perva sözlük yazarlarının motivasyonları

alaskan crab
Hayat benim için daha başlamadan bitmiş gibi bir şeydi, büyük resmi görmüştüm, 5. sınıfta dayımın vefatı, lise 2'de haydar arkadaşımın, ailesiyle beraber bir trafik kazasında yitip gitmesi, lise 4'te ise üniversiteleri gezen ve mezun olacak öğrencilere tanıtıp yapılan bir organizasyonda, otobüsün devrilip 4 kişinin hayatını kaybetmesi, benim bir havuzda ölümle yüz yüze gelmem gibi pek çok olayın da etkisiyle bu gerçeği bulmuş, en içten şekilde yaşamış ve unutmamak için de elimden geleni ardıma koymuyordum.

Olayların sonucu her türlü ölüm olan bir yolun hiçbir anlamı yoktu. Matematiksel olarak bile, sonsuzdan, sonlu herhangi bir sayıyı çıkarmaya kalktığınızda sonuç yine sonsuz olacaktı yani sonsuz hiçlik karşısında sınırlı yaşamımızın hiçbir ehemmiyeti yoktu. Hal böyle olunca, dünyevi hiçbir şeye heves duymuyor, benim gibi düşünen ne kadar düşünür varsa okuyup, bu gerçekle daha da derinden yüzleşiyordum. Sonradan bu sorularımın hepsinin felsefeyle ilgili olduğunu fark ettim ve zaten sonucu işsizlikle sonuçlanacak olan bu üniversite serüvenini, bari istediğim bir alanda okuyarak yapayım diye felsefe bölümü yazdım ailemden gizli. Tercihin son günü de, ilk sıraya koydum ki, kesin gelsin, babam hala bilmiyor öyle bir şey yaptığımı 13. tercihim geldi falan sanıyor.

Sonrasında, bu bölümü tercih eden çoğu kişinin aksine benim bir derdim varken buraya gelmemden dolayı, hocalarım tarafından hemen fark edildim. öyle ki bazı dersler, hocayla benim karşılıklı konuşmam şeklinde sürüyordu, beni odalarına davet edip, sohbet ediyorduk, kitap öneriyorlardı falan. Üniversite seçimimde, özellikle bir hocamın çalışmaları aşırı dikkatimi çekmiş, ve onunla tanışmaya can atıyordum, ölümle ilgili makaleler, varoluşçuluk, kierkegaardlar nietzscheler havada uçuşuyordu. Hepsini okumuş, ve hakim olarak gelince çok şaşırdı, uzun yıllar bu işteyim, daha böyle bir öğrenci gelmedi, bundan sonra da geleceğini sanmam demişti. Bilmiyordu ki, böylesine sarılıyor olmam, her gün kendimi öldürüp, öldürmemek arasında gidip gelen biri olmamdan kaynaklı olduğunu. Bazı hocalarım böyle karanlık bir tarafım olduğunu sezseler bile, pek açmıyorlardı o konuları. Felsefe her şeyin konuşulabileceği bir alan olması gerekirken, intihar, hayatın yaşamaya değer olup olmadığı sorgulaması gibi korkutucu konuları sadece favori hocam rahatça konuşabiliyordu.

Neyse uzun lafın kısası, bu uzun felsefe süreci içerisinde ölüm için acele etmenin de, etmemek kadar aynı olduğunu, bir anlam yoksa da, aynı derecede anlam olmadığını o yüzden böylesine kafalar yormanın pek bir anlamı olmadığına kanaat getirdim. Sonsuzluk karşısında benim çektiğim acıların bir anlamı yok ancak şu an çektiğim acı oldukça gerçek ve tek önemli olan da bu, sonrasındaki sonsuz hiçliği ne diye hesap ediyorum ki?, ünlü bir komedyen olan ricky gervais'in de dediği gibi, önüme hoşuma giden bir film açsalar ve onu izliyor olsam, birileri gelip "bu film bitecek ama, eninde sonunda bitecek, izleme kapat" demesinin bir önemi yok, şu an hoşuma gidiyor ve izliyorum. Aynı şekilde, hayatı, acı ya da tatlı ayırmadan, komple bir deneyim olarak görmek ve kendi potansiyelini anlamak, onu olabildiğince zorlamak, hayata tutunmak için çok güzel bir yöntem. İntihar kararı için, yaşadığımız hayatı tamamen görmemiz ve ancak o şekilde elden geçirmemiz gerekir. Komple görmek demek zaten hayatı tamamen yaşamak anlamına geliyor.

İnsanın anlam arayışı kitabında viktor frankl, hayatı bir satranç oyunu olarak görürsek eğer, satranç oyununun en iyi hamlesi nedir diye sormak anlamsızdır der. Çünkü en iyi hamle olarak bir şeyi belirlesek bile, aslında o hamlenin olabilmesini sağlayacak başka bir sürü hamleyi de yapmış olmamız, onları da, en az o en iyi dediğimiz hamle kadar önemli görmemiz gerekir. Bu nedenle hayatın anlamı gibi, tek bir anlam aramak da, aynı bu hataya düşmek demektir. Oyun bitmeden en iyi hamleyi belirleyemeyeceğimiz gibi, en iyi hamle olarak gördüğümüz şey de esasında bir bütün olarak oyunun kendisidir, hamleye indirgenemez.

Tam da buradan hareketle ve bir zamanlar sevgilim olan kişinin "o kadar zekisin madem, niye bir işin yok, paran yok" tarzı ağzıma sıçmasının da getirisiyle gerçekten kendime bunu sormuştum. Şimdiye kadar para kazanmak gibi bir derdim olmamıştı çünkü, hayat zaten geçici, iyi kötü bir yerlerde çalışır karnımı doyururum mentalitesindeydim. İlk amacımı belirledim, gerçekten de anlam yoksa, kendine para kazanabildiğini kanıtla madem, dediği gibi öyle olsun ya da olmasın fark etmiyorsa diye gazladım. Thalesle ilgili bir hikaye anlatmıştı hocam, Thales çok düşüncelidir, etrafına fazla dikkat etmez, yürürken birilerine çarpar, havaya bakarken bir çukura takılır düşer. Etrafındakiler dalga geçerler, felsefeyle kafayı bozmuş cebinde 5 kuruş yok diye. O da bu söylentilere sinirlenmiş ve para kazanmanın öyle zor bir şey olmadığını kanıtlamak için, şimdilerde seçim ticareti denilen şeyi yapmış, henüz daha zeytinler ekilmeden, tüm parasıyla zeytin ekinlerini satın almış, ve bir sonraki hasatta, zeytinlerin çok çıkmayacağını, hava durumundan anladığı için, kimsede zeytin yokken fahiş fiyatlarla satabildiğine satmış ve parasını katlamış. Hocamın bana anlattığı bu hikaye, felsefeci, zaten düşünmenin ve mantığın temellerini bildiği için, bir şekilde para kazanabilir deme şekliydi. Dediği gibi de oldu, kolay bir süreç değildi 3 yılımı aldı ama şu an iyi bir durumdayım, kendime thales gibi, istediğimde para kazanabileceğimi gösterdim.

Şu anki motivasyonum, işleri büyütmek, kendi potansiyelimi olabildiğince zorlayıp, neler yapabileceğime odaklanmak, farklı hobiler deneyip, hangilerini sevdiğimi belirlemek. Hal böyle olunca çok vaktim olmuyor, hayata deneyim olarak yaklaşıyorum ve koparabildiğim kadar koparıyorum. Temelim çok sağlam değil, derinlerde bir yerlerde hala bir nihilist, aciz düşmemi bekliyor ama şimdilik iyi gidiyorum.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol