boşanmış aile çocuğu olmak

Yazuklug
genellikle insanların boşanmış aile çocuklarının "sorunlu" olduğunu düşünmesine sebebiyet verebilecek durum.

maalesef ki biz boşanmış aile çocukları çoğunluk olarak aile ortamından yoksun, yalnız büyümek zorunda kaldık. bu da bizi aslında birçok şeyde geriye atmış oluyor. sosyal olarak çocuk etkilenebiliyor, arkadaş çevresinin ailesi mesafeli durmalarına sebep olabiliyor.

benim velayetim annemdeydi, annem de çalışıyordu.
okula gidiş hazırlıkları, gitme durumu ve okuldan dönüş ve sonrası gibi işleri kendim yapardım. kahvaltımı kendim hazırlar, yemeğimi kendim yapardım. abim öğlenci ben sabahçıydım. altı aylık da bir kardeşimiz vardı. sabah abim bakardı, öğlen de ben bakardım.

belki kardeşimiz biraz daha büyük olsaydı şartlar bizim için daha iyi olabilirdi çünkü o dönem ben ilkokul ikinci sınıftım, abim de yedinci sınıftı. bir yetişkin bile bebek bakarken zorlanıyorken benim zorlanmamam imkansızdı zaten. bazen bezini değiştirmeyi unuturdum, bazen de değiştirmeyi başaramazdım. bir de o dönem evimiz sobalıydı. kömür bitmeye yakın sobaya o kömürü atmak, çocuğu öylece tek bırakmak felaket zordu. bu durumda evden okula, okuldan eve yapmaktan başka seçeneğim yoktu.

sadece hafta sonları sokakta oyun oynayabiliyordum.
ilk zamanlar her şey yolunda gidiyordu fakat bir süreden sonra arkadaş çevren ile arana mesafe giriyor. birbirlerine ödev yapmaya gidenler oluyor, ödev sonrasın sokakta oynayan oluyor. ben bunları yapamıyordum, o dönemki sorunum buydu. derdimi seveyim... çocuk aklı işte. kardeşim okula başlayana kadar böyle devam etti, sonrasında da zaten biraz daha farklı olmuştum.

her şeyden uzak durduğum için yaşıtlarımdan daha farklıydım.
okula giderdim sadece. geziler, etkinlikler, gösteriler hak getire. o yüzden biraz da hırçındım, kimsenin beni anlamadığını düşünüyordum. sadece derslerim, kitaplarım, ev, ev işi ve ben vardım.

en sinir olduğum şey de anne babamın boşanmış olduğunu duyan acır gibi bakıyordu.
"neye acıyorsun be kardeşim, neye? acınacak bir durum değil, bak işine." diyemiyorsun, aklın ermiyor. "babanızla görüşüyor musunuz?" sorusuna hayır deyince "ama olmaz babanızla da görüşün, ne olursa olsun babadır." demeleri yok mu? deli oluyordum buna, hala da oluyorum. bazıları haddini aşıp çocuklarının temizlik bezi dahi yapılamayacak eskilerini getiriyordu, sanki ihtiyacım varmış gibi davranıyorlardı. sağ olsun annem bizi hiçbir zaman o duruma düşürmedi. en yakın arkadaşımın annesi sürekli gelip "babanı gördüm. özlemiyor musun onu? diyeyim seni görmeye gelsin." diyordu. "abla sen git kendi kızınla ilgilen, beni bi sal gözünü seveyim." demek aklıma gelmiyordu. mahalle ortamı cidden rezalet bir şey, önüne gelen "babanı gördüm. şimdi baban ne iş yapıyor? hiç görüşüyor musunuz? size nafaka veriyor mu? annen barışmayı düşünüyor mu? annenize diyin barışsın, kadın kocasız olmaz. özlüyorsunuz demi babanı?" vs vs gibi saçma sapan bir dünya şey diyordu. tabii ki zamanla karşılık vermeyi de öğrendik. karşılık verince de yabani olduk, saygısız ve sorunlu olduk.

hiçbirisi de "bu insanlara bu cevabi verdiren bizim hadsizliğimizdi." demedi, çünkü onlar kendilerince hep haklıydı.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol