babanın ölmesi

hercule poirot
evlerden ırak bir tecrübe.

iki arkadaş işletme dersini bir türlü veremiyor, nerdeyse her gün tüm sınıfın alaylı bakışlarına ve imalı dokundurmalarına maruz kalıyorduk. ben bir yerden sonra iyice folloş olduğumdan dolayı kimseye aldırmıyor ve hiçbir lafa gocunmuyordum fakat olayı artık izzet-i nefis meselesi haline getirmiş olan arkadaşım için durum bambaşka boyutlarda seyrediyordu.

odasına gidip hocayla konuşalım abi dedi bir gün. vizeden yine komik notlar almışız. final haftası yaklaşıyor. iyi hoş da elin herifiyle ne konuşacağız? yapamıyoruz, elimizden anca bu kadarı geliyor diye salya sümük ağlayacak mıyız yani? yahu boşver, başladık mı gerisi gelir diye beni ikna edince kendimizi vicdansız adamın kapısında buluyorduk.

hoca da tam hoca hani. burnundan kıl aldırmayan sevimsiz bir tip. sınavı her sene daha bi zorlaşıyor kitapsızın. hıyarağası bu gidişle bizi mezun falan etmeyecek. mazallah odalarımızın duvarları çerçeveli diplomalardan mahrum neyim kalacak. tanrım! düşüncesi bile dayanılmaz.

tıkladık girdik içeri. oturan boğa her zamanki yerinde. acele edin, sizinle mi uğraşacağım gerizekalılar anlamında bir "evet?" lutfetti. elimiz ayağımıza dolaştı tabi. önce adamakıllı bi biçimde eveledik geveledik, sonra konuya girdi bizimki:

-hocam son sınıfız.
+eee?
-ailelerimiz bu yıl okulun biteceğine kesin gözüyle bakıyor.
+eee?
-geçen sene bir iki puanla kaçırdık geçmeyi zaten.
+kaçırmasaydınız!
-yardım edin hocam.
+çalışın.
-çalışıyoruz.
+daha çok çalışın.
-ama hocam...
+size kaç kere bana bunlarla gelmeyin dedim. vaktimi boşa harcıyorsunuz.

şimdi ne olacak diye merakla beklemeye başladım. arkadaşımın suratı çaresizlikten ve öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. nedense pes etmeyeceğini sezinledim. herhalde son kozunu henüz oynamamıştı.

bakışları bulanıklaştı, sesi titredi. gürültüyle yutkunup:

-hocam, babam öldü benim.
dedi.

kulaklarıma inanamadım. yok öyle bir şey halbuki. ulan insan evvelden bi ayıktırmaz mı, neye uğradığımı şaşırdım. gülsem mi ağlasam mı bilemedim. tavanı izlemeye koyuldum.

koskoca adam öyle afalladı ki, ne "ne zaman" diye sormayı, ne de "başın sağolsun ama bu dersten geçmeni sağlamam için sence geçerli bir sebep mi" demeyi akıl edebildi. ve "hadi seni geçirdim, ya şu yanındaki zebani kılıklı hilkat garibesi oğlan hangi yüzle torpil istiyor?" diye haklı olarak sert çıkmayı. hepsini unuttu. p-p-peki deyip uğurladı bizi.

sonra finalde bize lazım olan puanı fazlasıyla verdi. geçmiştik. boyumuz falan da uzamış olmalıydı.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol