Bilginin tanımına gidelim, Platon bilgiye gerekçelendirilmiş doğru inanç der. doğru olması, dış dünya ile tekabülü olmasından, gerekçeleri olması ise, direkt inanılan saçma şeylerden ayırt edilme gerekliliğinden dolayıdır. İnanç olması şaşırtabilir, inanç denilmesi gerekir ki, sürekli gerekçeleri ve doğruluğu test edilebilsin. Yanlış bilgi diye bir şey, esasında inanç olarak yanlışa tekabül ettiği içindir. Bilginin içinde inanç faktörü olmasa, yanlış bilgi de olmazdı, bizler direkt vahiy gibi asla doğruluğu tartışılamayan bilgiler edinirdik.
Descartes'e göre açık ve seçik olarak bilebildiğimiz bilgilerin başında diş ağrısı gibi, anında hissettiğimiz şeyler gelir. Onun bilgisi her ne kadar bize çok gerçek gelse de, paylaşmakta sıkıntı çekeriz. Doğruluğu hiç şüphe götürmeyen bilgiler yok mudur? matematik gibi alanlarda vardır ancak onlar da, postulat denilen, neyin ne olduğu başta konsensus sağlanmış şeylerdir. iki ile ikinin toplamının dört olması, aslında öncesinde, matematik kurallarının kabul edilmesiyle, zorunlu olarak çıkan sonuçtur. Mantığın değişmez ilkeleri belki şüphe edilmeyen bilgi olarak görülebilir. Descartes'e göre hiç kimsenin asla şüphe edemeyeceği tek bilgi, şüphe ettiğimiz gerçeğidir. Şüphe ettiğimizden şüphe edemeyiz der. Bu nedenle de, bizi kandırmaya çalışan bir cin olsa bile, ben dediğimiz, şüphe içinde kıvranan özne, gerçektir. Buradan yola çıkarak sarsılmaz bilgi üzerine inşa eder de eder, en son Tanrı'ya ulaşır.
Kant'ın da dediği gibi, bizler dış alemi asla bilemeyiz, kendi algılarımız bize ne söylüyorsa, oradan yola çıkarak bazı sonuçlara varır, onlar üzerinden değerlendirmeler yaparız. Elimize aldığımız bardağın, özünde ne var bilmek çok zor. Bilgilerimizde her zaman inanç faktörü olmak zorundadır.
inanmak ve bilmek
karıştırılan iki kavramdır. bu iki kavram üzerinde düşünürsek derin felsefi çıkarımlar yapabilecek olsak da ben kelimeyi eklerine ve köklerine ayırarak anlatmayı seviyorum.
inanmak adı üstünde inan kökünden geliyor. buna sadece inanıyorsun.
bilmek ise bil kökünden kökünden geliyor. bunu biliyorsun.
inanmak kanıt gerektirmez. bu sebeple herkes inanabilir. bunu ister inanç anlamında düşünün isterseniz gelecekte yapmak istedikleriniz hakkında. ancak elinizde sadece inancınız olur. kanıtınız yoktur. zaten kanıt olan bir şeye inanılmaz.
gelelim bilmek kısmına. ne dedik? bil kökünden geliyor. bildiğiniz bir şeye inanmak kadar saçma bir şey yoktur. örneğin bir aldatma vakasına şahit oldunuz. buna inanmazsınız, bunu bilirsiniz. aldatma vakasına inanıyorum demezsiniz.
peki bu kadar konuştum, ne anlatıyorum?
hani insanlar inançlarını/inançsızlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar ya, işte bu beyhude çabadır. tanrının varlığı problemi inanç özelinde de bilim özelinde tartışılabilir ancak şunu unutmayalım ki tanrı varlığı veya yokluğu kanıtlanırsa artık inanmazsınız bunu bilirsiniz.
ikinci örnek de evrimden gelsin. evrim bilimsel bir gerçektir. bilim insanları evrime inanmaz. bu sebeple haklıdırlar. evrime inanıyorum demez, evrimi biliyorum der hepsi. çünkü bu gözlemlenebilen ve yer yer matematiksel olarak ispatlanan bir doğa kanunudur.
sonuç olarak iki kavramı birbirine karıştırmaya çok meyilliyiz insanoğlu olarak. bu sebeple ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
inanmak adı üstünde inan kökünden geliyor. buna sadece inanıyorsun.
bilmek ise bil kökünden kökünden geliyor. bunu biliyorsun.
inanmak kanıt gerektirmez. bu sebeple herkes inanabilir. bunu ister inanç anlamında düşünün isterseniz gelecekte yapmak istedikleriniz hakkında. ancak elinizde sadece inancınız olur. kanıtınız yoktur. zaten kanıt olan bir şeye inanılmaz.
gelelim bilmek kısmına. ne dedik? bil kökünden geliyor. bildiğiniz bir şeye inanmak kadar saçma bir şey yoktur. örneğin bir aldatma vakasına şahit oldunuz. buna inanmazsınız, bunu bilirsiniz. aldatma vakasına inanıyorum demezsiniz.
peki bu kadar konuştum, ne anlatıyorum?
hani insanlar inançlarını/inançsızlıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar ya, işte bu beyhude çabadır. tanrının varlığı problemi inanç özelinde de bilim özelinde tartışılabilir ancak şunu unutmayalım ki tanrı varlığı veya yokluğu kanıtlanırsa artık inanmazsınız bunu bilirsiniz.
ikinci örnek de evrimden gelsin. evrim bilimsel bir gerçektir. bilim insanları evrime inanmaz. bu sebeple haklıdırlar. evrime inanıyorum demez, evrimi biliyorum der hepsi. çünkü bu gözlemlenebilen ve yer yer matematiksel olarak ispatlanan bir doğa kanunudur.
sonuç olarak iki kavramı birbirine karıştırmaya çok meyilliyiz insanoğlu olarak. bu sebeple ayrımı iyi yapmak gerekiyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
Genelde inanan filozoflar bu ikilemden, Tanrı iyilikle bütün olduğu için, iyilik dışında bir şey emretmez der geçerler.
inanç elde edilen bir şey değil bana göre. aslında var olan ve var olacak bir şeyken bilmek eylem gerektiriyor. onu elde etmemiz gerekiyor. bariz fark burada ortaya çıkıyor.
İyilik ve kötülük hakkında binlerce örnek de bulunabilir bu tarz. Tanrının İyilik anlayışına gelince insanlara özgür irade bırakmıştır bu konuda iyiliği seçmek ve kötülüğü seçmek konusunda. Peki o noktada özgür iradenin sonuçlarını düşünürsek iyilik-kötülük varsayımında nasıl sorgulanacağız
@succulent bir insanı anlamak için, onun ayakkabılarını giymen gerekir derler. Tanrı hepimizin biricik bakış açısıyla, başımıza gelenler de dahil her şeyi bileceği için, öyle bir yargılanma olursa, bir sorun olmadan, adaletli bir şekilde olur diye düşünüyorum. Yoksa zaten dert edecek bir şey de yok.
Ve sonra tüm bu bilinen içinde sorgulanmak. Cennete yada cehenneme gitmek.
@siyah anka tabi benim burada inanç diye tabir ettiğim şey, çok derinlerde olan bir durum, şimdilerde gördüğümüz kör inanç bambaşka konu, uzak durulması lazım.
@succulent öyle deme zaman çabuk geçiyor