Ötekileştirme, felsefi anlamda ve özellikle postmodern dönemde Derrida'nın kullandığı şekilde ele alındığında, kaçınılmaz olan ancak bunun farkındalığının sürekli zihinde bulundurularak üstesinden gelinebileceğinin bilgisiyle hep uğraş içinde olmamızın telkin edindiği bir kavramdır. Kısaca insanın en temel manada fenomenleri anlaması ve algılaması için bir ötekileştirmeye tabi tutması zorunludur. Özne nesne ayrımının farkına vardığımız bebekliğimizde, bizlerin varlık alanında değer yükleyici konuma gelmemizi ve o andan itibaren her şeyin yargılayıcısı olmamızın yolunu açan durumdan, bir daha asla çıkamayız. Bu çıkamayış, bir kader gibi kabullenip, herkesi ve her şeyi ötekileştirerek devam etmemiz gerektiği anlamına gelmiyor, Derrida'nın önerdiği gibi, bunu akılda tutup, bizi her ne kadar bu yargılayıcı konumunun rahatlığında tutmaya çalışsa da ilkel dürtülerimiz, bunun üstesinden gelebileceğimizi söyler.
Bu özne nesne ilişkisinde, özne konumu o kadar rahat ve güzel bir yerdir ki, Sartre göz göze gelme anında, bizi rahatsız eden şeyin, esasında bizim o yargılayıcı özne konumumuzun elimizden alınması olduğunu söyler. Göz göze gelindiğinde, karşıdaki bir nesne değil, onun da bir özne olduğunu ve seni algılayıp, seni adeta bir nesne gibi yargıladığını kavradığımız an, kral olarak oturduğumuz öznelik durumundan düşüşümüzün verdiği o buruk durumun esasında bizi rahatsız eden şey olduğunu dile getirir.
Uzun lafın kısası bunu yapmak doğaldır, karşı gelmek de ahlaki sorumluluktur.
ötekileştirme
Toplumsal yaşamda kendisinden farklı özelliklere sahip birey ya da belli bir grup için ayrımcılık yapmak, dışlamak anlamlarına gelen kelimedir.
Ötekileştirmeyi çoğu zaman derin bir nefret duygusuyla birlikte gözlemliyorum. Toplumumuz o kadar çok kutuplaştırıldı ki bu gündelik siyaset dili haline geldi. Nefret ve şiddet dili sık sık karşılaştığımız ve kanıksadığımız şeyler oldu maalesef. Birbirini anlamak ve dinlemek, tahammül etmek toplumsal yaşamda bir gereklilik ve zorunluluk. Ötekileştirme ve nefret diliyle yol alınabileceğini düşünmüyorum.
Ötekileştirmeyi çoğu zaman derin bir nefret duygusuyla birlikte gözlemliyorum. Toplumumuz o kadar çok kutuplaştırıldı ki bu gündelik siyaset dili haline geldi. Nefret ve şiddet dili sık sık karşılaştığımız ve kanıksadığımız şeyler oldu maalesef. Birbirini anlamak ve dinlemek, tahammül etmek toplumsal yaşamda bir gereklilik ve zorunluluk. Ötekileştirme ve nefret diliyle yol alınabileceğini düşünmüyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?