Genelde hinduzim ve budizm inancında görülen asya kıtasında yaygın bir inançtır.
Rearkarnasyon inancına göre ruh ölümsüzdür ve bu dünyaya hapsolmuştur. Her ölüm başka bir bedende bir insan veya hayvan olarak yeniden ve yeniden dünyaya gelmekten ibarettir. Hinduizm de bu inanç kast sistemini güçlendirmek içindir. Mesela ineklere saygı duyma sebepleri din adamlarının ölümden sonra inek olarak dünyaya geldiğine inanmalarıdır. Yine hindistan kast sisteminde efendilerini dinlemeyen isyancılar fare gibi pis hayvan olarak dünyaya geleceğine inandırılır.
Kimsenin bilmediği ek bir bilgi daha vereyim satanizm inancında da rearkarnasyon vardır. İblise tapanların ruhu bu dünyada döngüye gelip daha iyi hayatlarda var olup yine şeytana hizmet edecek.yahovaya yani bizim değimimizle allah veya tanrıya inanların ruhu ise yok olacaktır.
reenkarnasyon
Bazı insanların hangi yüz yıl olursa olsun geri gelmemesi lazım, o yüzden umarım yoktur.
Rearkarnasyonu bilmem ancak tarih tekerrürden ibarettir. Tarih bir hitler ve bir stalin daha yaratacaktır.
Sonsuzluğa dayalı evren tasavvuruna dayanır. Oysa evren sonsuz değildir yok olacaktır. Bu bakımdan ahiret inancı çok daha mantıklıdır. Zaten insanları inek, öküz, karınca yaparak iyiliği ödüllendirip kötülüğü cezalandıramazsınız. Çok tanrıcı, köleci, hiyerarşik yapının söylevleri bunlar.
8 yaşında bigün tv'nin karşısında oturuyorum.
Temel reis seyredip, ketçabını ağzıma burnuma bulaştıra bulaştıra moron ilk okul öğrencileri gibi hamburger yiyorum.
Hamburgerden ısırık aldıkça mayonez ekmeğin altından taşıp tişörtüme dökülüyor falan... Öyle moronistik bir haldeyim.
Sonra birden, gözümün önünde bir film çaktı. Böyle isimler, sesler, adresler falan uçup gidiyor beynimin içinde.
Aniden trilyarlarca gigabyte bilgi bombadanına uğramışım gibi, müthiş bir film dönüverdi beynimin içinde.
Bir kaç saniye içinde, zihnim açıldı, kim olduğumu hatırladım.
Hamburgeri attım yere, ayağa kalktım. Yaz sıcağında kanepe don taşak uyuyakalmış babamın götüne bi tekme attım, annemi yanıma çağırdım. Bunlar şaşırmış bir şekilde yüzüme baka baka geldiler.
"Oturun hele şuraya, size anlatacaklarım var," dedim.
Şaşkın şaşkın oturdular kanepeye bana bakıyorlar, gözleri kocaman kocaman açılmış. Gözünüzün önünde canlandırmaya çalışın.
Bu ekürilere "canlarım," diyerek söz başladım:
"Beni doğurdunuz, büyüttünüz, emek verdiniz annıyorum ama ben aslında sizin oğlunuz değilim. sadece dünyaya yeniden gelmek için bu etten kemikten vücuda hapsolmuş eski ve ünlü bir filozofum. Reenkarne oldum."
Bu ikisi önce bana, sonra birbirlerine baktılar. sonra da osura osura gülmeye başladılar.
Hatta babam yeni yemek yiyip yatmıştı, gaz da yapmış pezevenk, gülerken hakikaten osurdu.
Geçtim bunun karşısına, gözlerinin içine dik dik baktım.
"Ulan yavşak," dedim. "Senin karşında bütün dünya düzenin değiştirmiş, modern dünyanın temellerini atmış, insanlık tarihinin en karizmatik filozofu duruyor, sen kimsin ki benim karşımda osuruyorsun, moron", diye bunun suratına sağ elimin tersiyle tokatı çaktım.
Abondene oldu, beyin amcıklaması geçirdi maymun.
"Ama cek cük," bişiler gevelemeye kalkıyordu ki, bu sefer de sağ elimin içiyle diğer yanağına tokatı çaktım: ŞAK!
Annem de "oğlum sana ne oluyor böyle yavruum," diyordu ki, bunun endişeleriyle alay etmeden duramadım: "öğlüüm süna nü olüüyüür büüyleeee yavrüüüüüm." Kadıncağız orada şok olup ağlamaya başladı, neyse onun kafa sikmesinden kurtuldum.
Babama döndüm.
"Bana bak yavşak," dedim. "Aklımda adresler ve isimler var. Şimdi oralara gideceğiz, gerçek kimliğimin peşinde koşacağız, hala eksik bazı noktalar var, onları açıklağa kavuşturmam lazım. "
"Madem bütün dünyayı değiştiren bi filozofsun, kendin de gidebili...." diyecek oldu bu, lafını bitrmeden elimin tersiyle bi tokat daha çaktım.
"Mal mısın lan sen, ayağım otomobilin pedalına yetişiyor mu, zerzevat! 8 yaşındayım olm ben, sekiz! Sekiz! Nasıl araba kullanayım, geri zekalı?" suspus oldu. sindi.
"Kaldır o koca götünü, şoförüm olacaksın," dedim ve konu kapandı.
Bu denyo kalktı giyindi, söylene söylene aşağı indi. Arabaya bindik, verdiğim adrese gittik.
Büyük, kocaman, eski bir yalı.. girdik bahçeden kapı açıldı. Karşımızda yaşlıca bi kadın. Hemen söze girdim:
"Merhaba kızım, ben senin babanım, reenkarne oldum, nassın, iyi misin?" dedim.
Kadın "aaaaay pis üçkağıtçılar polis ça..." diyecek oldu, bunun da suratına tokadı bastım.
"O sürtük anan seni böyle kafa siken bi çeçeron karı yaptı. o kadar azarladım, dövdüm, sövdüm, adam edemedim seni. Şu haline bak, yaş gelmiş seksene hala cik cik cik kafa sikiyorsun. Ben sana böyle mi öğrettim? Hayatta her olasılığın bir değeri vardır, hiçbir şeyi yok saymayacaksın demedim mi? Gir içeri, gir, düş önüme, zevzek." diye ittim bunu içeri. Babam arkada, bu salak kızım önümde gidik yalıya. Şaşkın şaşkın bakıyorlar bana.
Babam, "kusura bakmayın, birden aklını yitirdi" deyince, döndüm, bunun hayalarına tekmeyi koydum, iki büklüm oldu.
"Ulan maymun, senin üç kuruş zekanla seyrettiğin maça, futbola ben laf ediyor muyum, bi de kalkmış boş beyninle, beni mi yargılıyorsun?"
"Ben futbol seyretmem," dedi taşaklarını tutup acııdan kıvranarak. "arada bi milli maçlara bakarım sadece. Yedi tane de yabancı dil biliyorum, zekam sıradışıdır," diye inledi, yerde sürünürken.
"E bi de olmasaydı istersen," dedim. "Benim gibi ünlü, karizmatik bi filozofu bi de futbol hastası geri zekalı bi babanın çocuğu olarak reenkarne edecek değiller ya, naapim, çok mu şaşırayim zeki olduğuna, geometrisi kaymış dübür."
"Hayır ne bilim, farkında değilmişsin gibi konuşuyorsun..." diye cevap verecek oldu, hiç siklemedim.
Girdim çalışma odama... Duvarlara dikkatlice baktım. zihnimde eksik olan o detaylar da tamamlanıyordu.
Duvardaki tahta kaplamaların üstünde elimi gezdirdim, parmaklrıın ucunda tahta kaplamanın dokusunu hissede hissede duvarda gezinirken, birden durdum. yumruğumun alt kısmıyla duvara hızlıca vurdum.
Tahta çatladı. bir iki daha vurdum. iyice kırıldı. Duvarın içindeki mink bölme ortaya çıktı.
elimi soktum, kalın bir kumaşa sarılmış bir paket çıkardım.
Annesine çekmiş geri zekalı kızımla, maymun gibi şaşırmış babam şok olmuş şekilde bana bakıyorlar.
Kumaşı açarken bunlara, "neoldu, çok mu şaşırdınız, maymunlar! Size reenakarne oldum diyorum, götünüzden mi dinliyosunuz lan beni?"
Bunlar gık mık ederken, zulayı açtım. İçinden el yazımla doldurduğum siyah bir defter çıktı.
Açtım defteri. İlk sayfada, çok çarpıcı bir başlık var. Defterdeki notlarımın özeti gibi: "Evrenin İnsanlığa Açıklanmayan Sırları."
"Vay amına koim!" diye mırıldandım. Zihnimeki karanlık noktalar tamamen aydınlanmştı.
Bu yazdığım varoluş sırlarının hiçbir insanın eline geçmemesi gerekiyordu.
Belki de bu yüzden geri dönmeye karar verip, kadının birini vajinasında dokuz ay geçirip, sonra beyinsiz bir maymun gibi sekiz sene götümde bokla dolaşmıştım.
Defteri karıştırmama bile gerek yoktu. içinde neler olduğunu çoook iyi bliyordum. hiçbir insanın eline geçmemesi gereken bir defterdi o.
Oracıkta masanın üstündeki çakmağı aldım, defteri yakıp şöminein içine attım.
Sonra babama baktım: "gidelim" dedim.
Arabaya bindik, eve geri geldik. Bir puro yaktım, kristal bardağıma viski doldurdum, bahçeye inip iskeledeki şezlonga uzandım ve denizin uçsuz bucaksız mavisini seyre dalmışken yine kendi kendime mırıldanmadan duramadım:
"Vay amına koim ya, olaya bak lan?"
Temel reis seyredip, ketçabını ağzıma burnuma bulaştıra bulaştıra moron ilk okul öğrencileri gibi hamburger yiyorum.
Hamburgerden ısırık aldıkça mayonez ekmeğin altından taşıp tişörtüme dökülüyor falan... Öyle moronistik bir haldeyim.
Sonra birden, gözümün önünde bir film çaktı. Böyle isimler, sesler, adresler falan uçup gidiyor beynimin içinde.
Aniden trilyarlarca gigabyte bilgi bombadanına uğramışım gibi, müthiş bir film dönüverdi beynimin içinde.
Bir kaç saniye içinde, zihnim açıldı, kim olduğumu hatırladım.
Hamburgeri attım yere, ayağa kalktım. Yaz sıcağında kanepe don taşak uyuyakalmış babamın götüne bi tekme attım, annemi yanıma çağırdım. Bunlar şaşırmış bir şekilde yüzüme baka baka geldiler.
"Oturun hele şuraya, size anlatacaklarım var," dedim.
Şaşkın şaşkın oturdular kanepeye bana bakıyorlar, gözleri kocaman kocaman açılmış. Gözünüzün önünde canlandırmaya çalışın.
Bu ekürilere "canlarım," diyerek söz başladım:
"Beni doğurdunuz, büyüttünüz, emek verdiniz annıyorum ama ben aslında sizin oğlunuz değilim. sadece dünyaya yeniden gelmek için bu etten kemikten vücuda hapsolmuş eski ve ünlü bir filozofum. Reenkarne oldum."
Bu ikisi önce bana, sonra birbirlerine baktılar. sonra da osura osura gülmeye başladılar.
Hatta babam yeni yemek yiyip yatmıştı, gaz da yapmış pezevenk, gülerken hakikaten osurdu.
Geçtim bunun karşısına, gözlerinin içine dik dik baktım.
"Ulan yavşak," dedim. "Senin karşında bütün dünya düzenin değiştirmiş, modern dünyanın temellerini atmış, insanlık tarihinin en karizmatik filozofu duruyor, sen kimsin ki benim karşımda osuruyorsun, moron", diye bunun suratına sağ elimin tersiyle tokatı çaktım.
Abondene oldu, beyin amcıklaması geçirdi maymun.
"Ama cek cük," bişiler gevelemeye kalkıyordu ki, bu sefer de sağ elimin içiyle diğer yanağına tokatı çaktım: ŞAK!
Annem de "oğlum sana ne oluyor böyle yavruum," diyordu ki, bunun endişeleriyle alay etmeden duramadım: "öğlüüm süna nü olüüyüür büüyleeee yavrüüüüüm." Kadıncağız orada şok olup ağlamaya başladı, neyse onun kafa sikmesinden kurtuldum.
Babama döndüm.
"Bana bak yavşak," dedim. "Aklımda adresler ve isimler var. Şimdi oralara gideceğiz, gerçek kimliğimin peşinde koşacağız, hala eksik bazı noktalar var, onları açıklağa kavuşturmam lazım. "
"Madem bütün dünyayı değiştiren bi filozofsun, kendin de gidebili...." diyecek oldu bu, lafını bitrmeden elimin tersiyle bi tokat daha çaktım.
"Mal mısın lan sen, ayağım otomobilin pedalına yetişiyor mu, zerzevat! 8 yaşındayım olm ben, sekiz! Sekiz! Nasıl araba kullanayım, geri zekalı?" suspus oldu. sindi.
"Kaldır o koca götünü, şoförüm olacaksın," dedim ve konu kapandı.
Bu denyo kalktı giyindi, söylene söylene aşağı indi. Arabaya bindik, verdiğim adrese gittik.
Büyük, kocaman, eski bir yalı.. girdik bahçeden kapı açıldı. Karşımızda yaşlıca bi kadın. Hemen söze girdim:
"Merhaba kızım, ben senin babanım, reenkarne oldum, nassın, iyi misin?" dedim.
Kadın "aaaaay pis üçkağıtçılar polis ça..." diyecek oldu, bunun da suratına tokadı bastım.
"O sürtük anan seni böyle kafa siken bi çeçeron karı yaptı. o kadar azarladım, dövdüm, sövdüm, adam edemedim seni. Şu haline bak, yaş gelmiş seksene hala cik cik cik kafa sikiyorsun. Ben sana böyle mi öğrettim? Hayatta her olasılığın bir değeri vardır, hiçbir şeyi yok saymayacaksın demedim mi? Gir içeri, gir, düş önüme, zevzek." diye ittim bunu içeri. Babam arkada, bu salak kızım önümde gidik yalıya. Şaşkın şaşkın bakıyorlar bana.
Babam, "kusura bakmayın, birden aklını yitirdi" deyince, döndüm, bunun hayalarına tekmeyi koydum, iki büklüm oldu.
"Ulan maymun, senin üç kuruş zekanla seyrettiğin maça, futbola ben laf ediyor muyum, bi de kalkmış boş beyninle, beni mi yargılıyorsun?"
"Ben futbol seyretmem," dedi taşaklarını tutup acııdan kıvranarak. "arada bi milli maçlara bakarım sadece. Yedi tane de yabancı dil biliyorum, zekam sıradışıdır," diye inledi, yerde sürünürken.
"E bi de olmasaydı istersen," dedim. "Benim gibi ünlü, karizmatik bi filozofu bi de futbol hastası geri zekalı bi babanın çocuğu olarak reenkarne edecek değiller ya, naapim, çok mu şaşırayim zeki olduğuna, geometrisi kaymış dübür."
"Hayır ne bilim, farkında değilmişsin gibi konuşuyorsun..." diye cevap verecek oldu, hiç siklemedim.
Girdim çalışma odama... Duvarlara dikkatlice baktım. zihnimde eksik olan o detaylar da tamamlanıyordu.
Duvardaki tahta kaplamaların üstünde elimi gezdirdim, parmaklrıın ucunda tahta kaplamanın dokusunu hissede hissede duvarda gezinirken, birden durdum. yumruğumun alt kısmıyla duvara hızlıca vurdum.
Tahta çatladı. bir iki daha vurdum. iyice kırıldı. Duvarın içindeki mink bölme ortaya çıktı.
elimi soktum, kalın bir kumaşa sarılmış bir paket çıkardım.
Annesine çekmiş geri zekalı kızımla, maymun gibi şaşırmış babam şok olmuş şekilde bana bakıyorlar.
Kumaşı açarken bunlara, "neoldu, çok mu şaşırdınız, maymunlar! Size reenakarne oldum diyorum, götünüzden mi dinliyosunuz lan beni?"
Bunlar gık mık ederken, zulayı açtım. İçinden el yazımla doldurduğum siyah bir defter çıktı.
Açtım defteri. İlk sayfada, çok çarpıcı bir başlık var. Defterdeki notlarımın özeti gibi: "Evrenin İnsanlığa Açıklanmayan Sırları."
"Vay amına koim!" diye mırıldandım. Zihnimeki karanlık noktalar tamamen aydınlanmştı.
Bu yazdığım varoluş sırlarının hiçbir insanın eline geçmemesi gerekiyordu.
Belki de bu yüzden geri dönmeye karar verip, kadının birini vajinasında dokuz ay geçirip, sonra beyinsiz bir maymun gibi sekiz sene götümde bokla dolaşmıştım.
Defteri karıştırmama bile gerek yoktu. içinde neler olduğunu çoook iyi bliyordum. hiçbir insanın eline geçmemesi gereken bir defterdi o.
Oracıkta masanın üstündeki çakmağı aldım, defteri yakıp şöminein içine attım.
Sonra babama baktım: "gidelim" dedim.
Arabaya bindik, eve geri geldik. Bir puro yaktım, kristal bardağıma viski doldurdum, bahçeye inip iskeledeki şezlonga uzandım ve denizin uçsuz bucaksız mavisini seyre dalmışken yine kendi kendime mırıldanmadan duramadım:
"Vay amına koim ya, olaya bak lan?"
Üşenmeden okudum. 😅😅😅😅
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?