Her ne kadar kör bir inanç olarak Tanrı'yı konumlandıran düşünceler olsa da (panteizm, panenteizm, sudur teorisi vs), bilgi, daha doğrusu bilginin en sarsılmazı hep Tanrı'ya atfedilir. Filozoflar bilgiye çok önem vermişler ancak her bilginin de aynı derecede olmadığını kategorize ederek anlamlandırmaya çalışmışlar. Platonda sanrı, idea vs gibi ya da Kant'ın a priori, a posteriori ayrımı gibi.
Bilgi önemli olsa da, onu ihtiyaca göre işleyip, adapte edebilme yetisi daha önemlidir. Bilgelikle, bilgili arasındaki fark burada ortaya çıkar. Eleştirel düşünceye sahip olmadan, bir şeyleri analiz etme yetisine erişmeden, herhangi bir sarsılmaz sandığınız bir düşüncenizi, kritize edecek cesareti barındırmadan, sadece bilgi depolamak, içi yazı dolu, karmaşık bir bilgisayar klasöründen farksızdır. Bilgiyi içselleştirmek ve hayatınıza entegre edebilmek, bunun edimlerinize yansımasına izin vermek ve neyi niçin yaptığınıza dair en ufak bir eleştiride hemen yıkılmayacak şekilde konumlandırmak ise bilgelik gerektirir.
Schopenhauer kitap okuma konusunda, kısaca şöyle düşünür, kitaplar esasında başkalarının düşünce serüvenleridir. Siz kitapları okurken, aslında birilerinin hali hazırda yıkıp tekrar kurduğu şeyleri anlamaya çalışırsınız. Bunu yaparken, daha önce hiç akıl yormadığınız bir konuda, başkasının düşüncelerini okuyor olmak, sizde iz bırakır, sonrasında kendi başınıza onun hakkında düşündüğünüzde, bu izi yadsımadan düşünemez olursunuz. Hiç düşünmezseniz de, o okuduğunuz şeyin iziyle kalırsınız. Kısaca kitap okumak, bilgelik yolunda önemli bir adımdır ancak yeter koşul değildir.
Örneğin ben bir şey okurken, yeri gelir bir sayfa okur, ardından kitabı kapatır 10 dakika düşünürüm. Elbette ne okuduğunuza göre de değişiyor bu durum, yoğun felsefi metinlerde bunu yapmak normaldir ancak bir klasiklerden roman okurken, bu kadar derin düşüncelere girilmez genelde. Anlattıklarım akademik okuma yapanlar içindir. Bir kitap, hikaye kitabı gibi baştan başlanıp, sonuna kadar okunmaz, bir dertle yola çıkan kişi, kitap içeriğinden, o derdi ile alakalı kısmı okur, eğer bağlantılı olduğunu düşünüyorsa, öncesi ve sonrasını da okur ancak genelde felsefi kitaplar, konu bazlı olduğu için, pek bir sorun olmaz. Ardından üzerine düşünmek de, işi pekiştirip, içselleştirme yolunda epey işe yarar.
Diyalektik, sadece başka bir zihinle olan bir süreç değildir. Kendi başınıza düşünmek ve eldeki konuyu savunmak ya da karşı çıkmak, bir diyalektik yöntemidir. Düşünce esasında bir iç monologdur, bu nedenle de kendi kendine konuşmak, delilik değil, entelektüelliğin gerekliliklerindendir.
Aydın kimsenin etik olarak sorumluluğu, bariz bir şekilde yanlış olan bir şeyi gördüğünde, ona karşı çıkması, onun hakkında varsa bilgisini dile getirmesi gerekliliğidir. Tabi bu her ortamda olmaz, çoğu insan başka söylemlere kapalıdır ancak ne olursa olsun, bir kişi dahi kurtarılabilse kardır, o nedenle, tartışma kültürünün zerresi dahi olmayan ortamlarda, siz bildiğinizi söyleyip, fazla da muhattap olmadan oradan uzaklaşabilirsiniz.
Son olarak, malumat, algı, bilgi, bilgelikle ilgili şu sevdiğim görseli bırakayım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?