bitiktir, zorludur, melankoliktir. şu saatlerde uyumuş olmam lazımdı mesela, yine gereksiz bir depresiflik bastı. hayır hayır, iyiyim. sadece bir şeyleri özlüyorum ama o bir şeyleri aynı zamanda öldürmek istiyorum da. garip bir psikoloji.
evdesin, belki bir mum yakmışsın, elinde sıcak bir çay ya da kahve… Dışarıda buz gibi bir hava, sen sıcacık bir battaniyenin altında, kendinle baş başasın.
Belki geçmişi düşünüyorsun, belki geleceğe dair bir hayal kuruyorsun ama kaygısız bir şekilde, sanki zaman durmuş gibi. dünyanın karmaşası dururken, içindeki sakinliği bulduğun, huzurun tadını çıkardığın o an...
işte danimarkalılar bu durumu bu kelimeyle ifade ediyor.
51. Bölge, Nevada çölünde bulunan, ABD Hava Kuvvetleri'ne ait gizli bir askeri tesis olarak bilinir. Hükümet, bu tesisin içeriği ve faaliyetleri hakkında pek bir açıklama yapmamıştır, bu da onu daha da gizemli yapıyor. uzun zamandır komplo teorileriyle ilişkilendirilmiştir. İddialara göre, bu bölge, uzaylılar, UFO'lar ve yabancı teknolojilerle ilgili gizli araştırmaların yapıldığı bir yer olarak düşünülür. Ancak, bu tür iddialara dair somut bir kanıt bulunmamaktadır ve bölgenin ne tür faaliyetler için kullanıldığı hâlâ bilinmemektedir.
Varoluşsal kriz, bir kişinin yaşamının anlamını sorgulaması ve kim olduğunu bulma çabasıdır. Bu, hayatta kaybolmuş hissetmek, geleceğin belirsizliğiyle yüzleşmek veya hayatın amacını sorgulamak gibi duyguları içerir. Bazı insanlar büyük değişimlerden veya kayıplardan sonra böyle bir krize girer. Bu kriz, kimi zaman depresyon ya da kaygı gibi duygusal zorluklara yol açabilir, ancak kişiye hayatını yeniden şekillendirme fırsatı da sunabilir.
kısacası, varoluşsal kriz, bir tür içsel hesaplaşmadır. Kendini kaybetmiş ya da bir boşluk hissi içinde olan kişi, yaşamın anlamını bulmaya çalışırken zor bir süreçten geçebilir.
hayatta başkalarıyla gereksiz yere uğraşmamak gerektiği şeklinde de yorumlayabiliriz. Yılan burada, kuralına göre yaşayan, dikkatli ve sadece kendine odaklanan bir varlık olarak temsil ediliyor. Kendi yolunda sakin ve sessizce ilerlemek, kaos ile dolu bir hayat yerine huzurlu bir yaşam sürmeyi ifade ediyor. Eğer yılan insanları rahatsız etmezse, kendi hayatını da rahatça sürdürebilir sonuçta.
Kişi, hayatındaki olumsuzluklar karşısında sürekli olarak kendini mağdur olarak görür. Yaşadığı zorlukları başkalarına veya dış etkenlere bağlar, kendi sorumluluğunu reddeder. Bu, kişinin sürekli şanssızlık ve adaletsizlik duygusuyla hareket etmesine yol açar. Zamanla, bu düşünce tarzı kişinin, sağlıklı sınırlar koymakta zorlanmasına ve kendi hayatı üzerinde kontrol duygusunu kaybetmesine neden olabilir. Kendini sürekli kurban olarak gören biri, genellikle dışarıdan gelebilecek olumsuz etkiler karşısında savunmasız ve güçsüz hisseder.
Kişinin toplumdan veya çevresinden fiziksel ya da duygusal olarak uzaklaşması olarak bilinir. Bu durum, kişinin sosyal çevresiyle olan bağlarını koparması veya dışlanmasıyla ortaya çıkabilir. Bazen kişi, kendi isteğiyle izolasyona girerken, bazen de çevrenin dışlayıcı davranışları nedeniyle zorunlu olarak yalnız kalır.
İzolasyon, kişinin duygusal bağlılık ve güven hislerini kaybetmesine yol açar. yalnızlık hissini arttırabilir ve kişi, zamanla kendini boşlukta, yalnız ve değersiz hissedebilir. bu da depresyon ve kaygı gibi sorunlara yol açabilir.
Uzun süre devam eden izolasyon, kişiyi sadece duygusal değil, fiziksel açıdan da olumsuz etkileyebilir. Kişi, zamanla başkalarıyla iletişim kurma çabalarının sonuçsuz olduğunu düşünerek, daha da içine kapanabilir.
İlişkilerde sıkça karşılaşılan bir durum, birine ya da bir ilişkiye duygusal olarak aşırı yatırım yapmaktır. Bu durumda kişi, çoğunlukla partnerine tamamen odaklanır ve kendi ihtiyaçlarını, sınırlarını göz ardı eder. Kendini o kadar çok başkalarına adar ki, zamanla kendi kimliğini kaybetmeye başlar. Başlangıçta bu duygusal yatırım aidiyet ve bağlanma hissi sağlasa da, karşılık almadığında veya bu duyguların karşılıksız kaldığını fark ettiğinde, kişi kendini kaybolmuş ve boşlukta hisseder.
İlişkilerde partnerinin ilgi alanları, istekleri ve duygusal ihtiyaçları öncelikli hale gelir. Bu durum, kişinin kendi benliğini ikinci plana atmasına yol açar ve zamanla kendisini yetersiz ya da kendi gibi hissetmemeye başlar. Yatırım yapmaya devam ettikçe, karşındaki kişiyle ne kadar gerçek bir bağ kurduğunu sorgulamadan hareket eder. Ancak, aşırı yatırım yapmak, ilişkilerde dengesizliklere ve duygusal tükenmişliğe yol açabilir.
Sonunda, bu duygusal yatırımın karşılıksız kalması, kişiyi hayal kırıklığına uğratır ve bu da, duygusal sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratır.
Kişinin bir ilişkide partnerinin özelliklerini veya ilgi alanlarını fazlasıyla benimsemesi, kendini onlara uyarlayarak kendi kimliğini kaybetmesi durumudur. Bu sendromda olan kişiler, partnerlerinin sevdikleri müzikleri dinlemeye, hobileriyle ilgilenmeye ve onun kişiliğine göre kendini şekillendirmeye yönelirler. Bu durumu ilişkilerimde sıkça yaşadığım için, aslında kısa vadede aidiyet duygusu verse de uzun vadede nasıl bir kimlik kaybı ve aidiyet karmaşası yaratabileceğini iyi biliyorum.
Zamanla, bu aşırı uyum sağlama çabası, kendi kimlik ve ilgi alanlarından uzaklaşmaya yol açabilir. İlişkinin dışında kendini yetersiz veya "kendisi değilmiş" gibi hissetmek, kişinin kendi değerini ve sınırlarını unuttuğu anlarda daha belirgin hale gelebilir.
kişinin hayatında iki farklı kimliği aynı anda sürdürmesi durumudur. Bu kişiler, sosyal çevreleri ve yaşam koşullarına göre birden fazla kişilik özellikleri sergileyebilirler. Çift kişilik yaşayan insanlar, belirli ortamlarda farklı biri gibi davranmak zorunda hissedebilirler. Bu durum, kişinin kimlik karmaşası ve aidiyetsizlik yaşamasına sebep olabilir.
genellikle, farklı sosyal çevrelerde, farklı davranışlar sergilemek zorunda kalan kişilerde görülür. kişi, tüm bu farklı rolleri uyumlu bir şekilde sürdüremediğinde yorgun, tatminsiz veya kendi gerçek benliğine yabancılaşmış hissedebilir.
yaşamdaki olumsuzluklardan veya stresli durumlardan kaçmak için hikayelere aşırı ilgi gösterme durumudur. Kişi, hayatındaki sorunlardan uzaklaşmak için kitaplar, diziler, filmler veya başkalarının hikayeleriyle daha fazla zaman geçirir, bu da zamanla bir bağımlılığa dönüşür.
Kaçıcılık, gerçeklikten uzaklaşma ve sorunlardan kaçma çabasıyken, hikaye bağımlılığı, sürekli olarak kurgusal dünyalarda yaşamayı tercih etmekle alakalıdır.
17 yaşımdan sonrası full silinsin isterdim mesela. 18 olmanın heyecanıyla öyle saçma ve gereksiz kararlar aldım ki... tamam hatalarımla da severim kendimi ama bu kadar yanlışa da gerek yok sanki.
sürekli olarak başkalarının duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan ve bu süreçte kendi ihtiyaçlarını ihmal eden kişilerde gelişir. Bu kişiler, başkalarına sürekli destek olmaya, onların sorunlarına çözüm bulmaya çalışır. Ama bu çaba, zamanla kişinin enerjisini tüketir. Kişi, sonunda kendini boşlukta, yorgun, stresli ve huzursuz hisseder.
Limerans, birine duyulan aşkla karışık, yoğun bir takıntı halidir. Kişi, sürekli olarak belirli birini düşünür, onunla ilgili hayaller kurar ve bir an bile aklından çıkaramaz. Limerans yaşayan kişi, ona dair her küçük hareket veya söze büyük anlamlar yükler.
İlgisizlik veya karşılık almama durumunda ise yoğun bir acı, hayal kırıklığı ve belirsizlik duygusu hisseder. Bu takıntı, çoğu zaman kişiyi duygusal açıdan tüketir ve zamanla kişinin günlük yaşamını olumsuz şekilde etkileyebilir.
Faktisiyöz bozukluk, kişinin hasta olmadığı halde hasta gibi davranması veya sağlık sorunları uydurması durumudur. dikkat çekmek veya ilgi görmek için hastaymış gibi davranabilir ve bazen başkalarını kandırmak için kendilerine zarar verebilirler.
Bu hastalığın en bilinen türlerinden biri Munchausen Sendromu'dur. Munchausen sendromunda kişi, hastalık belirtileri uydurur veya bilinçli olarak kendine zarar vererek hasta görünmeye çalışır. Yanlış bilgi vermek, gereksiz ilaç kullanmak veya gereksiz ameliyatlara girmeye çalışmak gibi davranışlar sergilerler.
Bir diğer türü Munchausen by Proxy'dir. Bu durumda kişi, başkalarını hasta gibi göstererek ilgi çekmeye çalışır.
genellikle kişinin çocukluk döneminde ilgisizlik veya duygusal ihmal yaşamasından kaynaklanabilir. Bu kişiler, ilgiyi hastalık üzerinden kazanmak isterler.
Partnerin geçmiş ilişkilerine karşı takıntı ve kıskançlık geliştirme durumu.
Bu kişiler, partnerinin geçmişte yaşadığı ilişkilerle ilgili sürekli bir endişe halinde olurlar, geçmişte yaşanmış olayları merak eder ve sorgularlar. Partnerlerinin önceki ilişkilerinde kendileriyle kıyaslama yaparak özgüven sorunları yaşayabilirler. Bu takıntı, partnerle olan ilişkide güven sorunlarına yol açarak günlük hayatı etkileyebilecek yoğun bir hale gelebilir.