öğretmeninden dayak yiyen nesil

mefauf
Önsöz: durumu olmayan hiç başlamasın zira yazı biraz uzun oldu. Yaşanmışlıklar severim diyenler önden buyursun lütfen.


Muhtelif biçimlerde dayağımızı yedik çok şükür. Yeri geldi toplulukta özellikle seçilerek dayak yedim yeri geldi sıra dayağında sıramı savuşturdum.

Ama biri var ki istesem de unutamıyorum. Sene 97, 7. Sınıfa başlamışız. okullar açılalı bir kaç hafta olmuş ama biz 7 kişilik arkadaş gurubu hala okula adapte olamamışız.

Kenar mahallede yoksul çocuklarız hepimiz. Bu yüzden yaz tatili boyunca sanayide çıraklık yapmış ve saçları başları boş vermişiz. Abartısız hepimizin saçları kulaklarımızı örtecek kadar uzun.

O dönem okulda, saç ve tırnak kontrolü acayip bi şekilde sıkı. Bizde de bi murat hoca var. Asıl mesleği beden eğitimi öğretmenliği ama müdür yardımcılığı yapıyor. Herif insan azmanı gibi bişey. Boyu kesinlikle 195 üstü ve kilosu da 100 ün üzeri. Biz de daha yeni yeni bıyıkları terlemiş ergenleriz.

Sabah içtiması gibi dizilmişiz andımız öncesi. Murat hoca bir general edasıyla sıra olan öğrencilerin etrafında dolanıyor. Bizi farketmesi zaman almadı tabii. Şıp diye damladı yanımıza.

Bizi önce sıradan çıkarıp kenara çekti. Paranız var mı yok mu diye sormadan o saçları kesmeden okula gelmeyin diyip kovdu. Biz yedi kafadar, okuldan uzaklaşırken çözüm bulmaya çalıştık. Hiç birimizde para namına metelik yok.

Ne yapalım, ne edelim derken bir arkadaşımız “bizde saç kesme makinası var” dedi. Öyle elektronik falan değil ha. Bilmeyenler için; https://www.hepsiburada.com/zaza-klasik-el-sac-kesme-makinasi-pm-HB00000332TC Şöyle bişi). Kafamıza yattı tabii. Saçlarımız iki numara olacak ve hepimiz aynı model kestirmiş olacağız.

Arkadaş bi koşu evden alıp getirdi makinayı. Mahallemize yakın yerdeki dere kenarına gittik hep beraber. Birbirimizi zor bela traş ettik. Hepimiz birer dazlağa döndük tabii. Güya iki numara olacaktı. Basbaya kel olmuştuk.

İçimizden biri; “ben bu modeli beğenmedim. Keşke jilet olsaydı, kazıtsaydık. En azından murat hocayı protesto etmiş olurduk.” Diyince hepimiz bi anda rönesans benzeri bir aydınlanma yaşadık. Kafamıza yattı ama jilet alacak paramız da yoktu.

Derken diğer bir arkadaş; “bizim bakkalda açık hesabımız var. Oradan alıp yazdırayım, babam öder nasılsa” diyince sorun bi anda çözülüvermişti. Bi koşu jiletler de alındı bir kalıp sabunla beraber.

Derede yıkanarak kafalarımızı kanata kanata kazıttık. Bi anda sik kafalı japon askeri gibi olduk. Artık sıra en önemli kısma gelmişti. Okula dönmek.

Okula öğleden sonra için döndük tabi. İkinci kez sıraya girdik. Bu sefer andımız okunmadan doğrudan içeri alınacaktık. Tabii murat hoca güneşte parlayan kellerimizi anında farketti. Koşar adım yanımıza gelip bizi laboratuvara gönderdi.

Başımıza ne geleceğinin farkındaydık. Temiz bir dayak bizi bekliyordu. Laboratuvar dediysem aklınıza gerçeği gelmesin. Boş bi sınıf. Bi tarafında mutfak tezgahı gibi bir yapı var. Üzerinde, boydan boya 7 eviye (mutfak lavabosu) var. Bide salonda düzenli sıralanmış 30 kadar tekli sandalye.

Neyse, çok detaya girip başınızı ağrıtmayım. Beklerken şakalaşıyoruz falan. Birbirimize Hocanın yüzünün şeklini hatırlatıp gülüyoruz. Derken bizim insan azmanı daldı içeri. “Oğlum siz laftan anlamadığınız için sizin dilinizden konuşacağım” diyince esaslı bir dayağın bizi beklediğini anladık.

Aramızda sıraya girin diyince biz hemen ip gibi dizildik. Ben adam yorulur diye umarak en sona geçtim tabii. Bizi sırayla çağırıp dövmeye başladı. Adam arkadaşımızı döverken bile biz işin dalgasındayız. Birazdan bizi döveceğini bile bile gülüşüyoruz. iki üç derken adam dövdükçe açılıyor.

Herif yorulmak nedir bilmeden hepimizi öldüresiye dövdü. Günlerden çarşambaydı. Dayak sonrası Hepimize birer izin kağıdı düzenleyip pazartesi geri dönmek üzere eve gönderdi.

Azmandı mazmandı ama ince ruhluydu adam. Bi defa psikolojimizi düşünüp bizi rencide etmeden güzelce evire çevire dövmüş ve izin verip göndermişti.

Şakası bi tarafa o dayağı ve sonrasında hocanın her fırsatta bizi sınıftan aldırıp angarya işlere koşturmasını unutamıyorum. Ağaç mı dikilecek çağırın mazlumu. Pota mı boyanacak çağırın mazlumu. Futbol sahası mı düzeltilecek çağırın mazlumu. Ot mu yolunacak, voleybol sahası mı çizilecek, çiçekliklere toprak mı dağıtılacak hep bizi çağırttı.

O dayak ve sonrasındaki angarya işler yüzünden 7. Sınıf benim hayatımın dönüm noktası oldu. O yıldan sonra derslere öyle bir sarıldım ki! O günler sayesinde okulu hiç bırakmadım taa ki meslek sahibi olana dek.

Buradan murat hocama teşekkür eder ellerinden öperim. Umarım okur.

Sonsöz: bu kadar zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Selamlar, sevgiler.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol