evvelden hiç değilse kalabalıklar içerisinde bir yalnızlıkla o kalabalığın gürültüsü ile avutuyordum kendimi. şimdi ne bir kalabalık için insan kaldı, ne de bir ses.. insan için en büyük 2 eziyet vardır:
ayna ve uçsuz bucaksız bir sessizlik. insan sessiz ortamda delirir, cemiyetine ihtiyaç duyar. oysaki susuz bir çölde vahadır kendisi.
insan bir yerden sonra bağırmaya başlar. bir ses duyma uğruna, bir yardım çığlığı atar aslında. çürümeye başlar orada insan.. kimine göre de büyümeye, tekâmül evresine girer insan. sesi kısıldığında peki.. ilgisizlikten ölen çocuklar ile ilgili bir deney yapılıyor mesela amerika'da. artık o noktadan itibaren öyle bir ölüm ve hissizlik başlar insanda.. bir uyku hali, uyukluk, uyuşukluk hali. hissizleşme başlar,
"ölmüşsün ama toprak atanın yok." denilmeye başlar tarafınıza. ölü kokmayan, ölü bir bedensinizdir artık. hatta ölü bir ruh. duygularınız karardığında, ruhunuz çekilir vücudunuzdan.. hissizlik, bir uyku ve uykuda bir ölümdür aslında. bir ölümün yarısı.
körleşirsin artık dünyaya, içine sığamazsın. kendi dünyana yetemezsin o saatten sonra. allâh'a şükrederim ki intihar gibi bir düşüncem asla olmadı ama ara sıra da mehmet pişkin, özellikle şu sıralar çıkmaz mesela aklımdan. etkilenmiştim o konuşmasından. aslında o boğuk ses, o yardım çığlığından sonra sesin kısıldığı anda gelen bir yaralı kuşun serzenişi gibi.. bilirsiniz herhalde.. çok içten bir cıyaklamaları vardır onlarında, o ses tonlarında.
intihar, toplum içerisinde bir bireysel protestodur aslında. durkheim, toplumdan etkileniriz dese de, topluma sığamayız aslında. tıpkı bir kokan çöpten farkımız kalmaz.
yalnızlık paylaşılır mı?
paylaşılamayacak kimsenin olmaması, mezarlığının başında "kimsesiz" yazmasıdır yalnızlık.
vesselâm.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?