bir dönem boksa merak sardım. işinde gayet başarılı hocaların hiçbir etüdünü kaçırmayan öğrencilerinden biri oldum. kısa zamanda bayağı ilerleme kaydetmiş olmama rağmen çabuk sıkıldım ve boksu hayatımdan çıkardım. iyi halt yedim.
aradan seneler geçti. popüler spor kick bokstu artık. bir anlık gazla en yakın salona kaydımı yaptırıp yeni bir maceraya yelken açtım.
dersleri kızlı erkekli gören oldukça kalabalık bir mekana düşmüştüm. ilk güne tanışma faslıyla başladık. boks geçmişimi öğrendiklerinde ilgilendiler. kick boksa çok kısa sürede adapte olacağımı, hiç sıkıntı yaşamayacağımı söylediler, sırıttım. burada güzel zaman geçireceğime olan inancım arttı.
kırk dakika kadar kum torbası yumrukladım. herkes hayranlıkla beni izliyor sanıyordum. halbuki kimsenin umrunda dahi değildim. bu biraz moralimi bozdu. koşar adım hocanın yanına gidip hemen yan bölümdeki ringde talebelerden biriyle ısınma amaçlı kısa bir maç yapmak istediğimi söyledim. hay hay dedi.
üstümü değiştirip ringe çıktım. hiç gereği yok desem de bana bi başlık taktılar. etraf insandan geçilmiyordu. birazdan onları oldukça eğlendirecektim. eldivenli ellerimi birbirine vurarak rakibimi beklemeye koyuldum.
benimle hemen hemen aynı boyda, zayıf, tatlı, genç, mankenlere taş çıkaracak denli güzel bir kız iplerden atlayıp ringe girdi. yok artık dedim. bir hanımefendiye el kaldırmamı umuyor olamazlardı.
fakat müsabakanın görsel bir şölenden farksız olacağını hesaba katınca manzarayı çok da yadırgamadım. hepi topu meraklı kalabalığa bir iki numara gösterecek, onları coşturacaktık.
kızda başlık yoktu. nedense sebebini hiç merak etmedim. at kuyruğu saçları yeterince sevimli ve etkileyiciyken gerisi zerre kadar önemli değildi. birbirimize yaklaştık. kız gülümsedi.
derken bu benim uyluk bölgeme bi tekme attı. adı low kickmiş sonradan öğrendim. uyluğa tekme yiyince insanın gözleri önünde yıldızlar uçuşur mu? uçuşurmuş. bacağım kırıldı zannettim. vurduğu yeri ovalayıp anam diye bütün gücümle bağırınca kız yine gülümsedi.
can havliyle bari ben de bi low kick sallayayım dedim. kız en son baktığımda tekme için uygun bir mesafedeydi. ama ben hamleyi planlayıp harekete geçene dek burnumun dibinde bitti ve alttan bi aparkat çıkardı. çenem beynimden fırlayıp atmosfere karışmadıysa bunu o sefil, kahrolası başlığa borçluyum.
yere düştüm. izleyiciler delirmiş gibi tezahürat ediyordu. son nefesini vermek üzere olan bir gladyatörden farksızdım ve muhtemelen bu cici kız birazdan beni öldürecekti. güç bela ayaklanma girişimimi gözümün tam üstüne indirdiği bir sol kroşeyle püskürttü. sevdiceğe sarılır gibi yeri kucakladım. bir daha da kalkmadım. bereket o da önce insafa sonra yanıma gelip beni doğrulttu ve gerçek bir şampiyon edasıyla yumruğumu tutup göğe doğru yükselterek birlikte seyircileri selamlamamızı sağladı.
ilk günüm son günüm olmuştu. takip eden süreçte salonun yakınlarından bile geçmedim. çünkü onlarca insanı hercule poirot adına utandırmış olma kesinliğinden kafi miktarda emindim.
t: utançların en başına buyruk olanıdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?