samimiyeti yeni yeni ilerlettiğim bi arkadaş, akşam yemeğine davet etti beni bi gün. eşim için sorun değil, hem kızımı da görmüş olursun dedi. geri çevirmek istemedim. karanlık çökünce evlerine yollandım.
kapıyı kel arkadaşım açtı. kendisini övmek gibi olmasın, dışarıdan bakınca güzel allah'ım, bu bile evlendiyse ben hayatta evde kalmam diye içten içe sevinip şükretmeye sebep kimseler vardır hani; işte zatalileri bu tip tiplemelerin kanlı canlı tipik bir örneği olur.
odaya geçtik. gitti çocuğunu getirdi. kucağıma alıp biraz seveyim dedim. yavrucak bir anda cin çarpmış gibi çırpınmaya başladı. agucuk magucuk yaparak durumu kurtarmaya çalıştım. haspam bu kez altına kaçırıp üstüme işedi. babası o dakika sadece bana bakıp adeta "aynen beyim, ben bile evlendiysem, sen evde kalır mısın hiç" anlamında pis pis dişlerini göstermekle meşguldü.
sonra salona ufak tefek, başörtülü, kafasını kaldırıp bir kere bile yüzüme bakmayacak kadar çekingen, yanakları al al sevimli bir kadın girdi. bütün dikkatini elindeki tepsiye yoğunlaştırmış, bir an evvel şu lanet olası çay servisini yapıp mutfağına geri dönmek üzere sabırsızlandığı her halinden belli, oldukça genç bir kadın. uzakları seyrederek fincanı doldurup bana doğru uzatırken:
-hoş geldiniz dedi. gülümsedim. ağzımı açıp bir saniye sonra hoş buldum diyecektim ki, kel konuştu:
+bu da bizim karı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?