güne bir şiir bırak

succulent
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim.

Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün?
Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı?
Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün.
Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı?

Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat?
Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi?
El aç yalvar gündüze geceye boyun uzat
Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi?

Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim
Anne istemiyordum ne tacı ne sarayı
Anne karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
violence
ve bu benim
yalnız bir kadın
soğuk bir mevsimin eşiğinde,
yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın başlangıcında
ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu
ve bu beton ellerin güçsüzlüğü

zaman geçti ve saat dört kez çaldı
bugün aralık ayının yirmi biridir
ben mevsimlerin gizini biliyorum
ve anların sözlerini anlıyorum
kurtarıcı mezarda uyumuştur
ve toprak, ağırlayan toprak,
dinginliğe bir belirtidir.
baskomiser nevzat
Az önce keşfettiğim şiirden bir dörtlük bırakmak istiyorum.

Şimdi ben, ağlayarak, sevgisiz kalan kalbi
Veririm hüsnünüze bir kırık ayna gibi.
Siz ki bir başkasının sevdiği kadınsınız,
Siz ki benden çok uzak, ona pek yakınsınız.



Şiir: Ey Genç Kadın
Yazar cizer
Ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
Şehre neden
esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnımda neden.
Ağlamadan
etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan
o mavi korularda ve dibektaşlarında
bırakıp sözlerimin kalıntılarını
açıkça konuşmak istiyorum.
Besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan
çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çiçek ne de ninni
boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi
şehre varınca artık meşinler giymelisin
daha esmer
daha kankusturucu
sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.
sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin
yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir
çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin
ki
ölüm
her yerde uyanıktır
alestadır korkunun yardakçıları
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları
succulent
“Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni “Yaşıyoruz çok şükür!” der gibi.”
kendinitavuksanankartal
Düşünmeyi Çoktan Bıraktım Bile"
Düşünmeyi çoktan bıraktım bile,
Zihnim yorgun, gönlümde hile,
Geçmişin izleri silinirken hafiften,
Sessizliğe gömüldüm, sakince, derinden.
Bir zamanlar harlanmıştı ateş,
Her düşünce bir başka keşif, bir düş,
Ama şimdi dalgalarla kaybolan kum gibi,
Düşünceler savruluyor, boşluğun dili.
Çünkü bazen sessizlik daha anlamlı,
Sözler susunca kalp daha da canlı.
Düşünmeyi bıraktım, bıraktım işte,
Belki de huzur, işte tam burada gizli, gerçekte.
camus
Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
Kibritim yok, demek cigaraya başladın
Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
Böyle bir kız değildin sen eskiden
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
succulent
Asla beraber olamayacağız.
Aynı evi, aynı teni paylaşamayacağız.
Aynı masada oturmayacağız.
Hatta aynı şehirde bile oturmayacağız.
Belki bir gün son kez görüşeceğiz, ikimiz de bunun son olduğundan habersiz.
Son kez el ele gezeceğiz, belki de son kez söyleyeceğiz birbirimizi sevdiğimizi.
Yine beraber planlar yapıp, tutamayacağımız
Son sözleri vereceğiz birbirimize.
Ve elbette yollarımız yine ayrılacak bir gün.
Sonra aramıza şehirler girecek,
Hiç karşılaşmayacağız.
Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.
Sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.
2
stoa stoa
Nazım Hikmet belki birimiz öleceğiz çok güzel değil mi..
succulent succulent
Evet çok güzel bir şiir
Yazar cizer
Güneşin aksam hüzünle battığı

Karşıdaki karlı dağlar yalnız

Düşen yaprak, esen rüzgar yalnız

İnsanda ölümün yalnızlığı

Yalnız düşünceler paramparça

Yalnız hatıralar kırık dökük

Yalnızlık zor, yalnızlık büyük

İnsanın yalnızlığı bambaşka

Dünyada yalnız olmayan ne var

Yer altında ölüler, gökte yıldız

Denizlerde yelkenliler yalnız

Ve insan yalnız tanrılar kadar

Üzerinde ümitle yaşadığımız

Dünyaya sığmıyor yalnızlığımız
mischief
Geldi yine şiir üstadı
Aldı eline hemen sazı
Bitirdi bu sene de yazı
Çekilmez kimsenin nazı

En sevdiği renk sarı
Ortadan ikiye böldü narı
Çok sever kışın karı
Biriktirir bolca anı

Artık geldi gitme vakti
Üstadın derdi ne ki
Dört bölü iki eşittir iki
Para onun elinin kiri
sadecegercekler1992
küçücük bir bakışın çözer beni kolayca
kenetlenmiş parmaklar gibi sımsıkı kapanmış olsam da
yaprak yaprak açtırırsın ilk yaz nasıl açtırırsa
ilk gülünü gizem dolu hünerli bir dokunuşla
bilmem nedir bu sendeki bir açan bir kapayan
yalnız kalbim anlar gözlerini
bütün güllerden derin olan
hiçkimsenin yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur
baskomiser nevzat
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.
baskomiser nevzat
Böyle bir başlığa ilk entryi yazmak benim için şereftir.
Açılışı Atilla İlhan ile yapmak gerek.


O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
Seni görür görmez özgürlüğümden utandım
Söyle ne içersin, çay mı kahve mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Saçların uzundu, omuzlarına akardı
Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
Gülerdin, içimize aylar doğardı
Görünmez dağların arkasından
Eski gülümsemeni beyhude aradım
O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
Kibritim yok, demek cigaraya başladın
Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
Böyle bir kız değildin sen eskiden
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol