Sürekli acaba karşı taraf benim hakkımda ne düşünüyor, acaba tuhafmı duruyorum şeklinde daha karşındakiyle muhattap olmadan kendini yargılama ve kendini suçlamadır. Bir süre sonra özgüven kaybına neden olur.
Başkalarının fikirlerini aşırı umursayıp bir noktadan sonra hayatın akışını hayatı kaçırıp keşke zamanında şunu şöyle yapıp şöyle söylesem sorularıyla hayatı kaçırma hissiyle yaşamak demektir.
Size bir tavsiyem empati kurun evet karşıdakinin fikrine önem verin ama fazla kafaya takmayın günümüzde en uzun arkadaşlık bile bir kaç ay sürüyor insanları kaybetmekten korkup kendinizi kasmayın
sosyal anksiyete
Üzerine giydiği kıyafetten tutun da sarf edeceği herhangi bir kelimenin onu küçük düşüreceğini, komik görüneceğini düşündüren bir rahatsızlıktır sosyal anksiyete. O yüzden herhangi bir girişim yapmak, insan içine karışmak bu sorunu yaşayan insanlar için cehennem ızdırabı gibidir.
Sosyal ve özgüvenli olmak insanı hep bir adım öne taşır çünkü çoğu zaman gerizekalı olduğumuz için değil yeteri kadar cesaretimiz olmadığı için diğerlerinden geri kalırız.
Bu telkinlerle veya tavsiyeler ile düzelebilecek bir durum değil. İnsanın içinden gelecek bir durum. Yardım gerekli. Birinin onun elinden tutup işte kardeşim senin giydiğin o tişört kimsenin umrunda değil, söylediğin sözleri çoğu kimse dinlemiyor konuş gitsin demek gerekir. Ama elinden bir tutmak gerekir yani.
Bu sorunu yaşayanların çoğu ileri derecede empat olabilir.
Sosyal ve özgüvenli olmak insanı hep bir adım öne taşır çünkü çoğu zaman gerizekalı olduğumuz için değil yeteri kadar cesaretimiz olmadığı için diğerlerinden geri kalırız.
Bu telkinlerle veya tavsiyeler ile düzelebilecek bir durum değil. İnsanın içinden gelecek bir durum. Yardım gerekli. Birinin onun elinden tutup işte kardeşim senin giydiğin o tişört kimsenin umrunda değil, söylediğin sözleri çoğu kimse dinlemiyor konuş gitsin demek gerekir. Ama elinden bir tutmak gerekir yani.
Bu sorunu yaşayanların çoğu ileri derecede empat olabilir.
insan refleksiftir yani kendi üzerine düşünme eğilimindedir. Yolda giderken düşen birine denk geldiyseniz eğer, ilk yaptığı şey, etrafına bakmak olur, başka gözler tarafından yargılanıp, yargılanmadığını anlamak için. Sonrasında kendi üstüne başına bakar, aldığı zararı kontrol eder. Hatta bazıları, başkalarının baktığını görünce onu bile kontrol etmeden, koşar adımla uzaklaşır. Bu yaşanılanların hepsinin temelinde, başka zihinler tarafından yargılanma korkusu vardır. Burada dikkat edilmesi gereken şey, aslında her zihin çoğunlukla kendine dönüktür, bu sebeple, sandığınız kadar kimse sizi düşünmüyor.
Rezil olduğunuz bir an yaşandı diyelim, elbette dikkat bir süreliğine size döner, sonrasında biraz muhabbeti de döner ancak sizin sandığınız gibi, uzun uzun kimse sizi düşünüp de, iyice aklına kazımaz. Unutulur gider. Ara ara akla gelip size dile getirilse de, hiçbir zaman sandığınız gibi insanların zihnine yer falan etmezsiniz. İsteseniz de yapamazsınız, dediğim gibi insanların düşünceleri genelde kendilerine dönüktür, anda değil ya gelecekte ya da geçmiştedir, büyük çoğunlukla da geçmişte yaşarız.
Yapılacak bir şey üzerine fazla düşünemek, o şeyi gözünüzde büyüttüğü gibi, bir süre sonra asla gerçek olmayan farklı senaryoları da önünüze getirmeye başlar zihin. O nedenle, uzun süre insan içine çıkmayan birisi, şimdi şunu diyip parayı ödeyeceğim diye aklından geçirdikçe, o yapacağı iş büyür de büyür gözünde. Sakınan göze çöp batar misali, onu bile diyemez, kekeler bin türlü şeyle karşılaşabilir. 40 bacak hikayesi vardır, birgün kırkbacak giderken, onu bir uğur böceği görür. Der ki ,ne kadar da nizami yürüyorsun! o kadar bacağı senkronize şekilde atarak, hiç birbirine karıştırmadan nasıl yapıyorsun bu işi? diye sorar. Kırkbacak teşekkür edip yoluna devam eder ancak cidden bunu nasıl yaptığı üzerine düşünmeye başlayınca, yürümeyi bir anda unutur ve bacakları birbirine dolanır.
Buna benzer bir hikaye donkişotta da geçer. bir mağaraya bombayı yerleştirdikten sonra koşarak uzaklaşması gereken bir karakter, koşarken kendi kendine "ne kadar da güzel koşuyorum böyle hızlıca" diye düşünür, ardından koşmaya odaklandığı için yere kapaklanır ve ölür.
Kısaca demem o ki, eğer böyle bir probleminiz varsa, küçük küçük kendinizi zorlayarak kısa zamanda toparlarsınız. Temel prensip kafada kurup çok düşünmemek. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, bu nedenle de binbir derdi olan insanlar size bakıp da uzun uzun analiz yapabileceği bir evrende yaşamıyoruz. Herkesin derdi var zaten, tek yapmanız gereken araya karışmak.
Rezil olduğunuz bir an yaşandı diyelim, elbette dikkat bir süreliğine size döner, sonrasında biraz muhabbeti de döner ancak sizin sandığınız gibi, uzun uzun kimse sizi düşünüp de, iyice aklına kazımaz. Unutulur gider. Ara ara akla gelip size dile getirilse de, hiçbir zaman sandığınız gibi insanların zihnine yer falan etmezsiniz. İsteseniz de yapamazsınız, dediğim gibi insanların düşünceleri genelde kendilerine dönüktür, anda değil ya gelecekte ya da geçmiştedir, büyük çoğunlukla da geçmişte yaşarız.
Yapılacak bir şey üzerine fazla düşünemek, o şeyi gözünüzde büyüttüğü gibi, bir süre sonra asla gerçek olmayan farklı senaryoları da önünüze getirmeye başlar zihin. O nedenle, uzun süre insan içine çıkmayan birisi, şimdi şunu diyip parayı ödeyeceğim diye aklından geçirdikçe, o yapacağı iş büyür de büyür gözünde. Sakınan göze çöp batar misali, onu bile diyemez, kekeler bin türlü şeyle karşılaşabilir. 40 bacak hikayesi vardır, birgün kırkbacak giderken, onu bir uğur böceği görür. Der ki ,ne kadar da nizami yürüyorsun! o kadar bacağı senkronize şekilde atarak, hiç birbirine karıştırmadan nasıl yapıyorsun bu işi? diye sorar. Kırkbacak teşekkür edip yoluna devam eder ancak cidden bunu nasıl yaptığı üzerine düşünmeye başlayınca, yürümeyi bir anda unutur ve bacakları birbirine dolanır.
Buna benzer bir hikaye donkişotta da geçer. bir mağaraya bombayı yerleştirdikten sonra koşarak uzaklaşması gereken bir karakter, koşarken kendi kendine "ne kadar da güzel koşuyorum böyle hızlıca" diye düşünür, ardından koşmaya odaklandığı için yere kapaklanır ve ölür.
Kısaca demem o ki, eğer böyle bir probleminiz varsa, küçük küçük kendinizi zorlayarak kısa zamanda toparlarsınız. Temel prensip kafada kurup çok düşünmemek. Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, bu nedenle de binbir derdi olan insanlar size bakıp da uzun uzun analiz yapabileceği bir evrende yaşamıyoruz. Herkesin derdi var zaten, tek yapmanız gereken araya karışmak.
bunu yapmayan tek benim herhalde. düştüysem üzerimi temizler sonra yoluma giderim :) etraf baktı mı bakmadı mı umrumda olmuyor pek.
Yani buradaki saptamalar ortalama bir insan için geçerli. Kendi içinde bazı şeylere ikna olmuş insanlar, çok farklı davranış paternleri gösterebilir, nadirdir ama oluyor elbette. Siz de çoğu insanın saçma sapan fikirleri olduğunu ve büyük bir çoğunluğun değersiz şeyler düşündüklerini içselleştirmiş olacaksınız ki, pek umrunuzda olmuyor.
doğru tespit :)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?