Nickimin hikayesini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Ekşi'ye kayıt olmak istediğimde elbette ki marla nicki alınmıştı. Marla bu platforma kısmetmiş. Ekşi nickimden de oldukça memnunum aslında. Farklı bir seçim oldu.
sanırım bir ara yazmıştım bu başlığa, ama çok baştan savma bir satır bir şeydi. İçime sinmeyip hemen silmiştim, daha sonra boş bir vakitte geniş geniş yazarım diye. İşte hikayesi:
uzun zaman önce, yahoo geocities'te kendime frontpage ile bir alan oluşturmuştum. orada mizahi bir dille gezi izlenimlerimi yazıyordum. kendimce en beğendiğim bir kaçını hürriyet'e göndermiştim ve biri o zamanlar hürriyetin sanal eki olan serdar turgut'un yönettiği agora'nın sayfalarında yayınlanmıştı. e tabii like'lar, favoriler, yorumlar havada uçuşmuyor daha. Kimler okudu, kaç kişilerdi, hangileri beğendi hangileri sevmedi gibi soruların cevapları ortada kalıyordu.
özetle karşılıklı etkileşim olmadığından, soyadı kanunundan önceki aile lakabımızı takma ad olarak kullanıyordum. Ama ne zaman ki bu sosyal medya illeti hayatımıza musallat olmaya başladı, bende de iflah olmaz bir anonimlik dürtüsü baş gösterdi (neyi saklayacaksam).
Hangi mecraydı hatırlamıyorum, yine bir gün hesap açma girişiminde bulunurken, ekranda takma ad kısmına geldiğimde, hesap sahibi olarak düzgün bir takma ad bulmalıyım diye kara kara düşünmeye başladım, amma ve lakin bir yere varamadım. tam içimden yaratıcılığıma saydırmaya başlayacaktım ki -hatta biraz başlamış bile olabilirim- birden bir aydınlanma yaşadım, zaten daha aramaya başlarken bulmuştum onu.
her ne kadar alt anlam olarak, gizli ajandası olan sinsi bir kişilik çağrışımı yapsa da, siz dümdüz ilk anlamını alın lütfen. zira düzgün çocuğumdur.
Kirilgan nahif gorunmeme ragmen tahmin bile edemeyeceginiz seylere dayanabilirim basa cikabilirim halledebilirim. Asla kufur etmeyecek kadar kibarim ama kufur etmekten daha cok caninizi acitacak seyleri sakin bir tavirla kibar bir ifadeyle dile getirebilirim.
Bi dönem yapmış olduğumuz iş. Gazete kağıtları yada internet haber siteleri değil de hep büyük bir palyaçonun ponpon burnuna benzettiğim kırmızı renkli mikrofon aracılık etmişti, işime…
Sitemkâr Sözcüğünün kendisi dilimize Farsça'dan geçmiş olmakla beraber TDK sözlüğüne göre anlamı; Bir kimseye, yaptığı bir hareketin veya söylediği sözün üzüntü, alınganlık, kırgınlık vb. duygular uyandırdığını öfkelenmeden belirten kimse, sitem eden anlamı denk geliyor.
Kendime Nick olarak Bu Adı Uygun gördüm ve öyle kayıt oldum sözlüğe.
Siyasal bilimlere merak salmış bu bölümü okumak istemiştim o dönemler ama sadece Türkiye siyaseti değil özellikle abd siyasetini de deli gibi kasıyordum. Siyasetçi olmayı kafaya koymuştum hatta çünkü reelde hitabetim ve analitik zekam yüksek. Üstüne manipülasyon konusunda da başarılı olduğumu farkedince neden olmasın dedim, faşist kısmı ise biraz ironi, siyasete objektif gözle bakmazsan, taraflı olursan aslında faşist tutumlara sahip olmaya başlarsın. Size bir gerçeği söyleyeyim bu bölümü okumadım ama, sonrasında fikirlerim değişti, önce polislik düşündüm çünkü bir şekilde o üniformanın verdiği gücün tadına bakmak istedim ve kazandım da mülakatları, 6-8 aylık bir pmyo eğitiminden sonra okulu bırakma kararı aldım. Çünkü kafamdaki polisliğin bu olmadığını farkettim. Tekrar sınava hazırlandım bu arada bir yandan da yazılım konusunda kendimi geliştiriyordum, yine kendimde çelişip bir çılgınlık yaptım ve bu sefer iktisat tutturup girdim, açıktan da yönetim bilişim sistemleri okuyordum. iki üniversiteden de hiçte fena sayılmayacak atılım,girişim,proje,seminer katkıları ve ortalama üstü bir diplomayla bitirdim. Polislik için çok fazla torpilim vardı, kesinlikle övünmüyorum ve iyi bir şey gibi söylemiyorum ama tüm sülale seferber olmuştu atanma konusunu bile planlamışlardı ağır torpilli bir kariyerim olacaktı eğer polis olsaydım. İyi ki olmamışım, muhtemelen mesleğimin ilk yılında kafamı dağıtırdım. sonra haberlerde 10 saniye polis memurunun intiharı diye anılırdık falan efgdsdf
o zamanlar semtimiz biraz daha akrabaların çoğunluk olduğu bir yerdi, zaten daral gelen bir bölgeydi. inancımın getirisi olarak bazı ibadetlerimi yerine getiriyorum evde, karşı komşumuz da akrabamız. evimizi izlemeyi çok sever sünepe. akşamına bakkala giderken yolda karşılaştık, "sen sabah evde ne yapıyordun öyle?" diye sordu. "sanane?" dedim, "sen gavursun, günahkarsın." demez mi... sonrasında "aboo gavur muymuş bu, günah günah yanacak." olarak söylentiler çıktı. nickimin hikayesi budur.