doktor Mazhar Osman, memleketimizin ve bütün ilim âleminin en mümtaz simalarındandır.
Prof. Dr. Mazhar Osman, jübile münasebeti ile hayatını anlatmıştır.:
"Trakya'dâ Sofulu kasabasında 1883 senesinde dünyaya geldim. Babam gene aynı mıntıkada Ferecik'lidir. Hurşit ağanın torunuyum. Yani paşazade değilim ben!.. ilk tahsilimi Kırklareli'nde, idadiyi de Üsküdar'da yaptım. Sınıf arkadaşlarım, avukat Kenan Ömer, profesör Cevdet Ferid, eski icra reisi Ahmet Refik... Hemen aklıma gelenler bunlar...
Tıbbiye-i Askeriyede okudum. Doktor çıktıktan sonra Gülhane'de asistanlık ettim; hoca oldum. 1914 senesinde Gülhane'de askerî hekimlere, "emrazı akliye ve asabiye" dersine lüzum olmadığı sıhhiye-i askeriye'ce karar altına alındı. Dersimden menedildim ve Haydarpaşa askerî hastanesine mütehassıs tayin olundum. Bu tarihe de askerlikten istifam rastlar. Şimdi kapalı olan Haseki Mecanin müşahedehanesine aynı sene sertabip tayin edildim. işte o zamandan beri Mecanin müşahedehanesi'nde, Şişli hastanesi'nde, Toptaş'ında, Zeynep Kâmil hastanesinde, Bakırköyü'nde emrazı akliye ve asabiye ile meşgul ve Bakırköyü'nde müdür ve sertabib olarak bulunuyorum.
mecanin : deli
müşadehename : dinlenme hanesi/hastane.
sertabip : başhekim
Bu sene yirmi beşinci yıl doldu. Hem bu münasebetle ve hem de Türkiye'de en eski sertabib bulunmam hasebi ile müessisi bulunduğum "Türk Nöro - Psikiyatri cemiyeti" azasını teşkil eden muhterem mütehassıs arkadaşlarım hakkımda böyle cemile göstermeyi tensip buyurmuşlar ve beni haberdar etmişlerdir.
Beni sevenlerin, takdir edenlerin bu lutufkâr alâkaları beni pek mütehassis etmiştir. Kendimin liyakatinden bahsedecek değilim! Çünkü aczimi ve hayatta neye muvaffak olabildiğimi herkesten iyi bilirim. Bu bir sevgi ve saygı alâmetidir. Etrafımı kuşatan bu sevgi halesi içinde cidden mesudum. Memleketimizde bu kabil şeyler yeni yapılıyor, henüz bunlara alışıyoruz. Arkadaşlarımın ve şakirtlerimin bu nezaketleri her halde hoş görünecek bir teşebbüstür. Bu teşebbüs bugün benim gibi bir liyakatsize teveccüh etmiştir. Yarının şüphesiz yetiştireceği erab-ı liyakatin daha büyük takdir ve hayranlıkla karşılaşacağına bir mebde olduğu için de bu cihetten ayrı bir güzel hatıra teşkil edecektir.
sevgi halesi : sevgi hali
mebde : başlangıç
şakirt : öğrenci.
Küçükken doktor olmağı düşünmedim. Hele sinir hekimliğim büsbütün zorakidir. Ben küçük yaştan beri Mülkiye-i Şahaneye girmek ve memleketin idarî ve siyasî teşkilâtında hizmet görmek arzu ediyordum. Üsküdar idadisinden çıktığım vakit yaşım çok küçüktü. Mülkiye müsabakasına sırf yaşım yüzünden kabul edilmedim. Mahzun, boynum bükük maarif koridorlarında günlerce uğraştım. Fakat bir türlü muvaffak olamadım. Bu sıralarda beni doktorluğa teşvik ettiler. Hiç istemiyordum. Zerre kadar bir arzu yoktu bende doktor olmak için... Hattâ mühendisliği bile göze almıştım. O zaman memleketimizde mühendislik bir belediye memurluğundan ibaretti. ilimde terakki etmek ümidi de pek azdı. Nihayet teşviklerin neticesi Tıbbiye-i Askeriyeye girdim. Zengin çocuğu olmadığım için Mülk-î Tıbbiyede okuyamazdım. Tıbbiye-i Askeriyeden çıkınca istikbal de müemmen değildi. Buraya girerken kadın hekimi olmayı düşünüyordum. O zamanki seriryatın müşküllüğü yüzünden ona da kabul edilmedim. Dahili hastalıkların kadrosu da dolu idi. Asabi bahis tecessüsümü uyandırdı. Hocam Raşit Tahsin'in teşvikini cana minnet bilerek bu şubeye ayrıldım.
seriryat : eğitim.
Mesleğimi çok severim. Bir mefkûre peşinde koşmaktayım. Dünyaya bir defa daha gelmeyi hiç düşünmüyorum ve ona hiç bir arzum da yok... Çünkü hayat bence o eski zamanda tarif edilen Sırat köprüsü gibi bir şey... Bundan yeniden geçmek tecrübesinde bulunmak istemem. Çok yorucu bir iş. Bu yoruculuğuna göre, aynı zamanda da üzücü. Onun için evlâtlarımın hiç birine doktor olunuz diyemedim. Fakat içlerinden birisi doktor olursa veba basının şubesini tutarsa memnun olmayacak da değilim. Madem ki evlât, babanın hayatının temadisidir. O halde mesleği me karşı merbutiyeti, muhabbeti ve mefkûreperestliğimi istidlâl buyurabilirsiniz.
mefkûreperest : maceraperest.
Diplomayı aldığım ve hür olarak yattığım gecenin zevkini, heyecanını asla unutamayacağım. Bunun içindir ki son sınıfta mektepte ikmale ve sınıfta kalan bir gen ce acıdığım kadar pek az şeye acırım.
Sabahleyin 5.30 da kalkarım. Şimdi yaz. 6,15 vapur ile istanbul'a inerim. Bu vapurla indiğim zaman Şişli hastanesine giderim. 7.15'le inersem Bakırköy'üne. Bakırköyü'nde 14.30'a kadar otururum. Her iki hastanede de bir saniye boş durmam. Bütün işlerimi kendim görmeye çalışırım. Kendim okur, kendim yazarım. Her gelen ve çıkan hastayı ben muayene ederim. Ayrıca muayeneye gelen hastaları muayene ederim. Yemek için ayırdığım zaman beş dakikadır. Geceleri okur, yazarım. Senede bir iki defa tiyatroya, fakat her hafta mutlaka sinemaya giderim. Ekseri ya mektep günlerinde, dersten yorgun çıkarım. O dakikalarda kitap okuyacak halde değilimdir.
Sinemaya altı buçuk matinesine giderim. Burada hem film seyreder, hem dinlenirim. Gece dokuzda yemeğimi yer, gene çalışırım. Gece yarısına kadar çalıştığım çok vakidir. Yatar yatmaz da uyurum. Sade kâfi miktarda spor yapmadığımdan, bir taraftan da yaşlandığımdan son zamanlarda şişmanlık, tansiyon, romatizma gibi sızıltılar başladı. Bittabi perhiz de araya girdi. Her sene Avrupa'ya giderim. Bütün istirahatim vapurdadır. Çünkü şehre indikten sonra meslektaşlarımı ziyaret, has tanelerde tetkikatla vaktimi geçiririm...
Ölümünden bir kaç saat evvel istanbul Valisi Dr. Fahreddin Kerim ile gülerek görüşmüş olan rahmetli, sonradan asistanlarından Migeli çağırtmış ve kendisine kitap okutmaya başlamıştır. Bu sırada da Mazhar Osman odasının içinde bir aşağı bir yukarı gezinmekte ve asistanım dinlemekteydi. Gece yarısına tam yirmi dakika kala Mazhar Osman'ın birdenbire yere düştüğü görülmüş ve kendisini kaldırmaya koşanlar son nefesini verdiğini müşahede etmişlerdir. Rahmetliyi yakından tanıyanlar, hayatının son demlerine kadar çalışmaktan bir dakika olsun kaçınmadığını, mesleği ile ilgili her faaliyetle yakından alâkalandığım sölemekte müttefiktirler. Kendisini şu son aylar zarfında evinde ziyaret etmiş olanlar, üstadın eroinomanlar hakkında gayet enteresan bir etüt hazırladığım, fakat hastalığının bunu tamamlamasına fırsat vermediğim anlatmaktadırlar.
Cenazesi 2 eylül 1951 pazar günü saat 11'de Cağaloğlu'ndaki evinden kaldırılarak öğle namazını müteakib cenaze namazı Beyazıt Camii'nde eda edildikten sonra Asrî mezarlıktaki ebedî istirahatgâhına defnedilmiştir.
uludağ makalelerimden
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?