ali saim ülgen

sura
Türk Mimarisinin önde gelen restoratörlerinden Ali Saim Ülgen, vakıf eserlerinin çoğuna damgasını
vurmuş, onlarla adeta bütünleşmiştir. Yaşadığı dönemde isminden en çok sözü edilen mimarlardandı.

Mimarlığının yanı sıra müzeciliğe yakınlığı ve monografik yazılarıyla da tanınmıştır. Ali Saim Ülgen, Dr. Hicri ile Adviye Ülgen'in oğlu olarak istanbul'da, Sultanahmet'teki annesinin evinde 1913 veya 1914 yılında dünyaya gelmiştir. Doktor olan babası Hicri Ülgen 1940-1945 yıllarında istanbul Belediye tabipliği yapmış, sonra da Ankara'ya göç ederek, Elmadağ'ında özel bir fabrikanın doktorluğunu yapmıştır. Ali Saim Ülgen'in eski eserlere olan ilgisi çok küçük yaşlarda başlamış, henüz dört yaşındayken evlerinin yakınındaki Ayasofya'nın kubbelerine çıkmayı düşlemiştir. Mesai arkadaşlarından Y. Mimar Hasan Rıza Ergezen'den öğrendiğime göre bu arzusu onda büyük bir tutku haline gelmiş ve ailesine baskı yapmaya başlamıştır. Ailesi küçük çocuğun baskısına dayanamayarak ilgili mercilerden izin almışlar ve askerlerin refakatinde onu kubbenin eteklerinde dolaştırmışlardır.

Ortaöğrenimini istanbul Erkek Lisesi'nde yaptıktan sonra, Güzel Sanatlar Akademisinin mimarlık bölümünü bitirdi. II. Dünya Savaşı'ndan az önce kısa bir süre için Fransa'da staj gördü. Bir mimar olarak bina yapmak yerine eski eserleri incelemeyi, bunlardan harap olanları ayağa kaldırmayı tercih eden Ülgen, Maarif Vekâletine bağlı Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü'nde görevlendirildi.

Ülgen, istanbul Arkeoloji Müzeleri kadrosunda mimar olarak çalışıyor ve bu vesile ile bazı kazılar ve sondajlarda, plan ve rölöve işlerini üstlendikten başka, Arkeoloji Müzesi'nde toplanan istanbul Eski Eserleri Koruma Encümeni'nin mimarlık ile ilgili araştırmaları ile de uğraşıyordu. Bu encümenin dosyalarına, üzerlerinde konuşulmuş bazı eserlerin plan-krokilerini de sağlamıştı.

Türkiye'nin bütünündeki her türden eski eserler ile ilgilenmek üzere 1949'da onun gayreti sonunda 5805 sayılı kanun ile kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu'na üye oldu. Ülgen 1953'e
doğru müzeler teşkilatından ayrılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü kadrosuna geçti. Bir taraftan uzman danışman olarak, her türden vakıf binanın restorasyonu de ilgilenirken, bir taraftan da Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin sanat tarihi bölümünde öğretim görevlisi olarak Türk sanatı dersleri veriyordu.

Ülgen bütün çalışmalar ve araştırmalarını, eski eserlerin ve bilhassa Türkiye'nin islami eserlerinin tespit, tamir ve ayağa kaldırılmasına hasretmişti. Vakıflar idaresi'ndeki görevi de onun yurdun her
tarafındaki vakıf yapılar ile ilgilenmesini sağlıyordu. Devamlı hareket halinde olan Ülgen, Türkiye sınırları içindekilerden başka yurtdışındaki bazı Türk eserleriyle de ilgilendi. Trablusgarp'ta Turgut Reis Türbesi, Kudüs'te Kubbetü's-Sahra gibi eserlerin restorasyonuna katkısı oldu.

Ülgen, Vakıflar idaresi'ndeki çalışmalarında, bilhassa bazı önemli eserlerin restorasyonunu ön planda tutmuştu. Bunlar arasında Süleymaniye Külliyesinin ayıklanıp kurtarılması ve çeşitli bölümlerinin ihyası önemli yer almıştı. Tek bir insanın gücünün çok üstünde olan bu çalışmalar arasında yüzlerce ufak çalışma da vardı.

Türk Mimarisinin önde gelen restoratörlerinden Ali Saim Ülgen, vakıf eserlerinin çoğuna damgasını
vurmuş, onlarla adeta bütünleşmiştir. Yaşadığı dönemde isminden en çok sözü edilen mimarlardandı.

Ülgen, yaptığı restorasyonlar yüzünden, zaman zaman insafsızca yapılan hücumlarla, tenkitlere, hattâ "kovuşturmaya" da uğradı. Süleymaniye Cami'nin tamiri münasebetiyle, bazı günlük gazetelerde bir süre uzayıp giden polemik yazılar, hücumlar, garip haberler, çok genç yaşta ölümünün gerçek sebepleri olarak gösterilebilir. Bunların sonunda şiddetli bir kalp krizi ile yatağa düşen Ülgen, kaldığı dakenin çok yakanında Gima alışveriş merkezi üzerine düşen uçağın yarattığı şok yüzünden vefat etti.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol