Çoğu insanın pek anlam veremeyip dalga geçtiği duygudur. Aslında insana hastır ve her insan aşağı yukarı bu duyguyu yaşar. Kimisi derinden hisseder, kimisine bir ürperti olarak gelir, sonra dine sığınılarak geçer. Hayatımın büyük bir bölümünde bunu içten yaşamış biri olarak, her insanın derinden yaşaması gerektiğine inandığım bir yerdedir. Şimdilerde hayatım yoğun ve düzenli olmasından dolayı derinden hissedemediğim durum. Cioran bunu, insanın hayatının bayağılığa gömülmesi olarak görür. Evet normal ve düzenli yaşamak, aslında yaşamın illüzyonuna kapılıp, gerçek olanı unutmak ya da ertelemek anlamına geliyor. Heideggerde hergünkülük kavramı da bu bayağılığa eş değer sayılabilir.
Eskiden bu duygunun tırmandığı zamanlarda yazdığım bir yazı aklıma geldi, buldum yazıyı, buraya da koyuyorum.
"insan kendinden korkar mı? ben korkuyorum. Bir gün aydınlanma adı altında kafayı yiyip, her şeyi bırakıp siktir olup gitmekten korkuyorum. Aslında temel korkum bu değil. Korkumun temeli böyle bir delilik geçirdikten sonra zamanla tekrar akıllanmak. Delirdikten sonra akıllanmazsanız eğer bunu bilemezsiniz ve acı da bilinçsiz olduğu için ruhsal çöküntüler çok daha az hissettirir kendisini. Buradan çıkan sonuç, varlığımızı en derinlerde hissettiren şeyler acılardır. Sevmek gibi şeyler de ileri sürülebilir elbette ancak sevmenin temelinde de bir acı gizlidir. Malum zıtlıklarla ve kıyasla anlıyoruz, öyle bir düşünce yapımız var.
Benim yaşamak adına diğer insanlar gibi motivasyonum yok diye çırpınıyorum ama belki de bana gecenin dördünde uykumun kaçmasına ve tekrar sartre'da bulantı, kierkegaard'ta endişe, Heidegger'de kaygı, Jaspers'da acı olan bu duyguyu yaşatan şeyin bizatihi yaşama isteğim ve motivasyonum olması oldukça ironik. Belki de ölüm üzerine bu kadar düşünmenin temeli, herkesten çok yaşamı sevmemdir. Yaşamın anlamsız olmasından dem vurmamın sebebi, herkesten çok anlamı sevmemdir. Ölümün gizemi karşısında yaşamın kötü bile olsa bilinebilirliğini tercih etmemden çok daha öte anlamlar yüklememdir belki de hayata.
Sebep her ne olursa olsun, bu şeyleri derinlemesine yaşamam ve bu sıkıntılarımı diğer insanlarda görememem beni yalnızlaştırdı. Görüştüğüm, konuştuğum, mesajlaştığım, okuduğum, dinlediğim her şeyde bu kaygıya sahip zihinler aradım. Bu zihinlerde bu kaygı bulamaz isem eğer bu kaygıyı ben yerleştirmeye kalktım. Etrafıma mutluluk yerine zehir saçtım kısaca. Yalnızlığımın dindiği zamanlar olmadı değil tabi.
bu kaygılar üzerine küçük bir sohbet, geçmişte bu kaygıları taşımız bir düşünürün kitabında geçen hüzünlü cümleler hep bu yalnızlığı dindirmeme yardımcı oldu. Şu an bana buraya bunları yazdıran şey de gene yalnızlığım.
Yazmak cioran'a göre Yalnızların da yalnızı olan Tanrı'ya bir yakarış ve Tanrıyla bir konuşma çeşididir. inançlı biri değildi kendisi ama inançsız olduğu da söylenemez. Bu eylem bir yalnızın başka ve daha yüce bir yalnız karşısında çırpınmasıdır."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
gerçekten belki de düşünmek ve bu sancıyı çekmek boş iştir ya da o kişiyi asla bulamayacağız ama onu bulma isteği bizi ayakta tutuyor kim bilir? aman neyse şimdi derin konuşmalar yapamayacağım.
yazdıklarınız dokundu ondan yazayım dedim sadece. o insanı ben bulamayacağımı biliyorum ama umarım siz bulursunuz.