yeğen

hercule poirot
boyu bir metre var yok. bağırmaya başlayınca kulak zarıma zulmeden o tiz ses neresinden çıkıyor pek meraklanmakla beraber, bu minnacık varlık başta annesi babası olmak üzere bütün sülaleyi nasıl parmağında oynatıyor doğrusu hayret ediyorum.

her istediğini ağlayıp sızlanarak değil sadece çıldırmış gibi bağırarak yaptıran ve bunu dakikalarca aralıksız sürdürmekten yorgun düşüp anca öyle susabilen biraz kurnaz fakat zavallı, üç yaşında bir çocuk. kimse de çıkıp aga bu nedir demiyor.

kız kardeşimi kaç kere uyardım. nereye kadar böyle devam edecek kızın dedim. çocuktur yapar diyor. sen ona içi bomboş asılsız vaatlerde bulunup sonra hiçbir şey olmamış gibi davranırsan bağırır tabi. veledi de karşıma alıp o kadar konuşmaya çalıştım. dinlemiyor ki, bağırmaya programlanmış gibi yalnızca bağırıyor.

nihayetinde ben kötü dayı oluyorum.

bunca patırtının gürültünün arasında biraz canım sıkılsa suratını asıyor kardeşim. kim oluyorum da kızı yüzünden moralimi bozuyorum. yeğenimi hiç mi sevmiyorum, gözümde o kadar mı değersiz?

ulan amcalarımız dayılarımız öylesine uslu çocuklar olmamıza rağmen anne babamızın yanında bize yapmadığını, demediğini bırakmıyordu da kardeşlerinden zerre miktarda tepki görmüyordu. bacım da olaya tıpkı onlar gibi yaklaşsın demiyorum ancak bunun bir orta yolunu bulmak zor olmamalı.

yok anam, yanaşmıyor. sen çocuk yetiştirmekten ne anlarsın, kötü bir dayı olmayı kabullenemediğin için bana taş atıyorsun diyor.

gerzek!

madem kötü bir dayıyım, bunu cümle aleme ispat etmek istiyorum. hanımefendi mutfakta bulaşık yıkarken yeğenime doğru eğiliyor ve sessizce "şimdi seninle bir oyun oynayacağız" diye fısıldıyorum. seviniyor yavrucak. her vızıldadığında eline tutuşturulan tabletten, cep telefonundan o da usanmış belki. gözleri parlıyor. "bir elimle diğerine sertçe vuracağım, sen de anneee diye şakacıktan ağlayacaksın tamam mı" diyorum, başıyla onaylıyor.

dediğimi yapıyorum. müthiş bir şak sesinin ardından yüksek sesle "öff çık odadan, hadi kaybol" diyorum. sabi ağlamaya başlıyor. tam numaracı.

hanımağanın mutfaktan hışımla ilerlediğini, yürürken de "sen fazla oldun abi yeter artık! küçücük çocuğa nasıl vurursun" falan diye gürlediğini duyuyorum. çok geçmeden kapıda görünüyor.

yeğenim annesine bakarak sırıtıyor. hiç istifimi bozmuyorum. ilgisiz bir yüzle tv'yi tararken ufak tefek bedeni belinden yakalayıp saçlarını öpüyorum. eşiktekinin neler hissettiği umrumda bile değil.

evet, ben kötü bir dayıyım.
4
Ephemeraltime Ephemeraltime
Yeğeninin ve onun çok iyiliğini düşünüyorsun ama hiçbir şey yapamıyorsun ya insanı çok üzüyor bu.
succulent succulent
Çok tatlı
marla marla
Ergenliği zor geçecek olarak yorumladım, şimdiden kolay gelsin :)
hercule poirot hercule poirot
Hepiniz çok haklısınız :)
mischief
Olsa da sevsek.Şöyle 2-3 yaşında tombul yanaklı, büyük gözlü olmalı. Yerim.Acaba ilerideki yeğenim nasıl bir çocuk olacak.
marla
Bende de bir adet bulunuyor. Sorun şu ki teyzesinin ve bendeniz halasının tek yeğeni. İkimizin arasında gözle görülür bir rekabet var ilk günden beri. Kimi daha çok seviyor? Anne tarafına genel olarak daha yakın olunur. O nedenle;
Gıcık teyzesi :1
Marla : 0
ilgili ve eğlenceli olan bir adım öne geçer;
Suratsız teyzesi: 0
Marla:1
Parka, gezmeye götüren, oyuncak alan yarışı kazanır;
Kendisi de gezmeyi seven yoğun teyze:0
Zamanı daha fazla olan marla:1
Seni seviyorum teyze, ama benimle rekabet edemezsin.
succulent
Ben de o kadar çok var ki. Hem halayım hem teyzeyim. Benim boyumu geçik yeğenim var ya. Valla billa yaşlandım ağlayacağım şimdi.
siyah anka
olsa önüne bilim dergilerini ve kitaplarını yığarak bilimle iç içe olmasını sağlar, sürekli deneylerle bilime ilgi duymasını sağlarım. tabi ara ara yaparım her gün çekemem. neyseki yok da rahatım. yine de kardeşime hep derim çocuk yaparsan bilimle yetiştireceğim onu diye.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol