iz bırakan kitap alıntıları

alaskan crab
"Tarih büyük adamların eseridir, seçkinlerin boy ölçüştüğü kapalı alandır, yığınlar gösteriye kabul edilir ve yıkıma sürüklendiklerinde ise ölülerine sineklerden daha fazla değer verilmez" -Albert Caraco
Gerçek nihilizm burdadır. Sartre, Nietzsche, Camus, Heidegger ve daha nicesi, nihilizm çukurunda debelenir ancak kendilerine bir çıkış yolu bulurlar ya da bulduklarını zannederler. Gerçek nihilistleri aramızda göremeyiz, çünkü yaşamı yaşayarak olumlamazlar, intihar ederek mühürlerler.

"Dünyaya getirilen her çocuk, alev alev yanan tahta bir eve kütük atmak gibidir." Peter wessel Zapffe

Ya da

"Bireyin değerini, eşyayla ne kadar uyumsuz olduğunun toplamıyla, kayıtsız kalamayışıyla, nesneye yönelmeyi reddedişiyle ölçeceğiz. iyi ideasının gözden düşmesi bundan, Şeytan'a rağbet bundan. Basit korkular içinde yaşadığımız sürece Tanrı'yla yetinebiliyorduk. Boşluğa düşmemiz bundan, düşünme eyleminin bizzat kendisinin acı içermesi ve tehlikeli olması bundan." -Emil michel cioran

camus
-Ben daha isminizi bilmiyorum.
-Öğreneceksiniz.
Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona, onsuz da olmuyor.
succulent
şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!" dedi. "bu eksik sana değil, bana ait... ben de inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanma kabiliyetini almışlar... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın... Seni seviyorum... deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... seni istiyorum... içimde müthiş bir arzu var... bir iyi olsam!.. ne zaman iyi olacağım acaba?..
succulent
Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz. Mamafih insanlarda bu merak olmasa doktorlar açlıktan ölürlerdi. Bu depresyon kelimesine yapışıp iç sıkıntısının uçsuz bucaksız denizinde bocalarken karşına uzun zamandan beri görmediğin bir ahbap çıkar. Kılık kıyafetinin düzgünce olduğunu görür görmez derhal aklına kendi meteliksizliğin gelir ve gafil dostundan, talihin varsa, bir iki lira borç alırsın… İşte ondan sonra mucize başlar. Şiddetli bir rüzgâr ruhundan bir sis tabakasını sıyırıp götürmüş gibi içinin birdenbire aydınlandığını, bir hafiflik, bir genişlik duyduğunu görürsün. Eski sıkıntı pır deyip uçmuştur. Gözlerin etrafa memnuniyetle bakar ve sen de gevezelik edecek bir arkadaş aramaya başlarsın. İşte, iki gözüm, ciltlerle kitabın, saatlerce tefekkürün yapamadığı işi iki kirli kâğıt başarır. Sen ruhumuzun bu kadar ucuz bir bedel mukabilinde takla atmasını haysiyetine yediremediğin için belki daha asil sebepler peşinde koşarsın, gökyüzünde birkaç yüz metre daha yükselen bir bulut, yahut ensene doğru esen serince bir rüzgâr, yahut o esnada aklına gelen zekice bir fikir, sana bu değişmenin sebebi gibi görünmek ister. Fakat söz aramızda, iş bunun tamamıyla aksinedir, cebimize giren iki lira sayesindedir ki havanın biraz açıldığını görmek, rüzgârın serinliğini hissetmek, hatta akıllıca şeyler düşünmek mümkün olmuştur… Kalk, iki gözüm, iskeleye geldik. Günün birinde ya çıldıracağız, ya dünyaya hâkim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulmaya çalışalım ve parlak istikbalimizin şerefine birkaç kadeh içelim.
camus
bugün annem öldü, belki de dün bilmiyorum.

albert camus- yabancı

bu kitap nihilizmin ta kendisidir. hatta kitabın orijinalinde annem yerine "anne" ibaresi kullanılır aradaki mesafeyi daha iyi hissettirmek için
camus
çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney şansı olmazdı.
succulent
Hiç kimse Tanrı'yı hiçbir zaman göremeyecektir; ancak birbirimizi seversek, o zaman tanrı içimizde var olur.

Tolstoy'un insan neyle yaşar kitabından.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol