kazım karabekir

edwird 2
Büyük saygı, sevgi ve gönül bağımın bulunduğu kudretli türk paşası. Az kalsın hain diye asılacaktı ve günümüzde de hain diye bilinecekti. Gelecek nesillere en çok tanıtılması gereken isimlerden birisidir.

"Münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa o da din değiştirme gayretidir. Bence İslâm kalırsak mahvolmayız. Bilâkis yaşarız, hem de yakın tarihlerdeki misalleri gibi itibar görerek yaşarız. Fakat din değiştirme oyunu ile birliğimizi ve selabatimizi kırarak bizi mahvedebilirler."

kazım karabekir
musluman mahallesinde salyangoz satan adam
Sanıldığının aksine anadoluda bir direniş organize etme fikri gazi samsuna çıktıktan sonra değil, istanbulda kaldığı dönemde içlerinde karabekir paşanın da olduğu bir takım rütbeli askerle konuşulmuş, kararlaştırılmıştır. Erzurumda karabekir paşanın m.kemal paşayı tutuklamaması aslında olağan bisey ama gazi paşanın istifa etmiş olması, hakkında istanbuldan yakalama kararı çıkartılmış olması karabekir paşanın zihnini bulundurmamış "dün olduğu gibi bugün de emrinizdeyim pasam" demiştir. Ayrıca baya modern bir insandır ama toplumumuz malesef laik yönetim biçimini henüz anlayamıyor. Devlet işlerinde dini ayırmak dini sembolleri sokmamak gibi işleri dinsizlik olarak yorumluyor malesef. Karabekir paşa meclis açılışında kurbanlar kesilmesi,cumaya denk getirilmesi,hoca çağırılıp dualar edilmesine sitem etmiş mustafa kemal paşaya amacın nedir diye sormuştur. Tarihteki kişiler bizlerin bugün algıladığı siyasi kavramların içerisine sokmaya çalışmak aptallıktan öte bisey değildir... bu memleketin kurtuluşunda ve kuruluşunda çok önemli yeri vardır karabekir paşanın, kurucu kadroya bin selam olsun!
ibda
14 Ocak 1923 günü M. Kemal, Karabekir ve Fevzi Paşa ile trenle İzmir'e gider. Gazi M. Kemal o gün çok öfkelidir. Öfkesinin nedeni de Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'in çıkaracağı gazete için Ankara'ya matbaa makinası getirmesidir.

“Gazi M. Kemal pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara'ya matbaa makinası getirmiş.. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaveri Cevat Abbas Bey'e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı. Yalnız kalınca kendilerini teskin ettim. Bu tarzdaki beyanatının dışarıya aks edebileceğini ve pek de doğru olmadığını anlattım.

“Diğer taraftan da Ankara'da yeni bir hava esmeye başladı: İslâmlık terakkiye(ilerlemeye) mani imiş! Halk Fırkası lâ dini (din dışı) ve lâ ahlâki (ahlâk dışı) olmalı İmiş!.. Macarlar ve Bulgarlar gibi ufak milletler bizim gibi Almanya tarafında bulunarak mağlûp oldukları halde istiklâllerini muhafaza ediyorlarmış.. Medeniyete girmişlermiş.. Türkiye islâm kaldıkça Avrupa ve İngiltere müstemlekelerinin çoğunun halkı Islâm olduğundan, bize düşman kalacakmış. Sulh yapmayacaklarmış. 10 Temmuz 1923'de Ankara İstasyon'undaki Kalem-i mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden sonra Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık.

— 'Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar..' dediler.
Kendisini hilâfet ve saltanat makamına lâyık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan din ve namus
lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen M. Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi:

— Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..”

(Gazi M. Kemal, Kur'an-ı Kerim'i bazı islâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur'an'ın arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur'ân'ı da islâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.) Bazı yeni simalardan da bahş ettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim:

— Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat, rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi? Tercüme mi yapmak muvafıktır? Ona göre bunları harekete geçirmelidir.

— M. Kemal: Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. Doğrudan doğruya tercüme ettirmeli… gibi bazı hoşa giden bir fikir ortaya atılınca buna karşı şöyle konuştum:

— Müstemlekeleri (sömürgeleri) islâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur'ân'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (Öğretim ve eğitim) programımızı tesbit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden değil ilim
cephesinden istifade hayırlı olur. Kur'an'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasr etmek daha hayırlı olur.
M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı:

— M. Kemal: Evet Karabekir, arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını / yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…

İşin bir Heyet-i İlmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref:

— Paşam, çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor.. diyerek bahsi kapattılar.

Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat Heyet-i İlmiye'nin bütün azaları müteessir (üzüntülü) görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kur'ân'ı ve Peygamber'i her yerde medh-ü sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza (incinme duygusu)
veriyordu.

kazım karabekir
ibda
Hakikat bir Nurdur
Cihana feyz saçan hakikat nurudur her dem
Ancak, bu nurla kurtuldu beşer zulüm ve esaretten
Hakikat olmayan yerde seciye ve ilim kalmaz.
Çünki bunlar hakikatten başka şeyden gıda almaz.

Bunun için :

Terakki eyleyen millet neme lazım deyip yatmaz.
Arar, sorar, söyler, yazar, hakikat kaybolup batmaz.
Hakikat nuruna bir nur eklemek için bütün millet,
Birbirile yarış yapar, bunun adı: Büyük Hizmet.

İşte böyle bir diyarda :

Riya, yalan,
Propagandalar falan
Avutamaz, uyutamaz, düşünceyi daraltamaz, hakikatı
karartamaz.
O halde :

Sen de ey şarkın evlâdı! Bu yoldan dönme döndürme!
Hakikat nurunu parlat! Onu gafletle söndürme!
Onu söndüren âfet: Riya, yalan, korku, susmak
Gibi tesirlerle yalnız hoşa giden şeyi basmaktır ki felâkettir fakat

Bugün sesin çıkmıyorsa yaz ve yazdır hakikati
Unutma ki zaman onun sadık dost ve müttefiki ve kuv­veti muhafız.
https://kizillkara.blogspot.com/
kazım karabekir
ibda
- Peki!...
Neden uyandığı halde beşer:
Neden yıkar, yakar, asar, keser?

Aynı milletin fertleri bile,
Kurtuluşunun çaresi diye!
Binlerce nurlu ırkını boğdu?
Çoluk çocuğu bir şeysiz kovdu?
Maksat yıkmak mı yoksa yapmak mı?

Hakkı bırakıp güçe tapmak mı?
Hâlâ bir yanda :
Yalan dolanla servete konan.
Fuhuş ve kumara binler atan.
Öbür yanda:
Açlıktan ölen, soğuktan donan,
Yaşamak için hayatını satan.
Sonra her yerde :
Hâlâ ateş, hâlâ kan,
Ne servet kalıyor, ne de can.
Hak denilen şey ilim, emek mi?
Yoksa eğilip etek öpmek mi?

Her taraf işsiz ve açlarla dolu,
Yetim öksüzler ki yok kanadı kolu.
Beşeriyete o, hayat yine serttir.
Aç tok kavgası yine o derttir.
O halde nerede hakikat? Nerede terakki?
- Hepsi doğru ancak:

Beşeriyet henüz uykudan kalktı
Uzun uyku onu sersem bıraktı.
Fakat elbette bulunacak bir gün,
Uyandırıcı bir aşı, bir kanun:
Bir kanun ki duygular bir olsun,
Beşeri kurtarmağa çare bulsun,
Moda, kumar belâsile, sefâhat
Açlık çıplaklıkla müthiş sefahet
Gibi iki ifrit birden gebersin
Zevk azalsın ıztırap sona ersin.
Ne fertler arasında büyük farklar
Ve ne de milletler arasında iftiraklar
Bulunmasın!



Boğuşmalar, kan dökmeler,
Yakıp yıkıp mahvetmeler,
Sarhoşluk devridir diye
Yazdırılsın tarihlere.
- Pekala!
Bunu kim yapacak acaba?
- Tabiî insan.
- Fakat ne zaman?

Kalkar mı kin ve ihtiras ortadan?
Hâlâ müstemleke diye boğuşan,
Hâlâ esir alan esir satan
Hâlâ ölüm makinesi yapan
Kimdir?
Değil mi insan?

Bu gidişle akacaktır müthiş kan
Ve
Boğacak beşeri yeni bir tufan.
Ne yazık!
Bu mu? İnsanlığa mukadder olan?
Hayır! Fakat daha çok yerde :
Gözlerden kalkmadı siyah perde.
- Henüz bilmiyor halk gittiği yeri
Çekip götürüyor onu lideri
Veya çarı,
Veya hükümdarı
Faraziyesi program!
Ardında gûya re'yi âm!
Sanki:
Bir lokomatif ve bir çok vagon yahut ki:
Liderler makinist kömür odun.
Gerçi :
Eskiden gelmiş ve geçmiş liderler
Gûya saadet yolu gösterdiler:
Açılan saadette ahrette idi,
İnanmıyanlar için bunlar da bitti.
Şimdiye kadar :
Dünya tecrübe tahtası, halk tebeşir;
Fakat: Tahammül kalmadı tecrübeye artık yetişir
Fertler bilmeli gittiği yolu,
Görmeli yolu nelerle dolu.
Haddini kat'i bilmezse beşer.
Gayrın hakkına mutlaka geçer.

Doymak bilmemek insanlara has,
Hatsiz arzudan doğar ihtiras.
Bir kümenin değildir bütün hak,
Haktır yükselecek, yaşayacak.
Yalnız kendini düşünen baş.
Milleti kemirir arkadaş!

Bunun için :
Hatler çizecek hak teranesi.
Adı:
Zevk ve iztirap muvazenesi.
İdeal millet,
Çıkacak elbet!

kazım karabekir
ibda
Bir zamanlar milletimizin mukadderatnı kayıtsız şartsız tasarruf eden Enver ve Talat Paşalar gibi zatlar, âmil oldukları müthiş hâdiselerin bilânçosunu millete vermeden ve hattâ ufak bir iz bile bırakınadan göçüp gitmişlerdir. Bu tarzı hareketin mahcubiyet ve mes'uliyeti elîmdir. Bu hacaletten aileleri de, kendilerini sevenler de müteessir olmaktadırlar. Çünkü:

Milletin ve tarihin hakkı olan hakikatı beraber gömmek feci bir cinayettir.

Ve çünki:

Bu ve tarihin hakkı olan hakikati beraber gönmek feci bir cinayettir. Ve çünki hakikatler yani tarihî haklar, bilhassa medeniyet çağının henüz ilk yaşlarında bulunan bizim gibi milletler için can verici birer gıdadır.

Vatandaş !

Yanlış bilgi felâket kaynağıdır, her işin evvelâ hakikatini ara ve öğren: Sonra münakaşasını istediğin gibi yap! Birincisi vicdanına, ikincisi seciye ve irfanına dayanır.

kazım karabekir

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol