Aslında nihilist olmayan filozof.Nihilist olsa
O kadar kafa patlatmazdı, üst insan, köle efendi ahlakı,bengi dönüş gibi kavramları icat etmezdi,gider intihar ederdi.
(bkz: ben bu kulaklara göre ağız değilim)
(bkz: böyle buyurdu zerdüşt)
friedrich nietzsche
Ergenlerin elinde heba olan üstadım. Onu sadece söz paylaşım aracı olarak kullanan ancak demek istediğinden gram haberi olmayanlar bir yana, bir de karamsarlığını ve nihilizmini kamçılayan bir figür olarak ona sevgi besleyenlerin adını karaladığı yegane düşünür. Bunların bir üstü, nazilere yol gösteren ve ırkçı olduğunu iddia edenler. Bu gözler nietzsche'ye müslüman denildiğini bile gördü. Bu kadar dile gelip de, böylesine yanlış anlaşılan kaç kişi daha vardır acaba.
nietzsche yazım tarzı gereği, sürekli göndermeler yapan, okumaya alıştığımız tarzda kavramları direkt öne sürmek yerine, onlara hayat verip, bizzat hayatın içerisinde bize göstermeye çalışır. En temel meselesi, insanlık tarihinden bugüne, koca bir düşünsel süreç içerisinde, insan hiçbir zaman şu anda yaşanan hayata değer vermemiş, hep bir öteki, sonraki, yüce ve ulaşılmaz olan bir şey yaratıp, onu arzulayarak, hayatın bizzat kendisini ıskalamıştır. Sokrates'ten bu yana, hep aranan şey, hayatın içerisinde değil, platon'un ideası ya da ona denk gelen ulaşılmaz ve mükemmel olduğu varsayılan bir şeyler olmuştur. Oysa hayat biriciktir ve hepimizin elinde sadece onu yaşamakla var edebileceğimiz bir yerdedir. Tüm akıl ona yorulmalı, her şey hayatın bizzat içerisinde aranmalıdır.
direkt nietzsche okuyarak onu tam olarak anlayamayız çünkü kendisi, kendisinden öncekilere saldırarak felsefesini ortaya koyar. Bu saldırıların hedeflerini bilmemek, onu da anlamada eksikliklere yol açar. Bu nedenle anlaşılmamaması bir nebze anlaşılabilir ancak bu kadar anlaşılamamazlığa rağmen böylesine popüler olmasını anlamak zor. Yazılacak daha çok şey olsa da, kendisi benim korktuğum bazı yanlarımı açığa çıkarmama sebebiyet veriyor o yüzden bu kadar yeter.
nietzsche yazım tarzı gereği, sürekli göndermeler yapan, okumaya alıştığımız tarzda kavramları direkt öne sürmek yerine, onlara hayat verip, bizzat hayatın içerisinde bize göstermeye çalışır. En temel meselesi, insanlık tarihinden bugüne, koca bir düşünsel süreç içerisinde, insan hiçbir zaman şu anda yaşanan hayata değer vermemiş, hep bir öteki, sonraki, yüce ve ulaşılmaz olan bir şey yaratıp, onu arzulayarak, hayatın bizzat kendisini ıskalamıştır. Sokrates'ten bu yana, hep aranan şey, hayatın içerisinde değil, platon'un ideası ya da ona denk gelen ulaşılmaz ve mükemmel olduğu varsayılan bir şeyler olmuştur. Oysa hayat biriciktir ve hepimizin elinde sadece onu yaşamakla var edebileceğimiz bir yerdedir. Tüm akıl ona yorulmalı, her şey hayatın bizzat içerisinde aranmalıdır.
direkt nietzsche okuyarak onu tam olarak anlayamayız çünkü kendisi, kendisinden öncekilere saldırarak felsefesini ortaya koyar. Bu saldırıların hedeflerini bilmemek, onu da anlamada eksikliklere yol açar. Bu nedenle anlaşılmamaması bir nebze anlaşılabilir ancak bu kadar anlaşılamamazlığa rağmen böylesine popüler olmasını anlamak zor. Yazılacak daha çok şey olsa da, kendisi benim korktuğum bazı yanlarımı açığa çıkarmama sebebiyet veriyor o yüzden bu kadar yeter.
nietzsche kadar hayatın içinden örnekler veren, size pes etmeyi değil, sürekli mücadele etmenizi gösteren, anlamsızlık füryasına rağmen kendi anlamınızı bulup, sürüden ayrılıp, kendinizi oluşturmanızı anlatan başka bir filozof daha yoktur. Bu tarz yanlış anlaşılmaları normal buluyorum, yukarıda da değindiğim gibi, anlamak için belli bir birikim gerekir. Anladığını sananların çoğu da, anlamaktan uzak, sadece birkaç lafını kullanıp, cool buldukları için saygı duyarlar. Bir filozofu anlamak, google'a onun kavramlarını yazıp, ne demek olduğunu okumakla olmaz. Örneğin çok bilinen cogito argümanının en vurucu kısmını hepimiz duymuşuzdur. Düşünüyorum öyleyse varım!. Bu sonuç kısmıdır, aslında sadece burayı okumanın bir anlamı yoktur. Arka planında 10 adımlık bir düşünce silsilesi vardır, onlarla beraber okunup, anlaşıldığında ancak bu cümle bir anlam ifade eder. Aynı şekilde üst insan kavramını, übermench nedir diye okumakla olmaz, öyle bir bakışla süpermen zannedersiniz.
Zor bir filozoftur, zorluğu, kendinden önce pek çok şeye atıfta bulunmasından ve yazım tarzından gelir. Böyle yazmasının sebebi de, güçlü olanın kendini açıklamak gibi bir derdi olmaması gerektiğini düşünür. Yani güçsüz olan kişi, bir fikri varsa, uzun uzun anlatıp dayatmaya çabalar. Bu sokrates'in yöntemidir. Kendisinin kullandığı şiirsel anlatım ve aforizmaların sebebi de budur. Herakleitosçu bir tutum denilebilir.
Zor bir filozoftur, zorluğu, kendinden önce pek çok şeye atıfta bulunmasından ve yazım tarzından gelir. Böyle yazmasının sebebi de, güçlü olanın kendini açıklamak gibi bir derdi olmaması gerektiğini düşünür. Yani güçsüz olan kişi, bir fikri varsa, uzun uzun anlatıp dayatmaya çabalar. Bu sokrates'in yöntemidir. Kendisinin kullandığı şiirsel anlatım ve aforizmaların sebebi de budur. Herakleitosçu bir tutum denilebilir.
Okuyabilseydim anlardım belki ben de ama daha ilk sayfalardan içim şişti.
gayet normal. Vitamin gibi düşünün bu adamı, temel besinleri almadan vitaminle beslenmenin bir anlamı yok. Örneğin nietzsche için, atı kamçılayan bir herifi durdurup, ata sarılıp ağladı ve özür diledi denir. Bunun temel nedenini bilmeden okuyan insan, aaa hayvanları seviyormuş ne güzel der. Oysa buradaki özür, descartes'in dünya görüşünün bir tezahüründen dolayı oluşan, atın acı çekmesine sebebiyet veren, felsefi akımı yıkamamanın özrüdür. Descartes'e göre, hayvanlar, ruhları olmadığı için, tamamen iç güdüleriyle hareket eden, bir anlamları olmayan, mekanik şeylerdir. Bu bakış açısı, etik olarak, hayvanlara uygulanan şiddetin de esasında bir anlamı olmadığı, ha yerdeki taşa vurulmuş, ha ata anlayışına yol açar. Nietzsche'de kırbaçlanan atı görünce, ata sarılıp ağlayarak, descartes adına özür diler. Bu bağlamı bilen birinin okumasıyla, bilmeyen birinin okuması elbette farklı olur.
Evet ne kadar güzel anlatmışsın. O yüzden ben de bu kadar sarmamış demek ki.
Anlamaman normal anlayan zaten yok, yazmış olmak için yazan birisi kendisi. Ben bir kitap okuyorsam dilinin açık olmasını isterim, girift anlatım yapısı varsa beni uğraştırma, ben büyücü değilim senin gizemli sözlerinin anlamını çözmek zorunda değilim. Türkiye'de nietzsche kitlesi kendisini çok abartıyor, hiçbiri de zerdüşt dışında okumuyor zaten diğer eserlerini.
Çok idealist bir filozof zaten, güya tanrıya inanmıyor ateist ama bunun da hiçbir anlamı yok, hayali kavramlar üzerinden felsefe yapıyor,haliyle Dinden bir farkı kalmıyor.
İşte felsefenin başka bir oyunu bu da. Kendi aralarında atışıp duruyorlar aşıklar gibi. Bi yerden kaçınca kaçırıyorsun ne demek istediğini.
aynı doğrultuda herakleitosu da sevmemen lazım ama en sevdiğin filozofmuş. Kendi içinde tutarsızsın, daha pişmeden oldum deme peşindesin. Entelektüel bir tutumda olmak istiyorsan, zart diye şu şöyledir, bunun sonucu budur tarzı söylemlerden uzak durmak gerekir. Hangi filozof olursa olsun, eğer en ufak bir kırıntı dahi olsa, cidden böyleyse böyle olabilir demiyorsan, o filozofu hakkını vererek okumamışsın anlamına gelir. Türkiye'de hangi güzel şeyin, büyük topluluklara yayıldığını görürsen gör, hepsi içi boşaltılmış, boş sloganlara dönüştüğünü görürsün. Bir şey topluma mal oluyor ve herkes tarafından biliniyorsa, basit ve ucuzlaşmıştır, çünkü o kadar kişinin anlamasına imkan yok. nietzsche için de bir düşünce eğer toplumsal bir biçime döndüyse, onda delilik kural olarak bulunur der. Bu nedenle zaten sürü toplumundan uzak durmak gerektiğini, kendi başına düşünüp, kendi değerlerini yaratmanın gerekliliğine dem vurur. Nietzsche konuşanların tiplerine ve söylemlerine bakıp, bir düşünceyi yok saymak, haksızlık etmektir.
Bir de çıkarımlar vardır. Alaska'n crabında burda bahsettiği şey o aslında. Donanım ve bilgiye dayanarak herkesin gördüğü şey farklı oluyor. Bakış açısı da diyebiliriz.
Herakleitos en sevdiğim filozof demedim ki, antik yunan grubu içinde materyalist olduğu için seviyorum, eksikleri elbet vardır, ayrıca nietzscheden örnek vermişsin ama yine yanlış söylüyor çünkü toplumdan uzak durmak bir kere mümkün değil, ne kadar sevmesen de cahil olarak görsen de bir miktar topluma bağımlısın, insan sosyal varlıktır, izole yaşaması mümkün değildir, ayrıca kendi değerlerini neye göre yaratacaksın, bunun nesnel koşulları nedir, herkes kendi değerini yaratacaksa hangi değerleri referans alıp toplum içinde yaşayacağız?
çok güzel sorular, bunların hepsi de nietzsche'de cevap olarak var. Hak verirsin vermezsin, yanına başka bir filozof koyarsın onla harmanlarsın kendi düşünceni yaratırsın onlar ayrı konular tabi. Bu arada nietzsche böyle kendisini savunduğumu görse, küfür ederek kovalardı beni, çünkü savunulmaya muhtaç olan, esasen okumaya da değmez der. O sebeple benden bu kadar dostlar, hayat her filozofu anlamak için çok kısa, o yüzden dikkatli seçmek gerekiyor, bana sorarsanız eğer entelektüel yolculuğunuzda nietzscheyi pas geçmek büyük kayıptır.
Adama kendi "üst insanlığını" onaylatmaya çalışarak okursan tabi her cümlede kendini bulur, "ahhhh ya ben işte ben, onlar müziğin sesini duymadığından beni deli sanıyor, ne kadar da doğru ve ne kadar da yalnızım" diyerek narsistik hezeyanlarını beslersen, kendini adamın tarif ettiği şeyden olabilecek en uzak noktaya sürükleyip salak durumuna düşersin tabi...
Yemin ediyorum en temel sorunumuz samimiyet eksikliği gibi geliyo ya. Kitabı bile "ulan ne diyomuş acaba bu?" Samimi merakıyla okuyamıyoruz, orada da kendimizi onaylatıcaz illa...
Yemin ediyorum en temel sorunumuz samimiyet eksikliği gibi geliyo ya. Kitabı bile "ulan ne diyomuş acaba bu?" Samimi merakıyla okuyamıyoruz, orada da kendimizi onaylatıcaz illa...
Herkesin ve Hiç Kimsenin Kitabı
okurken duraksatan ve düşündüren bir kitap. bazı zamanlar satırlar arasında kayboluyorum
okurken duraksatan ve düşündüren bir kitap. bazı zamanlar satırlar arasında kayboluyorum
Felsefeye ciddi manada herhangi bir katkısı bulunmayan filozof. Doğru düzgün felsefi sistemi yoktur, çok fazla uydurma kavramlar icat etmiştir. Ergenler üst insan, bengi dönüş, efendi köle ahlakı gibi kavramları pek sever, her yerde paylaşır. Hiçbir anlamı yoktur.
Felsefenin sadece teorik değil aynı zamanda pratik yönü de kuvvetli olmalıdır. Nietzschede zaten pratik yok, teorik yönü de oldukça saçma sapan. Gerçek hayata uyarlayabileceğin bir kuram ortaya atmıyorsan, bilimsel bir yönü yoksa hiç felsefe yapma daha iyi.
Felsefenin sadece teorik değil aynı zamanda pratik yönü de kuvvetli olmalıdır. Nietzschede zaten pratik yok, teorik yönü de oldukça saçma sapan. Gerçek hayata uyarlayabileceğin bir kuram ortaya atmıyorsan, bilimsel bir yönü yoksa hiç felsefe yapma daha iyi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?