zamanına bağlı. evet bazen ölsem de kurtulsam falan diyoruz ama şu an öleceğimi bilsem korkarım mesela. çünkü yapmak istediğim tonla şey var. daha 24 yaşındayım. hayatın çok başındayım.
ama mesela yine şu an çok acı verici bir hastalığa sahip olsam ve yakında öleceksin deseler bu bir kurtuluş gibi gelir, mutlu olurum diye düşünüyorum. tabii o an ne tepki verileceği belli olmaz.
öleceğini bilmek rahatlatır mı korkutur mu
Rahatlatır. Güvende hissettirir. İnsanın içini huzurla doldurur.
Olaya nasıl yaklaşıldığına göre değişir. Örneğin ölümün varlığıyla, hayatın daha da bir anlamlı, değerli ve biricik olması ve bundan dolayı da ona daha ciddi yaklaşılması gerektiği düşünülebilir. Örneğin heidegger, insanların çoğunun sürekli olarak aynı şeyleri tekrarlayan, şimdilerin toplamından ibaret olan "hergünkülük" kavramı içerisinde debelenen canlılar olduğunu ancak ölüm denen şey sayesinde yaşamlarımızın daha değerli ve az sıkıcı olduğunu, tekrar yaşanamayacak olmasının esas onu değerli kıldığını söyler. Ona göre metafiziğin bizlere sunduğu en kötü haberin, ölümden sonra yaşamın olacağıdır. Bu haber yüzünden, yaşamı olumsuzlayan ve esas sonsuz olana, yani belli bile olmayan sonraki yaşamın düşleriyle, şu anların heba edildiğini düşünür.
Nietzsche'de bu son söylem daha da derinleşir ve sokrates'ten bu yana yaşamı olumsuzlayan ne kadar düşünce varsa hepsine saldırıda bulunulur.
Öte yandan bir nihilist bakış açısıyla, ölümün varlığı ve sonrasında sonsuz bir yaşamın olmadığı düşüncesi, bir anlamın da olmayacağını, anlam denilen şeyin belli bir anda ortaya çıkıp sonra kaybolan bir yapıda olmaması gerektiğini düşünürler. Anlamın sürekliliği için, hiç kaybolmayan, yüksek bir referans noktası gerekir. Genelde bu da Tanrı olur. Yapıp edilen her şeyin Tanrı tarafından bilinmesi, onun asla kaybolmayan bir yerde tutuluyor oluşu, anlamın da kendisini açığa çıkarır niteliktedir ancak böyle bir şeyin olmaması, anlamın da olmayacağı, ve ne yapılırsa yapılsın, bir şey ifade etmeyeceğini söyler. Bir kızılderili atasözü vardır, Bu Dünya'dan gerçekten gitmeniz için ölmeniz değil, sizin isminizi hatırlayan son kişinin de ölmesi gerekir diye. Bu anlam referansını da böyle düşünebiliriz.
Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık der voltaire.
Her şeyden öte, ölümün bilgisi çok keskin ve acı bir bilgidir, çok azımız bunu idrak noktasında anlayabiliriz ki, o anlayanlar da kendilerini zorlayanlardır ve kısa bir süreliğine dehşete düşerek bunu algılarlar. Sonrasında beyin, kendisini korumak adına tekrar "benim başıma gelmez" ," daha çoook var", "ben niye öleyim bu ölsün" tarzı söylemlerle yatıştırır kişiyi. Her ne kadar ölümü biliyoruz gibi görünse de, idrak etmedikten sonra, o bilginin de bir anlamı yok, kısaca şu an hepimiz öleceğimizin idrakinden uzak ancak sanki öyle bir durumdaymış gibi söz ediyoruz ölümden. Gerçekten böylesine bir bilginin idrakiyle dolsaydım, burada kimlerin okuyacağını bilmediğim, okuyup okumayacaklarını bile bilmeden, bunları yazarak vakit kaybeder miydim acaba?
Nietzsche'de bu son söylem daha da derinleşir ve sokrates'ten bu yana yaşamı olumsuzlayan ne kadar düşünce varsa hepsine saldırıda bulunulur.
Öte yandan bir nihilist bakış açısıyla, ölümün varlığı ve sonrasında sonsuz bir yaşamın olmadığı düşüncesi, bir anlamın da olmayacağını, anlam denilen şeyin belli bir anda ortaya çıkıp sonra kaybolan bir yapıda olmaması gerektiğini düşünürler. Anlamın sürekliliği için, hiç kaybolmayan, yüksek bir referans noktası gerekir. Genelde bu da Tanrı olur. Yapıp edilen her şeyin Tanrı tarafından bilinmesi, onun asla kaybolmayan bir yerde tutuluyor oluşu, anlamın da kendisini açığa çıkarır niteliktedir ancak böyle bir şeyin olmaması, anlamın da olmayacağı, ve ne yapılırsa yapılsın, bir şey ifade etmeyeceğini söyler. Bir kızılderili atasözü vardır, Bu Dünya'dan gerçekten gitmeniz için ölmeniz değil, sizin isminizi hatırlayan son kişinin de ölmesi gerekir diye. Bu anlam referansını da böyle düşünebiliriz.
Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık der voltaire.
Her şeyden öte, ölümün bilgisi çok keskin ve acı bir bilgidir, çok azımız bunu idrak noktasında anlayabiliriz ki, o anlayanlar da kendilerini zorlayanlardır ve kısa bir süreliğine dehşete düşerek bunu algılarlar. Sonrasında beyin, kendisini korumak adına tekrar "benim başıma gelmez" ," daha çoook var", "ben niye öleyim bu ölsün" tarzı söylemlerle yatıştırır kişiyi. Her ne kadar ölümü biliyoruz gibi görünse de, idrak etmedikten sonra, o bilginin de bir anlamı yok, kısaca şu an hepimiz öleceğimizin idrakinden uzak ancak sanki öyle bir durumdaymış gibi söz ediyoruz ölümden. Gerçekten böylesine bir bilginin idrakiyle dolsaydım, burada kimlerin okuyacağını bilmediğim, okuyup okumayacaklarını bile bilmeden, bunları yazarak vakit kaybeder miydim acaba?
korkutur.
yarın öleceğimi bilsem yerimden kıpırdayamam, bilmesem de kıpırdamam arkadaşlar. ben üşengecim :d
yarın öleceğimi bilsem yerimden kıpırdayamam, bilmesem de kıpırdamam arkadaşlar. ben üşengecim :d
Çok şükür ölücez
Ölüm iyi ki var zira bu saçma hayatta sonsuzluk çekilmezdi.
Biliyorum inanmıyorsun daha doğrusu inanmamaya inanıyorsun dostum ama 'bu saçma hayat' sonsuzluğun gişehânesi bi mekan:) sahip olduğumuz meziyetler saçmalık için yaratılmış olsun, sence de saçma değil mi dostum? ;)
Hayır değil. Yaşamda Amaç yok, kendimiz yaratıyoruz.Çoğu Hayatın kendi başına saçma olduğunu kabullenemiyor, mutlaka bir amaç olmalı diyor ama yok, kendin koyuyorsun amacını.
Sonsuzluk diyorsun ama o iş sakat be hocam. Nietzschenin de dediği gibi "zenginler fakirlere tanrıdan başka bir şey bırakmadı. "
Sonsuzluk diyorsun ama o iş sakat be hocam. Nietzschenin de dediği gibi "zenginler fakirlere tanrıdan başka bir şey bırakmadı. "
Ayrıca Sonsuzluğu hak edecek ne yapıyorsun, ibadet etmekle oluyor mu, sence esas bu saçma değil mi?
Tapınmakla sonsuz hayat bahşediliyorsa "tanrı" seni sevmiyor demektir.
Tapınmakla sonsuz hayat bahşediliyorsa "tanrı" seni sevmiyor demektir.
Sondan başlayalım dostum; sonsuzluk, yaratılmışların tarafından hak edilecek değil yaratıcı tarafından bahşedilecek bir mefhum. İfadenle “tanrı” bize göre 'Allah' (çünkü kur'an'da kendisini öyle tanıtıyor) ibadeti kullarının maddi ve manevi nizamı için istiyor. Dostum sakın yanlış anlama derdim ahkam kesmek değil bilakis inancına saygı duyuyorum. Maksadım usulünce fikir teatisi ve tartışmak(fikir tartısı). Neyse konumuza dönersek, 'hayatta amaç yok, kendimiz yaratıyoruz' demişsin. Yaratma gibi ağır bir yüklemi, yaradılan gibi aciz bir özneye atfetmek de mesela mantığa ters gibi. Zira böyle bir meziyete sahip olsaydık mesela sen dostum bu saçmalığa gelmemeyi, bu saçmalığı seçmemeli tercih edebilirdin. Ama ne bizde böyle bir meziyet var ne de acizliğimiz hiçliğimizin vesikasıdır. Biz yaratılmışlar, kıymetimizi Yaradanın bizi muhatap alıp yaratmasından alıyoruz. Burada espiri Yaradanın 'tanınmak' istemesinde yatıyor. Sen kitap yazarsın okunsun diye. Ben resim yaparım beğenilsin diye. Bir başkası da başka bir hünerini ortaya koyar. Yaratıcı da sonsuz kudretinin kullarınca (alternatifimiz yok çünkü) hayretle temaşa edilmesi için, yani dostum, bizim anlayacağımız tarzda sistemi böyle yaratmış. İbatede bağladığın 'Tanrı seni sevmiyor' çıkarımı da mantığıma ters ama bu konuya en kısa zamanda izah getirmeye çalışıcam dostum. Çünkü işteyim şuan. Müsadenle seni takibe alıyorum dostum :)
Açıklama için teşekkürler fakat mantıklı gelmedi. Tanrının tanınmak istemesi rasyonel gelmiyor. Sonsuz kudret sahibi bir varlık neden tanınmakla kafayı bozsun. Ayrıca kur'anı eleştirel dille okursan insan yazımı olduğu çok açık.zaman zaman şiirsel dil kullanması, biz diye hitap etmesi, bazen yarattığı kullarına hakaret etmesi bunun apaçık göstergesi.
Kur'an tıpkı İncil ve Tevrat gibi yazıldığı dönemin izlerini taşır, nesnel koşullara göre değerlendirilmesi gerekir. İnancınızı değiştirmeye çalışmıyorum herkes istediğine inansın ama benim görüşüm bu şekilde.
Din benden çok şey çaldı, sorgulayınca kendimi kandırılmış hissettim ve öfkeyle dolmuştu içim. Bazıları için din iyi gelebilir ona sözüm yok, din sayesinde mutlu olan çoğunluk var, bu kadar zalim bir dünyada sevinmek haklarıdır sonuçta.
Ölümü kabullenirsen rahatlatır ölüm hakikatini görmezden gelirsen ızdırap olur
Hiç ölümden korkan birisi olmadım. Gelirse kucaklarım ne olacak ya.
Ölümden korkuyorum.
Çünkü ölüm yaşamdan da daha anlamsız.
Keyif alabileceğin her şeyi kaybediyorsun.
Ama korkunun ecele faydası yok.
Çünkü ölüm yaşamdan da daha anlamsız.
Keyif alabileceğin her şeyi kaybediyorsun.
Ama korkunun ecele faydası yok.
Korkarak yaşanılmaz hayat cesaret gerektir ölüm bir son değil yeni bir baslangıçtür
bir noktada oblomovluğa girer bu. sonunu bildiğin yolda yürümeme isteği, bilinçli bir isteksizlik, atalet. tabiri caizse yaşarken ölmek..
Çok şükür ki ölüm var ve bu hikayenin bir anlamı var
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?