Olaya nasıl yaklaşıldığına göre değişir. Örneğin ölümün varlığıyla, hayatın daha da bir anlamlı, değerli ve biricik olması ve bundan dolayı da ona daha ciddi yaklaşılması gerektiği düşünülebilir. Örneğin heidegger, insanların çoğunun sürekli olarak aynı şeyleri tekrarlayan, şimdilerin toplamından ibaret olan "hergünkülük" kavramı içerisinde debelenen canlılar olduğunu ancak ölüm denen şey sayesinde yaşamlarımızın daha değerli ve az sıkıcı olduğunu, tekrar yaşanamayacak olmasının esas onu değerli kıldığını söyler. Ona göre metafiziğin bizlere sunduğu en kötü haberin, ölümden sonra yaşamın olacağıdır. Bu haber yüzünden, yaşamı olumsuzlayan ve esas sonsuz olana, yani belli bile olmayan sonraki yaşamın düşleriyle, şu anların heba edildiğini düşünür.
Nietzsche'de bu son söylem daha da derinleşir ve sokrates'ten bu yana yaşamı olumsuzlayan ne kadar düşünce varsa hepsine saldırıda bulunulur.
Öte yandan bir nihilist bakış açısıyla, ölümün varlığı ve sonrasında sonsuz bir yaşamın olmadığı düşüncesi, bir anlamın da olmayacağını, anlam denilen şeyin belli bir anda ortaya çıkıp sonra kaybolan bir yapıda olmaması gerektiğini düşünürler. Anlamın sürekliliği için, hiç kaybolmayan, yüksek bir referans noktası gerekir. Genelde bu da Tanrı olur. Yapıp edilen her şeyin Tanrı tarafından bilinmesi, onun asla kaybolmayan bir yerde tutuluyor oluşu, anlamın da kendisini açığa çıkarır niteliktedir ancak böyle bir şeyin olmaması, anlamın da olmayacağı, ve ne yapılırsa yapılsın, bir şey ifade etmeyeceğini söyler. Bir kızılderili atasözü vardır, Bu Dünya'dan gerçekten gitmeniz için ölmeniz değil, sizin isminizi hatırlayan son kişinin de ölmesi gerekir diye. Bu anlam referansını da böyle düşünebiliriz.
Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık der voltaire.
Her şeyden öte, ölümün bilgisi çok keskin ve acı bir bilgidir, çok azımız bunu idrak noktasında anlayabiliriz ki, o anlayanlar da kendilerini zorlayanlardır ve kısa bir süreliğine dehşete düşerek bunu algılarlar. Sonrasında beyin, kendisini korumak adına tekrar "benim başıma gelmez" ," daha çoook var", "ben niye öleyim bu ölsün" tarzı söylemlerle yatıştırır kişiyi. Her ne kadar ölümü biliyoruz gibi görünse de, idrak etmedikten sonra, o bilginin de bir anlamı yok, kısaca şu an hepimiz öleceğimizin idrakinden uzak ancak sanki öyle bir durumdaymış gibi söz ediyoruz ölümden. Gerçekten böylesine bir bilginin idrakiyle dolsaydım, burada kimlerin okuyacağını bilmediğim, okuyup okumayacaklarını bile bilmeden, bunları yazarak vakit kaybeder miydim acaba?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?