çavdar ve yulafın kardeşi
buğday
Tarım devrimi yapıldığından beri buğday insanlar için en önemli geçim ve besin kaynağıydı.
Zamanla insan nüfusunun çoğalması ile buğdaya olan ihtiyacı da arttırdı. Buğdayın tarihi 17 bin yıl önceye dayanır.
Yaklaşık 30 yıldır, buğday ürünlerinden üretilen gıdalara karşı bir intölerans gelişti. Günümüzde bulunan çölyak hastalığının sebebi glutene olan duyarlılıktan kaynaklıdır. Ve artık etrafımızda da 10 insan da 7 sinde duyacağınız gluten intöleransı da buğdayın bir değişim gösterdiğinin kanıtıdır.
Dünya genelinde de buğdayın üretimi konusunda değişik sıkıntılar yaşansa da Türkiye'de bu 1920 Li yıllara dayanır. Osmanlı döneminde buğdaya çok önem verilir, teşvik edilir ve kesinlikle yerli olması konusunda tedbirler alınırdı. Bu yıldan itibaren buğdayın giderek azalan verimsiz üretimi 60 yıl önceye kadar ülkemiz için çeşitli önemler alınarak toparlanmaya çalışılmıştır.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/154638 bu linkte Türkiye de buğday ile ilgili yapılmış mücadelenin bir kısmı anlatılmış.
Bu bahsettiğim hastalıklar dışında son 60 yılda ülkemizde diyabetten müzdarip insan sayısı oldukça artmıştır.
Bunun sebebine gelecek olursak 1943 lü yıllardan sonra buğdayın genetiğinin tamamen değiştirilmesidir. Kendimden yaşça büyük insanlarla ettiğim sohbetler esnasında 70 Li 80 Li yıllarda Türkiye'de buğday üretiminin azalmasından dolayı ülkeye yeni bir tohum getirildiği ve üreticilere sizin tohumlarınız 1 verirken bu tohum 5 mislini verecek diye vaatlerde bulunup Türkiye'de tohumların değişimine başlanmıştır.
Mayo Clinic tarafından yapılan araştırmalara göre; özellikle 1943'te başlayan “ıslah” çalışmalarından sonra, buğday genine yabancı genler transfer edilerek transgenik buğday yaratılmıştır. Konuyu açmak gerekirse; Genetik mühendisliği sayesinde artık yeni tür bir buğday ortaya çıkmıştır. Ve DNA'sına baktığınızda artık o buğday değildir; hatta klasik manada bir bitki bile değildir. Genetiğiyle oynanmış yeni 'buğdayımızın' içindeki genlere bakacak olursanız o biraz balık, biraz da küf ve daha birçok şeydir: Buğday hariç her şeydir!
Giderek kalabalıklaşan dünya nüfusunu doyurmak adına (farklı iklim koşullarına dayanıklı, kuraklığa dirençli, daha az tarım ilacı gerektiren, daha kaliteli, daha bol ürün için) yaratıldığı iddia edilen bu yeni buğday ile ilgili son derece rahatsız edici ve korkutucu bulgular var. Çölyak hastalığı ya da gluten intoleransı sadece buzdağının görünen yüzüdür. Bilim adamları, genetiğine müdahale edilmiş buğday yiyen insanoğlunun DNA'sında kimsenin ön göremeyeceği değişiklikler olabileceğini belirtiyorlar. Ayrıca genetiğine müdahale edilmiş buğday yetiştirirken daha az tarım ilacına ihtiyaç duyulduğu da koca bir yalandan ibaret. Biliyorsunuz artık, transgenik buğdayı yaratan şirketlerle tarım ilaçlarını üreten şirketler aslında aynı şirketler.
Genetik mühendisliği ile yaratılan buğdayın atalarımızın tükettiği buğday ile herhangi bir alakası yok. En basitinden bugün bizim yediğimiz buğday, atalarımızın tükettiğinden yüzlerce kat daha fazla gluten içeriyor. Bu bile tek başına gluten intoleransını tetiklemekte yeterli. Hazımsızlık, iştahsızlık, saç kaybı, halsizlik, depresyon, baş ağrısı, kas spazmları, anemi, sebebi bilinmeyen vücut ağrıları, kısırlık, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, vitamin yetersizlikleri, vücut döküntüleri gibi semptomlarla kendini gösteren bu klinik tabloyu ciddiye almakta fayda var.
Bazı arkeolojik bulgularda da, geçmişte buğdaya dayalı beslenme şekline geçen atalarımızın da ciddi sağlık sorunları olduğunu söylüyor. Yani temel de buğday genetiği değişse de değişmese de insan üstünde olumlu etkilere sahip değil.
Buğdayın en işlenmiş hali olan un tüketimi arttıkça diyabet, obezite gibi sağlık sorunları da katlanarak artıyor.
Zamanla insan nüfusunun çoğalması ile buğdaya olan ihtiyacı da arttırdı. Buğdayın tarihi 17 bin yıl önceye dayanır.
Yaklaşık 30 yıldır, buğday ürünlerinden üretilen gıdalara karşı bir intölerans gelişti. Günümüzde bulunan çölyak hastalığının sebebi glutene olan duyarlılıktan kaynaklıdır. Ve artık etrafımızda da 10 insan da 7 sinde duyacağınız gluten intöleransı da buğdayın bir değişim gösterdiğinin kanıtıdır.
Dünya genelinde de buğdayın üretimi konusunda değişik sıkıntılar yaşansa da Türkiye'de bu 1920 Li yıllara dayanır. Osmanlı döneminde buğdaya çok önem verilir, teşvik edilir ve kesinlikle yerli olması konusunda tedbirler alınırdı. Bu yıldan itibaren buğdayın giderek azalan verimsiz üretimi 60 yıl önceye kadar ülkemiz için çeşitli önemler alınarak toparlanmaya çalışılmıştır.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/154638 bu linkte Türkiye de buğday ile ilgili yapılmış mücadelenin bir kısmı anlatılmış.
Bu bahsettiğim hastalıklar dışında son 60 yılda ülkemizde diyabetten müzdarip insan sayısı oldukça artmıştır.
Bunun sebebine gelecek olursak 1943 lü yıllardan sonra buğdayın genetiğinin tamamen değiştirilmesidir. Kendimden yaşça büyük insanlarla ettiğim sohbetler esnasında 70 Li 80 Li yıllarda Türkiye'de buğday üretiminin azalmasından dolayı ülkeye yeni bir tohum getirildiği ve üreticilere sizin tohumlarınız 1 verirken bu tohum 5 mislini verecek diye vaatlerde bulunup Türkiye'de tohumların değişimine başlanmıştır.
Mayo Clinic tarafından yapılan araştırmalara göre; özellikle 1943'te başlayan “ıslah” çalışmalarından sonra, buğday genine yabancı genler transfer edilerek transgenik buğday yaratılmıştır. Konuyu açmak gerekirse; Genetik mühendisliği sayesinde artık yeni tür bir buğday ortaya çıkmıştır. Ve DNA'sına baktığınızda artık o buğday değildir; hatta klasik manada bir bitki bile değildir. Genetiğiyle oynanmış yeni 'buğdayımızın' içindeki genlere bakacak olursanız o biraz balık, biraz da küf ve daha birçok şeydir: Buğday hariç her şeydir!
Giderek kalabalıklaşan dünya nüfusunu doyurmak adına (farklı iklim koşullarına dayanıklı, kuraklığa dirençli, daha az tarım ilacı gerektiren, daha kaliteli, daha bol ürün için) yaratıldığı iddia edilen bu yeni buğday ile ilgili son derece rahatsız edici ve korkutucu bulgular var. Çölyak hastalığı ya da gluten intoleransı sadece buzdağının görünen yüzüdür. Bilim adamları, genetiğine müdahale edilmiş buğday yiyen insanoğlunun DNA'sında kimsenin ön göremeyeceği değişiklikler olabileceğini belirtiyorlar. Ayrıca genetiğine müdahale edilmiş buğday yetiştirirken daha az tarım ilacına ihtiyaç duyulduğu da koca bir yalandan ibaret. Biliyorsunuz artık, transgenik buğdayı yaratan şirketlerle tarım ilaçlarını üreten şirketler aslında aynı şirketler.
Genetik mühendisliği ile yaratılan buğdayın atalarımızın tükettiği buğday ile herhangi bir alakası yok. En basitinden bugün bizim yediğimiz buğday, atalarımızın tükettiğinden yüzlerce kat daha fazla gluten içeriyor. Bu bile tek başına gluten intoleransını tetiklemekte yeterli. Hazımsızlık, iştahsızlık, saç kaybı, halsizlik, depresyon, baş ağrısı, kas spazmları, anemi, sebebi bilinmeyen vücut ağrıları, kısırlık, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, vitamin yetersizlikleri, vücut döküntüleri gibi semptomlarla kendini gösteren bu klinik tabloyu ciddiye almakta fayda var.
Bazı arkeolojik bulgularda da, geçmişte buğdaya dayalı beslenme şekline geçen atalarımızın da ciddi sağlık sorunları olduğunu söylüyor. Yani temel de buğday genetiği değişse de değişmese de insan üstünde olumlu etkilere sahip değil.
Buğdayın en işlenmiş hali olan un tüketimi arttıkça diyabet, obezite gibi sağlık sorunları da katlanarak artıyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?