felsefe, insanın anlama çabasını mantık temeliyle birleştirip, kavramlara eğilerek ve onları açımlayarak gösterilen bir faaliyetken, kelam ise, kapalı sistemleri içerisinde olmayan insanlara da erişebilmek ve onların söylemlerine cevap verebilmek adına felsefenin işlerine gelen kadarını kullanan, tek amaçları hali hazırda zaten sahip olduklarını düşündükleri hakikati korumak olan bir çabadır. Birinde hakikat arayışı sürerken, ötekinde hakikat zaten önceden bellidir, tek önemli olan retorik, safsata farketmeksizin, o hakikati savunma girişimidir.
Gazali de zamanında felsefecilere, felsefe bilmeden karşı çıkma gafletinde bulunmuş, ardından ciddiye alınmayınca, felsefe öğrenip, bu öğrenmişliğini tescillemek için de kitap yazarak sahalara tekrar gelmiştir. Gazali felsefeyi sadece inandığı şeyi daha oturaklı ve mantık zemininde tartışabilmek için öğrenmiş, felsefenin temelinde olan o hakikati arama arzusundan uzak, onu koruma amaçlı yönelmiştir. Esas meselesi felsefi söylemlerin bu tarz meselelere pek kafası basmayan insanlarda büyük etkileri olduğunu görmüş ve islami taraftan da karşı çıkan birilerinin olması gerektiğini düşünmüştür ki haklıdır da. Halk öyle uzun araştırmalarla, büyük çabalarla iman etmezler, onlar sürüdür, ne denirse onun eşinden giderler, öyle çok da düşünmeye zamanları yoktur. Akıllarını bulandıracak birkaç söylem (ki felsefecilerin en iyi yaptığı şeydir bu, akıl bulandırma) onların imanını bir anda şüpheye düşürmeye yeterdi. Gazali, kelamcıların da öyle çok fazla olmaması gerektiğini her köyde en fazla bir tane olması, onun da öyle çok sohbetlere dahil olup, gereksizce bilgilerini aktarmaması gerektiğini düşünür.
uzun lafın kısası, sistem dışında birine, bak bu kur'anda yazıyor diyemezsin, herkesin az çok konsensus içinde olduğu alanlardan örnekler ve dayanaklarla hareket etmek zorundasın bunu da islam ilmi için kelamcılar yapar. Bana kalırsa Gazali kendi dönemi için doğru olanı söylemiştir ancak günümüzde, herkes anında her şeye maruz kaldığı için, İslam dünyasında en çok kelamcıya ihtiyaç vardır. Son olarak, felsefenin dayandığı mantık, öyle zamanla değişen, dönüşen bir şey değildir, En temel mantıki kurallar, çelişmezlik,özdeşlik, üçüncü halin imkansızlığı ve yeterli neden ilkesidir. Bunlar öyle temel ilkelerdir ki, islam filozofları Tanrı'nın dahi bu mantıki ilkeleri aşamayacağına kanaat getirmiş, pek çok teoriyle, bu mantıki ilkeleri Tanrıyla özdeşleştirme çabalarına girmişlerdir.
Son olarakİslam filozofları denildiğinde de İmanlı filozoflar anlaşılmasın, İslam coğrafyasında kendini yetiştirmiş, o kültür içerisinde felsefe yapan insanlar için kullanılan bir söylemdir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?