hep ölüme hazırlıklıyım sanıyorsun ama sevdiğin birinin ölümünü beklediğin an anlıyorsun hiç hazırlıklı olmadığını. hangisi daha zor bilmiyorum, bir anda kaybetmek mi, kanser gibi bir hastalıktan kaybetmek mi?
daha küçüktüm mesela o zamanlar, hastalığın ciddiyetini fark edemediğim için mi yoksa ölüp beni yalnız bırakacağına olan öfkemden mi bilmiyorum, (sanki bu onun elinde olan bir şeymiş gibi) yine onunla kavga etmeye devam ediyordum.
15 yaşındaydım, lisenin ikinci senesi, okulda ingilizce sınavım var, eve geldiler apar topar hastaneye gideceğiz diye, okulda ingilizce sınavım var bu gün dedim, o kadar farkında değilim ki hiçbir şeyin. inat etmedim yine de, gittim. iyiki de gitmişim, onu son görüşümmüş meğerse.
üzüldüğümü bile belli edemedim o an, sanki hayat durmuş gibi bir şey. o günden sonra bir ağladım, iki güldüm. yok sayarak süreci atlatmaya çalıştım beceremedim. ağlaya ağlaya uyuya kaldığım bir gün rüyamda gördüm, ağlama diyordu. o gün anneme rüyamı anlatırken son kez ağladım. hâlâ ara ara yokluğunu hissedince ağlamak istiyorum ama direniyorum işte.
genellikle ölümler ansızın olur ve bu tarz ölümlerde; ölüm, yalnızca ölen kişiye aittir. ama sevdiğiniz birinin tedavisi zor, ölümcül bir hastalıktan dolayı öleceğini bilmek her gün öleceği güne kadar onunla birlikte ölmek demektir.
ona itafen: gidersen bir daha kimseyi sevebileceğimi sanmıyorum. gönlün bende olmasa dahi lütfen terk etme beni.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır. katkıda bulunmak istemez misin?