Kendim bir şeyler yapmama ailem fırsat vermedi ama babamın mesleği çiçekçi - yapmıyor - olduğu için özel günlerde gül satardı. Ben de anne babama yardım ederdim. En zoru kışları soğukta durmak zorunda olmaktı. Çok üşüsemde üşümedim derdim. 2 - 3 günde bizim için güzel paraları kazanırdık. Babam şehrimizde ki birçok çiçekçinin ustası ve tanımayan yoktur onu. İşinin hakkını verir. Küçük ama kendi halinde işlettiği bir dükkanı varmış ilk ama sonra yanına babama göre cebi dolu birisi görkemli bir dükkan açmış ve babam kapatmak zorunda kalmış. Dönem dönem farklı işler yapmış ama becerememiş. Birisi ile ortak dükkan açmış ama bir süre sonra dayanamayıp ne para pul ne bir eşyasını bile almadan o dükkandan ayrılmış. Babam onu okuttuklarini düşünüyor bunu yapsın diye ve evet o dükkan hala işliyor... 15 yıl kadar maaşlı işte çalıştı yine işini hakkıyla yerine getirdiği için (güvenlik) onu başka bir yerde (mezarlık - taziye) gibi ise verdiler ve tabi o bu kadar acıya daha fazla dayanamayıp işten ayrıldı. Babam tekrar dükkan açmak istedi ve çocukta olsam onun açmasını isteyen tek bendim. Tabi dükkanı açınca bütün ailem destekledi. Baya güzel dizayn falan ettik işler yolunda gidiyor derken önce dolar yükseldi. Dolar bazlı alınıyor. Daha sonra ise babamın yanındaki apartmanın altına daha önce dükkanına kapatmasına sebep olan adam dükkanı taşıdı... Ona aitmiş ama biz bilmiyorduk. En azından öncesinde gelip ya söyleyebilir ya da başkasıyla iletebilirdi ama yapmadı. Zaten Babam kalp hastası ve sürekli panik ataklar yaşadığı için daha fazla ilerletemeyip kapattı... kendisinin esnaf sicile borcu var diye dükkanı annemin üzerine açmistik... zabıta gelirse ya diye diye korktu hep. Ruhsatsız dükkan işletiyor bizim ki karısının dükkanında kendisi duruyor diye korkuyor... Resmi işlerden küçükken çok korkutmuslar... Babam sayesinde ben de nefret ediyorum. Nerede ters iş var bizi bulur. Sorunlarla hep mücadele ediyoruz. Ev aldık 4 yıl sonra evi depremde kaybettik. Şimdi evimiz yapılıyor ama yeniden ev alacağız resmen. Hee birde deprem olacakta ev gidecek ben mi kalacağım deyip 300 - 500 e deprem sigortası yaptirmadigi için oradan da para almadık... büyük balık küçük balığı yutuyor... Cesur olman gerekir bazen. En fazla ne olabilir ki diyeceksin... hee bu arada en son bunu dediğimden bir süre sonra deprem oldu ama hadi hayırlısı. İlk post cihazından satışı ben yapmıştım. Çok sevinmiştim. İşler güzel ilerleme okul makul okumaz işi buyuturdum...
çocukken yapılmış küçük iş girişimleri
kantinin kapanmasını fırsat bilerek bakkaldan çikolatalı gofret çalıp sınıftakilere satmak.
Camii'nin avlusunda ki cevizleri toplayıp satmaya çalışmıştım. Sonradan satmak yerine yemek daha mantıklı gelmişti. 1 poşet taze cevizi art arda yiyince bir hafta ağzım yanmış yanağım yara olmuştu. İlk haram malım camii den gelmiş ve cezamı çekmiştim.
aşçı babanın yanında çuval çuval pattes soğan soymak. o zamanlar patatese pattes deniyordu.
Bu başlıkta çocukken yapmış olduğumuz para kazanma deneyimlerimizi ve hikayelerini anlatalım. Yardırın…
daha 8-10 yaşındayken ayakkabı boyamak veya simit satmak gibi girişimlerim vardı. ancak malumunuz ki bu işler ticaretten çok beden işçiliğine dayanan işlerdi ve çok yorucuydu. bunları yaptığım dönemde okula yorgun gider, derslerde uyuklardım hep. öğretmenden de fırçayı yerdim.
sonra annemlere bir tartı aldırıp çarşı pazar bir yerlerde durup tartıcılık yaparak hizmet sektörüne giriş yaptım. aslında bu işte bir nevi beden işçiliğiydi ama daha az yorucuydu. bu nedenle işime geliyordu. bazen -eğlenceli kılmak için- tartıya çıkanların kilosunu görmemesi için elimle o alanı kapatıp kilo tahminimi söylerdim. tartıdaki kişilerle iddialaşıp normalde 1 lira (u: o zamanın bin lirası tabii) alacakken beş on katını alarak o yaştaki bir çocuğa göre çok güzel paralar kazanırdım.
bir süre sonra ablam bir mumcuda işe başladı. bende arada bir oraya gider sadece onları izlerdim. sıra sıra, boy boy, renk renk mumlar yaparlardı. bazısı biraz eğri veya kısa olunca tekrar eritmek üzere ıskartaya ayırırlardı. bunları ayırdıkları kutuda günde 15-20 mum birikirdi. bunları renk renk ayırıp büyük varillere koyarlar ve ayda bir bunları tekrar mum yaparlardı. aslına bakarsak bu iş onlar için epey angaryaydı.
bunu farkedince önce ablama söyleyip onun onayını aldıktan sonra ustabaşıyla konuşup bana satmalarını istedim. o yaşta bir çocuğun bu teklifini geri çevirmeyip haftada bir gidip alabileceğimi söyledi. bende her hafta cuma günü gidip biriken 100-120 civarı mumu 15-20 liraya satın alıp ertesi gün cumartesi pazarına götürüp tartımın yanına koyarak satardım.
bir süre sonra tartı işi ikincil işim oluvermişti. çünkü o dönem çokça kesilen elektrikler yüzünden herkes deste deste mum satın alırdı evine. günlük tartı kazancım 20-25 lirayken mumdan çok daha fazla kazanç elde ederdim. kazandığım parayı kuruşuna dokunmadan anneme verirdim elbette.
sekiz çocuklu bir ailenin büyükşehirdeki hayatında kimseye muhtaç olmadan, el açmadan geçinmesine katkı sağlardım. şimdilerde oturduğum ev bile o dönemki birikimlerle alınmıştı aslında.
çok demeden az demeden hep çalışıp birikim yapmayı öğretti anne-babam. onurlu olmayı. kimseye muhtaç olmadan kendi kendine yetmeyi. aza tamah etmeyenin çoğu bulamayacağını. helal bir lokmanın haram milyonlardan daha kıymetli olduğunu öğrettiler. (u: iyi ki de yaptılar bunu)
en büyük mirası bu oldu bana anne-babamın. ahlaklı olmanın, çalmadan-çırpmadan, onurlu ve dürüst bir hayat yaşamanın tadı bir başka. onlar sayesinde tabii. şimdilerde benim de çocuklarıma öğretmeye çalıştığım en önemli değerler bunlar.
umarım başarırım.
umarım bende;
kendine, ailesine
ve topluma faydalı
bireyler yetiştirebilirim...
daha 8-10 yaşındayken ayakkabı boyamak veya simit satmak gibi girişimlerim vardı. ancak malumunuz ki bu işler ticaretten çok beden işçiliğine dayanan işlerdi ve çok yorucuydu. bunları yaptığım dönemde okula yorgun gider, derslerde uyuklardım hep. öğretmenden de fırçayı yerdim.
sonra annemlere bir tartı aldırıp çarşı pazar bir yerlerde durup tartıcılık yaparak hizmet sektörüne giriş yaptım. aslında bu işte bir nevi beden işçiliğiydi ama daha az yorucuydu. bu nedenle işime geliyordu. bazen -eğlenceli kılmak için- tartıya çıkanların kilosunu görmemesi için elimle o alanı kapatıp kilo tahminimi söylerdim. tartıdaki kişilerle iddialaşıp normalde 1 lira (u: o zamanın bin lirası tabii) alacakken beş on katını alarak o yaştaki bir çocuğa göre çok güzel paralar kazanırdım.
bir süre sonra ablam bir mumcuda işe başladı. bende arada bir oraya gider sadece onları izlerdim. sıra sıra, boy boy, renk renk mumlar yaparlardı. bazısı biraz eğri veya kısa olunca tekrar eritmek üzere ıskartaya ayırırlardı. bunları ayırdıkları kutuda günde 15-20 mum birikirdi. bunları renk renk ayırıp büyük varillere koyarlar ve ayda bir bunları tekrar mum yaparlardı. aslına bakarsak bu iş onlar için epey angaryaydı.
bunu farkedince önce ablama söyleyip onun onayını aldıktan sonra ustabaşıyla konuşup bana satmalarını istedim. o yaşta bir çocuğun bu teklifini geri çevirmeyip haftada bir gidip alabileceğimi söyledi. bende her hafta cuma günü gidip biriken 100-120 civarı mumu 15-20 liraya satın alıp ertesi gün cumartesi pazarına götürüp tartımın yanına koyarak satardım.
bir süre sonra tartı işi ikincil işim oluvermişti. çünkü o dönem çokça kesilen elektrikler yüzünden herkes deste deste mum satın alırdı evine. günlük tartı kazancım 20-25 lirayken mumdan çok daha fazla kazanç elde ederdim. kazandığım parayı kuruşuna dokunmadan anneme verirdim elbette.
sekiz çocuklu bir ailenin büyükşehirdeki hayatında kimseye muhtaç olmadan, el açmadan geçinmesine katkı sağlardım. şimdilerde oturduğum ev bile o dönemki birikimlerle alınmıştı aslında.
çok demeden az demeden hep çalışıp birikim yapmayı öğretti anne-babam. onurlu olmayı. kimseye muhtaç olmadan kendi kendine yetmeyi. aza tamah etmeyenin çoğu bulamayacağını. helal bir lokmanın haram milyonlardan daha kıymetli olduğunu öğrettiler. (u: iyi ki de yaptılar bunu)
en büyük mirası bu oldu bana anne-babamın. ahlaklı olmanın, çalmadan-çırpmadan, onurlu ve dürüst bir hayat yaşamanın tadı bir başka. onlar sayesinde tabii. şimdilerde benim de çocuklarıma öğretmeye çalıştığım en önemli değerler bunlar.
umarım başarırım.
umarım bende;
kendine, ailesine
ve topluma faydalı
bireyler yetiştirebilirim...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?