"Acı çekmeyi reddediyor, kendi acına bir saat bile katlanamıyorsan, çekebileceğin bütün sıkıntıları önlemeye çalışıyorsan; acıyı, hoşnutsuzluğu nefret edilecek, kötücül, yok edilmesi gereken şeyler olarak algılıyor, bunları yaşantının kusurları gibi görüyorsan, o zaman rahatlık dinine inanıyorsun demektir. Siz rahatlık düşkünleri, insan mutluluğuyla ilgili ne az şey bilirsiniz! mutluluk, mutsuzluğun kardeşi, hatta ikizidir. Bu ikisi ya bir arada büyür ya da sizin yaşantınızda olduğu gibi hiç büyümez; hep küçük kalır. Mutsuz olmaktan korkanlar için değildir mutluluk.
Düşün Kim üzebilir seni, senden başka? Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen? Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen? Kim yıkar yıpratır, sen izin vermezsen? Kim sever seni, sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar, sende biter"
"İşçinin ulusu ne Fransız, ne İngiliz, ne Alman'dır, onun ulusu iştir, özgür köleliktir, kendisini satmaktır. Onun hükümeti ne Fransız, ne İngiliz, ne Alman'dır, onun hükümeti sermayedir. Onun soluduğu hava ne Fransız, ne Alman, ne de İngiliz'dir, onun soluduğu hava fabrika havasıdır. Ona ait olan topraklar ne Fransız, ne İngiliz, ne de Alman'dır, o toprağın birkaç metre altında yatmaktadır."
Vatandaşlar arasında dini inanışlardan kaynaklanan ayrımcılığa tahammül edilemez. Vatandaşın dininin resmi belgelerdeki yalın ifadesi bile kaldırılmalıdır.
Șimdilerde ise acı da pes etmek de ve çocukken yaptığı hata da öldürür insanı, diyordum. İnsanı her şey öldürür. Umut etmek de etmemek de. Keşke demek de dememek de. En çok da sevdikleri öldürür insanı. Sevmek istemeyip de sevdikleri, kaçmak isteyip de bir türlü kaçamadıkları...