Sözlük yazarları'nın çocukluk anılarını anlattığı başlıktır.
Daha küçükken belki 10 yaşında bile yokum babannem hem takip edemeyeceğinden hemde uykumu alayım diye kapıyı kilitler biraz uyu sonra dışarı çıkarsın derdi. Bende 2. Kat balkonundan ağaç yoluyla sokağa iner gezerdim :d rahmetli dedem beni çok aramadı zamanında.
Unutamadığım anılardan biriside kayısı ağacı budanırken canı yanıyordur ağacın diye ağlamıştım. Eskiden robot gibi duygusuz değil aşırı duygusalmışım. Hayat işte.
yazarların çocukluk anıları
Bu yaşıma kadar kavgadan kıyametten hep uzak durdum. Küfür nedir bilmem. Ettiğim en okkalı küfür direksiyonda çileden çıkardıkları zaman savurduğum “şerefsiz”dir. o da sahibi duymadığından sayılmaz :)
Ama akıllara zarar anım bu durumla tam bir tezat oluşturuyor.
12-13 yaşlarımdayken babamın görev yaptığı istanbul'un bir kenar mahallesinde oturuyorduk. ben mevcut şartlarda mümkün olduğunca düzgün yetiştirilmeye çalışılan bir memur ailesi çocuğu, sınıfın flaş öğrencisi falan modunda gayet sessiz sakin başarılı ama sıradan bir profil çiziyorum…
e çocuğuz tabii, bir de sokağa çıkıp oynuyoruz diğer çocuklarla kaynaşıyoruz falan. ama evdeki hesapla çarşı uyuşmuyor. semtin konjonktürü bambaşka. mahalledeki bitirimlerin arasında ben yavrum pek bir tatlış kaldım. hızla doğal süreç gerçekleşti ve bitirimlik dozajı en düşük olan birkaç veletin oluşturduğu ezikler camiasına dahil olup sokak hayatındaki yerimi netleştirdim (yerini bilmek önemli).
gel zaman git zaman epey bir süre geçti, mahallede yeni bir çocuk peydah oldu. bizlerden biraz daha kabaca. ama bitirim tayfa bile bu çocuğun yanında kedi yavrusu gibi kaldı. her türlü serserilik bunda oyun bozanlık bunda, en galiz küfürler bunda, dayak bunda, herkese sataşır ama kimse ağzını açamaz durumları söz konusu.
e haliyle bir gün kaçınılmaz son geldi, sıra bendeydi. inanın şu an ne yaptı ya da ne söyledide beni kurt adama çevirdi hiç ama hiç hatırlamıyorum. hatırladığım tek şey aniden geriye dönüp çocuğu altıma aldığım ve üstüne oturup küfürler eşliğinde yüzünü seri şekilde yumruklamaya başladığımdı. ve ne kadar süre devam etti bilmiyorum, Çocuk sinirden, şaşkınlıktan ve acıdan bas bas bağırarak ağlamaya başladı, Baktım çocuk salya sümük ve ağzı burnu kanıyor . bir anda kendime geldim ben ne yapıyorum diye. bu sefer şaşkınlık ve korku sırası bendeydi. bas bas bağırmaya başladım tutun şunu Kaçacağım Tutun şunu Kaçacağım diye :)). Bütün veletler donmuş halde seyrediyor olduğundan Pek bir faydaları olmadı. Hızla üstünden kalkıp arkama bakmadan kaçtım eve.
İlk birkaç gün sokağa çıkmaya çok korktum. neyse ki kavga Sonrası o çocuk bana bir daha ilişmedi, manyak bu ne yapacağı belli olmaz diye herhalde. diğer çocukların nazarında da baya bir rütbe kazandım. Ama bunun ekmeğini pek yiyemedim zira kısa bir süre sonra babamın tayini çıktı ve başka bir semtte taşındık.
bugün bile aklıma geldikçe hala ürperirim içimde nasıl bir manyak var diye. siz siz olun sessiz sakin insanlara pek fazla bulaşmayın, içinden ne çıkacağı belli olmuyor. :))
Ama akıllara zarar anım bu durumla tam bir tezat oluşturuyor.
12-13 yaşlarımdayken babamın görev yaptığı istanbul'un bir kenar mahallesinde oturuyorduk. ben mevcut şartlarda mümkün olduğunca düzgün yetiştirilmeye çalışılan bir memur ailesi çocuğu, sınıfın flaş öğrencisi falan modunda gayet sessiz sakin başarılı ama sıradan bir profil çiziyorum…
e çocuğuz tabii, bir de sokağa çıkıp oynuyoruz diğer çocuklarla kaynaşıyoruz falan. ama evdeki hesapla çarşı uyuşmuyor. semtin konjonktürü bambaşka. mahalledeki bitirimlerin arasında ben yavrum pek bir tatlış kaldım. hızla doğal süreç gerçekleşti ve bitirimlik dozajı en düşük olan birkaç veletin oluşturduğu ezikler camiasına dahil olup sokak hayatındaki yerimi netleştirdim (yerini bilmek önemli).
gel zaman git zaman epey bir süre geçti, mahallede yeni bir çocuk peydah oldu. bizlerden biraz daha kabaca. ama bitirim tayfa bile bu çocuğun yanında kedi yavrusu gibi kaldı. her türlü serserilik bunda oyun bozanlık bunda, en galiz küfürler bunda, dayak bunda, herkese sataşır ama kimse ağzını açamaz durumları söz konusu.
e haliyle bir gün kaçınılmaz son geldi, sıra bendeydi. inanın şu an ne yaptı ya da ne söyledide beni kurt adama çevirdi hiç ama hiç hatırlamıyorum. hatırladığım tek şey aniden geriye dönüp çocuğu altıma aldığım ve üstüne oturup küfürler eşliğinde yüzünü seri şekilde yumruklamaya başladığımdı. ve ne kadar süre devam etti bilmiyorum, Çocuk sinirden, şaşkınlıktan ve acıdan bas bas bağırarak ağlamaya başladı, Baktım çocuk salya sümük ve ağzı burnu kanıyor . bir anda kendime geldim ben ne yapıyorum diye. bu sefer şaşkınlık ve korku sırası bendeydi. bas bas bağırmaya başladım tutun şunu Kaçacağım Tutun şunu Kaçacağım diye :)). Bütün veletler donmuş halde seyrediyor olduğundan Pek bir faydaları olmadı. Hızla üstünden kalkıp arkama bakmadan kaçtım eve.
İlk birkaç gün sokağa çıkmaya çok korktum. neyse ki kavga Sonrası o çocuk bana bir daha ilişmedi, manyak bu ne yapacağı belli olmaz diye herhalde. diğer çocukların nazarında da baya bir rütbe kazandım. Ama bunun ekmeğini pek yiyemedim zira kısa bir süre sonra babamın tayini çıktı ve başka bir semtte taşındık.
bugün bile aklıma geldikçe hala ürperirim içimde nasıl bir manyak var diye. siz siz olun sessiz sakin insanlara pek fazla bulaşmayın, içinden ne çıkacağı belli olmuyor. :))
Belki inanmayacaksınız ama zamanında 25, 50 kuruða öğrenci dürüm yaptırırdık. Evet o zamanlar çiğköfte fiyatları bu şekildi.
Eskişehir'de yaşayanlar yada aşina olanlar bilir, ilin seyitgazi ilçesinde Battalgazi türbesi vardır. Çocukken, aile büyüklerinin seyitgazili olmasından dolayı bu türbeyi sık sık ziyaret eder, Temsili olan mezarının 8 metre oluşundan dolayı hayrete düşer, bu nasıl olur da bu kadar uzun bir insan olur deyip kendi bedenimizi bir incelerdik.Türbenin içinde duvarda at dişi izleri vs vardır. Şimdi hatırlamadığım başka yatırlar da vardı. Mezar taşlarına başka taşlar yapıştırılarak dilekler dilenirdi, nasıl yapışıyor bu buraya hayret diyip bilimi yine yok sayardık. Tabi çocuk aklı ne anlarım ben türbeden vs. Gayri ihtiyari bu ziyaretlerin bir aile büyüğü kabrine gidildiğini var sayarak anneme sormuştum bir seferinde, “Anne battalgazi bizim neyimiz oluyor?”. Annem tabi işi bozuntuya vermemiş “akrabamız kızım” diye cevap vermiştir. Yahu niye aydınlatmadın beni? 8 metre akraba oluyorsa ben niye boyum bu kadar kısa diye ben de sorgulamamışım. Hayret valla. Bu da böyle bir anımdır sözlük
Bende çocukken galiba beykozda bir türbeyi ziyarete gitmiştim rahmetli dedem bende ölüp böyle yatacağım dediğinde hüngür hüngür saatlerce ağlamıştım :d türbenin ismini bu akşam hatırlarsam hafta sonu yine giderim belki.
Ne biçim çocukluk travmalarımız var 😅😅
Ben böyle yerlere bilerek gitmiyorum en yakın akrabalarımın mezarına bile gitmem
Çok bayık yerler oluyor
Biz çocukken çok giderdik, ömrüm Kabir ziyaretleri ile geçti. Bursa da gitmediğim yatır yoktur herhalde. Ne mantıkla gidiyormuşum ben de bilmiyorum
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?