahaftaki yazılarının ardından 29 Mart 1922'de Rıza Tevfik'in (Bölükbaşı) Darülfünun'daki bir konferansı bu gerginliği doruğa çıkarttı. Edebiyat Medresesi (fakülte) öğrencileri 30 Mart günü bir toplantı yapıp Dekan ismail Hakkı Bey'e (Baltacıoğlu) bir bildiri verdiler. Gençliğin, özgürlük ve bağımsızlık hareketinin yanında olduğunu, ulusal duygulardan yoksun kişilerin Darülfünun'dan istifalarının gerektiğini vurguladılar. Bildiriyi kentin her yanında ağaçlara, tramvay direklerine de astılar.

30 Mart 1922'de Akil Muhtar Bey, Einstein'ın izafiyet Teorisi, Rıza Tevfik ise Fuzuli hakkında konferans verirler. Konferans sırasında Rıza Tevfik'in Fuzuli'nin Türk değil Acem olduğunu iddia etmesi, Süleyman Nazif ve öğrencilerin protestolarına neden olmuştur. Bunun üzerine Rıza Tevfik'in Türk'ün bileğinde salladığı kılıcından başka bir şeyi olmadığını, Hilâfet merkezi olan istanbul'un elimizde bulunabilmesini de, “Düvel-i Muazzama”nın islâm dünyasına duyduğu saygıya borçlu olduğumuzu öne sürmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur. Çıkan karışıklık sonucu Rıza Tevfik salonu terk etmek zorunda kalmıştır. Olaylar sarıklılar ile tıbbiyelilerin birbirine girmesiyle daha da büyümüştür.

Edebiyat Fakültesi öğrencileri, gizli yaptıkları toplantıda bazı hocaların derslerini boykot kararı almışlar ve kutsal ve milli hislerine yabancı ve saldıran hocaları Cenap Şahabettin, Muallim Marujan Barsamyan, Ali Kemal, Rıza Tevfik ve Hüseyin Daniş'in üniversite ile ilişiklerinin kesilmesi taleplerini Rektör ismail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey'e iletmişlerdir. Rıza Tevfik 1 Nisan'da hiçbir şey söylemeden fakülteyi terk etmiştir. Öğrenciler boykot kararını daha sonra gece gizlice tramvay direklerine asmışlardır (ikdam Gazetesi, 31 Mart 1922). Rıza Tevfik daha sonra azınlıkların gazetesi Reveil'de kendini savunmuştur. Fuzuli'nin iranlı bir ruha sahip olduğunu ve Leyla ile Mecnun'u Şeyh Nizami'den kopya ettiğini söylediğini, sonra kötü sözler işittiğini belirtmiştir.

1 Nisan 1922'de Üniversite öğrencileri Edebiyat Fakültesi önünde toplanarak boykot kararını açıklamışlar, Rıza Tevfik'e vermişlerdir. Rıza Tevfik derslere girmemiştir. Rektör ismail Hakkı Bey, verilen protesto yazıları için, iddialarla ilgili delil bulamadıklarından bir şey yapılamayacağını, öğrencilerin iddialarını ispatladıkları takdirde, protesto yazılarını Müderrisler Meclisi'ne (Profesörler Kurulu) havale edeceğini, ayrıca Cenap Şahabettin'in Türklerin bilime yatkın olmadığı konusundaki fikirlerine katılmadığını söylemiştir. Edebiyat Fakültesi Öğrenci Derneği, bir açıklama yaparak boykot kararının oybirliği ile alındığını, dışarıdan hiçbir tahrik olmadığını ve hareketlerinin milli duygulardan doğduğunu bildirmiştir. Peyami Sabah Gazetesi'nde ise “Filozof Türklük aleyhinde bulunmamıştır”denilmiştir (Vakit Gazetesi, 2 Nisan 1922)

Önderliklerini Reşad Şemseddin (Sirer), Halil Vedat (Fıratlı), Necmeddin Halil (Onan) adlı gençlerin yaptığı öğrenciler, "Beşler" adını verdikleri Ali Kemal, Hüseyin Dâniş, Cenab Şahabeddin, Rıza Tevfik ve Barsamıyan'ı istememekteydiler. Bunlar için bir ithamname hazırlayarak 3-4 Nisan günlerinde basma dağıttılar. işgal Kuvvetleri bu ithamnamenin bir bölümüne sansür uyguladı. Ali Kemal ve arkadaşları ise Peyam-ı Sabah'taki yazılarıyla kendilerini savundular. Darülfünun kurulları, adı geçenler hakkında yetkisizlik gerekçesiyle bir karar almaya yanaşmadı.

10 Nisan günü Darülfünun'dan ve diğer okullardan gelen öğrenci temsilcileri Haydarpaşa'daki Tıbbiye Mektebi'nde toplanarak tatil-i tedrisat (grev) kararı aldılar. Bunu yeni bir bildiriyle Darülfünun yöneticilerine duyurdular. Ali Kemal ise gazetedeki yazısında gençliğe "baldırı çıplaklar" diyerek suçlamalar yöneltti. Greve Tıp, Fen, Hukuk medreseleri, Baytar, Orman Mekteb-i Âlileri, Eczacı ve Dişçi mektepleri, Mekteb-i Mülkiye, Ticaret-i Bahriye, Çarkçı ve Kaptan mektepleri ile tüm öğrenci örgütleri katıldılar. Ertesi gün (11 Nisan) Vezneciler'de Zeynep Hanım Konağı'nda toplanan gençler örgütlenme çalışmalarını başlattılar. 12 Nisan günü Darülfünun ve Mekatib-i Âliye Cemiyet-i Merkeziyesi adını verdikleri grev yönetimini oluşturdular. Grev sürecince bu cemiyet bildiriler yayımladı.
Temsilciler:
Emin (rektör) Besim Ömer
Paşa (Akalın), Maarif Nâzırı Said Bey
ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Emin Bey (Erişgil) ile görüştüler.

Hemen her gün de Sultanahmet'teki "akademi" adını verdikleri bahçeli kahvelerde toplanarak forumlar yaptılar. Haydarpaşa'daki Tıbbiye binasının "hangar palas" denen çatı katında da pansiyonları kapanan öğrenciler barındırıldı.

4 Nisan 1922'de Edebiyat Fakültesi öğrencileri, derslerine girmeme kararı aldıkları beş müderris hakkında bir suçlama yazısı hazırlayıp, fakülte ve üniversite yönetimine vermişlerdir. Yazı önce kalabalık bir öğrenci topluluğu önünde okunup kabul edilmiş, ingiliz korkusu nedeniyle hiçbir matbaada basılamamış, daha sonra bir Ermeni matbaada basılarak dağıtılmıştır. Öğrenciler bu suçlama yazısını tüm gazeteleri tarayarak, örnekler vererek hazırlamışlardır. Suçlama yazısında Ali Kemal için “Ondan gelecek ilim bize ırak olsun. Ali Kemal isminde bir hoca değil, hatta bir vatandaş bile tanımayacağız.” demişlerdir (Vakit Gazetesi, 5 Nisan 1922). Türkleri küçümseyen Hüseyin Daniş için:
“ …Milletimizin vicdanına saldırdığı bu neşter-i hakaretin acısını duyan her Türk, Hüseyin Daniş
Bey'i tanımamayı, ona selam vermemeyi nasıl yapacağı mütekabil vazifelerin en hakiki ve birincisi
olarak telakkiye mecbursa, öylece talebe de eski hocalarıyla tanışmamayı ve artık ondan bir şey dinlememeyi üzerine terettüp eden vicdani, ahlaki farizaların birincisi olarak telakki ediyor.”
ifadelerini kullanmışlardır. Barış heyetine katılıp Sevr anlaşmasını imzalayanlar arasında bulunan Rıza Tevfik için “…Sezar katilleri arasında Brütüs'ü görmüştü. Millet de kendisini tehzil eden, kendisini istihfaf eden, evladı arasında Rıza Tevfik Bey'i gördü…Sevres Berat-ı idamını imzaladığı kalemi, Türk Milleti bu idam gömleğini yırtmak için çabalar ve kan dökerken duyduğumuz payansız alam ve acılar karşısında Robert Kolej'e hediye eden, Rıza Tevfik Bey'di….” demişlerdir. Cenap Şahabettin'in de hocalık yapmaya başladığı andan itibaren çeşitli vesilelerle kendilerini rencide etmekten zevk alıp zehrini akıtmaktan çekinmediğini, cepheye giden gençlere tahammül edemediğini dile getirmişlerdir

1912'de hazırlanan Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'yle (Darülfünun Şuabatının inzibatına Dair Nizamname) öğrencilerin Darülfünun içinde konuşmaları, tartışmaları, toplantı düzenlemeleri, duvarlara ilan asmaları yasaklanmıştır. Tüzüğe göre okulda düzenin bozulması durumunda Maarif Nazırı'na geçici tatil yetkisi verilmiştir. Maarif Nezareti de bu yetkisini kullanarak 11 Nisan'da geçici süreliğine üniversiteyi kapattığını açıklamıştır. Yakup Kadri ikdam Gazetesi'nde meselenin yalnız Darülfünun meselesi değil, bir millet ve memleket meselesi olduğunu açıklamıştır. 12 Nisan'da, Darülfünun Divanı 5 müderris hakkındaki kararı Edebiyat Fakültesi Müderrisler Meclisi'ne bıraktığı için Meclis, 5 müderris hakkında suçlamaya değer bir konu olmadığını dolayısıyla yapılacak bir şey olmadığını açıklamıştır. Ancak öğrenciler, adı geçen müderrislerin hepsinin üniversiteden atılmadıkça derslere girmeyeceklerini belirtmişlerdir. Boykot Darülfünun öğrencilerini bir araya getirmiş, örgütlenmesine sebep olmuştur. Birleşik Öğrenci Kurulu, Darülfünun ve Mekatib-i Aliye Cemiyet-i Merkeziyesi'ni kurmuştur. Tıp Fakültesi öğrencisi Hamit Necdet'in başkanlığında toplanan cemiyetin kurucu yönetim kurulunda iki Fen Fakültesi, birer de Hukuk, Edebiyat Fakülteleri ile Ticaret, Dişçilik-Eczacılık Yüksekokullarından temsilci bulunuyordu. Lozan Türk Talebe Cemiyeti de Edebiyat Fakültesi öğrencilerine bir kutlama telgrafı çekmişti .

Maarif Nezareti bir karşı hareket olarak 12 Nisan 1922'de geçici olarak Darülfünun'da derslerin tatil edildiğini duyurdu.

16 Nisan'da TBMM milletvekilleri üniversite grevini destekleyen açıklama yapmışlardır. Kozan Milletvekili Dr. Fikret Bey, izmir Milletvekili Mahmut Esat Bey, Menteşe Milletvekili Dr. Tevfik Rüştü Bey, ve istanbul Milletvekili Numan Usta, “istanbul Darülfünun talebesi arkadaşlarımız” diye başlayan mektuplarında direnişi desteklediklerini, bundan övünç duyduklarını belirtmişler ve direnişe neden olan müderrisler için “tedris için tahsis edilen rahlelerini suistimal etmiş olanlar” ifadesini kullanmışlardır.

Üniversite grevini devam ettiren öğrenciler, derslerin başlamaması için amfileri boşaltmaya çalışmış, çıkan olaylarda birkaç öğrenci yararlanmıştır. Öğrenciler, yaralanan öğrencileri alarak Maarif Nazırı Said Bey'e götürmüşler ve “Bunlar sizin grevi anlamamadaki inadınızın kurbanlarıdır.” demişlerdir. ingilizlerin bu hareketleri izlediklerini söyleyen Nazıra, “Sizin ingilizleriniz varsa bizim de imanımız var!” demişler, Nazır Said Bey hüngür hüngür ağlamıştır. Darülfünun Divanı bayram sonuna kadar olmak kaydıyla üniversitenin kapatılmasına karar vermiştir.

19 Nisan günü gazetelerde, Ankara'daki bazı milletvekillerinin grevi desteklediklerine ilişkin telgrafları yayımlandı. 20 Mayıs'a gelindiğinde, öğrencilerin pek çoğunda öğretim yılını ya da okuma hakkını yitirme kaygısı başlamıştı. Maarif Nezareti de aynı kaygı ile o günden itibaren tüm okullarda öğretimin yeniden başladığını duyurdu. Derslere girmemekte direnenler ve başkalarına engel olanlar hakkında disiplin işlemi yapılacağı da ilan edildi. Gençler, Kadırga'da Cinci Meydanında toplandılar. Grev yanlısı ve karşıtı gruplar arasında taşlı, sopalı kavga çıktı. Olaya askeri birlikler müdahale etti. Buradan yürüyüşe geçen gençler, kollar halinde Beyazıt'a geldiler. Tartışma ve kavgalar burada da yinelendi. Sirkeci'ye doğru yürüyenler, Ali Kemal'i yumurta yağmuruna tuttular. Diğer yandan, Darülfünun Divanı ve medrese yönetimleri, aralarındaki yetki konusunu ancak temmuz ayında bir karara bağlayabildiler. Darülfünun Divanı, istenmeyen beş hocayı "süresiz izinli" sayarak
okuldan uzaklaştırdı.

29 Temmuz'da Darülfünun Divanı tarafından süresiz izinli sayılan 5 öğretim üyesinin yerine Edebiyat Fakültesi'nce önerilen öğretim üyelerinin atanması Padişah tarafından onaylanmış, böylece öğrencilerin yürüttüğü boykot başarıya ulaşmıştır. Avrupa ve Osmanlı Devleti Münasebetleri dersine Ali Kemal yerine Ali Reşat Bey, Türk Edebiyatı dersine Cenap Şahabettin yerine Yahya Kemal, Mabad-et Tabiiyye (Fizikötesi) ve Bediat dersine Rıza Tevfik yerine ders ikiye ayrılarak Ahmet Naim ve ismail Hakkı Beyler, iran Tarihi ve Edebiyatı dersi için Hüseyin daniş yerine Veled Çelebi, Marujan Barsamyan'dan boşalan ingiliz Edebiyatı dersi için, Batı Edebiyatı dersi ile birleştirilip Cemil Bey atanmıştır.

25 kasım 1924 tarihli Cumhuriyet'ten:

"Yeni Maarif Vekili talebe grevi meselesini halletti
Dün işe başlayan yeni kabinede Maarif Vekâletini uhdesine alan Saraçoğlu Şükrü Bey makamına gelir gelmez Darülmuallim'in talebesinin grevi meselesini ele almış ve şu beyanatta bu­lunmuştur:

"Talebeye derslere devam etmeleri lüzumunu emrettim. Ve dördüncü sınıfın kaydını sildirdim. Gönderdiğimiz zabıta kar­şısında hepsi itaat ettiler. Fakat bunu kâfi görmeyeceğim, dördüncü sınıfı kamilen tard edeceğim.."
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol