tam olarak dümdüz etkidir.
ışığın belli bir dalga boyunda olması onu o renkte görmemizi ve algılamamızı sağlayan yegane şeydir. aynı şekilde frekansı da öyle. örneğin morötesi ışınları insan gözü görmez. bizim görme biçimimiz de ışığın iletilmesi ve yansıtılmasından ibarettir. aynı şekilde bitkilerin o renklerde görülmesi de öyle.
elektromanyetik spektrum da her birinin dalga boyu ve frekansı veriliyor. insan gözünün görebildiği belli bir frekans var. 400-800 nm arası bu da. aslında bizim gördüğümüz ya da renklerin oluşmasını sağlayan şey tamamen yansıtma-soğurma ilişkisinden ibaret.
bitkiler üzerinden gidersek yeşil rengi tamamen yansıtırlar ve evet yeşil renkte olmalarının sebebi bu ancak soğurdukları renklerde de renk değişimi gerçekleşiyor.
gözümüzdeki koni ve çubuk hücrelerimizin de çok güzel bir işlevi var bu konuda. siyah beyazı görmemiz çubuk hücrelerinde, renkleri görmemiz de koni hücrelerinde gerçekleşir. bu da dünyayı algılamamızın bir diğer yoludur.
aslında ışık dediğimiz şey de belli bir enerji ve dalga türüdür. bu da bizim görebileceğimiz bir dalga boyunu da gösterir yukarıda yazdığım gibi.
neyse konu uzun fotoreseptörlere kadar gider konu ama o da başka zamana kalsın.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?