seneler önce, daha 99 depremi bile ortada yokken, yağmurlu bir gün alışverişe gitmek üzere kapıyı açtım. Hemen önümde el kadar yavru bir kedi tir tir titreyerek miyavlayıp duruyordu. Hanıma seslendim gel bak burda ne var diye. Geldi ve gördü, tabi hemen içi eridi. İşin garibi beşinci katta oturuyorduk. O yavru kedi o kata nasıl çıktıda bizim kapının önüne konuşlandı hiçbir fikrim yok.
o kedi içeri alındı ve tabii benim alınacaklar listeme süt eklendi. alışverişten döndüm. kedi beslendi, yıkandı, kurulandı ve eve postu serdi (hanımın dediği olur). sonrasında benim zulüm dolu günlerim başladı.
gecenin bir yarısı bir yerlerden poşet bulup hışır hışır oynamalar ve uyutmamalar, evde ne kadar kablo varsa kemirmeler, koltuk ayaklarını acımasızca tırmalamalar, tabak çanak kırmalar, iki satır icq takılayım dediğimde klavyenin üzerinde gezinip ağız tadıyla yazdırmamalar sayabileceğim rezilliklerinden sadece bir kaçı.
neyse bir bahar günü tatile gitmeye karar verdik ve yavrucak boşta kalmasın, bakılsın diye hanımın iş yerine bırakıp gittik. döndüğümüzde hanımın asistanı alı al, moru mor açıklamaya çalıştı balkondan kaçtı bulamadım diye. e bahar ayı tabii. hormonlar tavan. kim bilir kaçıp kimlerle kırıştırdı, kimin çocuğuna gebe kaldı aşufte. bir daha da izine rastlamadık. yalan söyleyecek halim yok, bir zil takıp oynamadığım kalmıştı.
😅😅😅