tekeline aldığı perva sözlük'ün önündeki bütün kolpalar ve kumpaslarla tek başına savaşan, polisin bile giremediği ücra mahallelerde tek tabanca gezen, hayatını tek devlet tek millet ilkesi üzerine kurmuş, teke tek dövüşte cüretkar, tek kaşlı yazar.
hercule poirot
1. nesil Moderatör - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Moderatör
- toplam entry 321
- takipçi 10
- puan 27923
Allah'ın bir lütfudur. nice şarkıcıyı sanatçı mertebesine ulaştırmıştır. aramızdan ayrılınca pop müzik yeri asla dolmayacak korkunç bir kayıp yaşayacaktır.
çağa ayak uydursun diye "süt hakkı" Olarak modernize edilmiş efsanevi gelenek.
islamiyeti, çağrı filmini en az yetmiş sekiz kere izleyip hatmedecek kadar benimsemiş dini bütün biri olmama rağmen bana dahi ara sıra tanrı'nın varlığını sorgulatan ele avuca sığmaz gayret.
zira zaman/mekan ayrımı gözetmeksizin her koşulda ve her ortamda rahatlıkla balgam atıp sümküren, burnunu geberesiye karıştıran, çükünün yerini zırt pırt kah sağdan sola, kah soldan sağa alan, kara kuru kıçı ağzındakini gölgede bırakacak nitelikte pis kokular savuran bir mahlukat maymundan değilse bile en olmadı eşşekten falan gelmiştir.
zira zaman/mekan ayrımı gözetmeksizin her koşulda ve her ortamda rahatlıkla balgam atıp sümküren, burnunu geberesiye karıştıran, çükünün yerini zırt pırt kah sağdan sola, kah soldan sağa alan, kara kuru kıçı ağzındakini gölgede bırakacak nitelikte pis kokular savuran bir mahlukat maymundan değilse bile en olmadı eşşekten falan gelmiştir.
ortamına göre eğlenceli sayılabilecek tesadüf. murat dalkılıç diye biri vardı iş yerinde. ellisini devirmiş, güler yüzlü, torun torba sahibi, mesafeli fakat kibar bir adam. herif eğlenceye sululuğa hiç gelememesine rağmen adından dolayı her gün defalarca "yeni albüm ne zaman abi? ufukta dizi veya film projesi var mı abi? son klibindeki hatun fenaymış, arkadaşı falan var mı abi?" gibi muzır sorulara maruz kalmaktan kurtulamıyordu. Allah var, kimseyi rencide edecek bir şey de söylemiyordu.
bir gün biraz da buna güvenerek kendisine sigara uzatıp:
-sahi abi eheh, bu tiple merve boluğur'u tavlamayı nasıl başardın dedim.
+poirot, s*kerim belanı yavşak dedi.
bir gün biraz da buna güvenerek kendisine sigara uzatıp:
-sahi abi eheh, bu tiple merve boluğur'u tavlamayı nasıl başardın dedim.
+poirot, s*kerim belanı yavşak dedi.
kasım bana en sevmediğim mevsim olan kışı çağrıstırdığı için ekimi hep sonbaharın son demleri gibi düşünmüşümdür. velhasıl yine amansız bir güz bitimi ile karşı karşıyayım. ah ekim, hüzünlü ekim, üzümlü kekim...
mükemmel sesiyle can verdiği nefis şarkılara muazzam klipler çeken müthiş bir adam.
yanına eklendiği sözcüğün nitel değerini magma seviyesine indiren iğrenç bir sıfat.
-özel hastane,
-özel okul,
-özel sektör vs
kendi ayaklarımızın üzerinde dimdik, sıhhatle ayakta kalma savaşını eğitimde ve sağlıkta özelleşmeye gidildiği gün hükmen kaybettik biz. öyle ki artık kursağımızdan geçen bir lokma hatrına kendimizi şanslı saymaya, hele karnımız da doyuyorsa hayatı dolu dolu yaşadığımıza inanmaya başladık.
aziz nesin'in bu millet için yaptığı aptal tespitindeki oranı yükseltmekten başka yediğimiz bir bok yok malesef.
-özel hastane,
-özel okul,
-özel sektör vs
kendi ayaklarımızın üzerinde dimdik, sıhhatle ayakta kalma savaşını eğitimde ve sağlıkta özelleşmeye gidildiği gün hükmen kaybettik biz. öyle ki artık kursağımızdan geçen bir lokma hatrına kendimizi şanslı saymaya, hele karnımız da doyuyorsa hayatı dolu dolu yaşadığımıza inanmaya başladık.
aziz nesin'in bu millet için yaptığı aptal tespitindeki oranı yükseltmekten başka yediğimiz bir bok yok malesef.
Eğer bir ülkenin eğitim ve sağlık sistemi özelleştiyse durum vahim demektir.
-biliyor musun ferzende, sabah arabayla bi cafeye daldım. ön taraf hurdaya çıktı.
+boşver be güzelim, senden kıymetli mi?
-ama cafe sahibi şikayetçi olmamak için dünyanın parasını istiyor.
+veririz yani nedir ki, canın sağolsun.
-pırlanta yüzüğümü de kaybettim galiba. bütün gün aradım, bulamadım.
+yenisini alırız sevgilim, üzülme sen.
-yarın akşam annem geliyor. evi tadilattaymış. bir ay bizde kalacak.
+çok güzel bir haber. özlemiştim zaten.
-peki ama o buradayken nasıl rahat edeceğiz?
+öyleyse annen bu evde kalsın, biz de bir aylığına tatil köyüne gidelim.
-sahi mi?
+tabii. yazlığı da senin üstüne yapalım diyorum.
-oh ferzende, yatakta ne kadar da iyisin...
+boşver be güzelim, senden kıymetli mi?
-ama cafe sahibi şikayetçi olmamak için dünyanın parasını istiyor.
+veririz yani nedir ki, canın sağolsun.
-pırlanta yüzüğümü de kaybettim galiba. bütün gün aradım, bulamadım.
+yenisini alırız sevgilim, üzülme sen.
-yarın akşam annem geliyor. evi tadilattaymış. bir ay bizde kalacak.
+çok güzel bir haber. özlemiştim zaten.
-peki ama o buradayken nasıl rahat edeceğiz?
+öyleyse annen bu evde kalsın, biz de bir aylığına tatil köyüne gidelim.
-sahi mi?
+tabii. yazlığı da senin üstüne yapalım diyorum.
-oh ferzende, yatakta ne kadar da iyisin...
Sözleri aysel gürel ve sezen aksu'ya, müziği ise atilla özdemiroğlu'na ait yarım asırlık şahane bir şarkı.
Sezen Aksu farkı bir yana, tarkan yorumu da üst düzeydir.
Sezen Aksu farkı bir yana, tarkan yorumu da üst düzeydir.
-bu gece yanında uyusam olur mu?
+hayyı!
-pekiii bu gece dayına sarılıp uyumak ister misin?
+hmm, ebed!
t: deli.
+hayyı!
-pekiii bu gece dayına sarılıp uyumak ister misin?
+hmm, ebed!
t: deli.
şarkılarının, saç sakal stilinin ve giyim kuşamının pek revaçta olduğu dönemde bir arkadaşımla beraber başka bir okulda deneme sınavına girecektik. kendisi tepeden tırnağa ona benzemeye çalışan, tıpkı onun gibi cicili bicili kıyafetler giyen, o tarzda tıraşlar olan, bütün gün ismail yk parçaları dinleyen orijinal bir tipti. işin aslı, bu mücadelesinde oldukça başarılıydı. zira uzaktan bakınca yk'dan aşağı kalır hiçbir tarafı yoktu.
sınava birkaç dakika geç kalmıştık. sınıf kapısı kapalıydı. iki üç tık, akabinde içerdeydik. ansızın hoca dahil tüm kafalar çocuğa döndü. kızın teki kıkırdadı, ulan tam rezillik. ama hakları var, yk abisine harbiden benziyordu herif.
sağlı sollu nazarlara aldırış etmeyerek ilerlemeye başladık. birazdan kazasız belasız sıramıza oturup hadiseyi ufacık bir hasarla atlatacak ve ucuz yırtacaktık. derken göt kadar derslikte yeri göğü inlete inlete telefonu çaldı zırtonun. sonra ortalık karardı. ve hiçbir şey, bir daha asla eskisi gibi olmadı:
-mmm... var mı olan vücudu 90 60 90? hop!!!
sınava birkaç dakika geç kalmıştık. sınıf kapısı kapalıydı. iki üç tık, akabinde içerdeydik. ansızın hoca dahil tüm kafalar çocuğa döndü. kızın teki kıkırdadı, ulan tam rezillik. ama hakları var, yk abisine harbiden benziyordu herif.
sağlı sollu nazarlara aldırış etmeyerek ilerlemeye başladık. birazdan kazasız belasız sıramıza oturup hadiseyi ufacık bir hasarla atlatacak ve ucuz yırtacaktık. derken göt kadar derslikte yeri göğü inlete inlete telefonu çaldı zırtonun. sonra ortalık karardı. ve hiçbir şey, bir daha asla eskisi gibi olmadı:
-mmm... var mı olan vücudu 90 60 90? hop!!!
-çarşıya nasıl gitcez ki dayı?
+tabanvayla yiyenim.
nasıl heyecan yaptım, kalbim nasıl pır pır etti anlatamam. ordan burdan biraz duymuşluğum vardı ama tabanvayın ne olduğunu tam bilmiyordum. sonuçta otobüs değildi, minibüs hiç olamazdı. adı bile çok değişik, çok havalıydı. sevinçten yerimde duramıyordum.
güneşin bağrında, cehennem sıcağında yürümeye başladık. dilim damağıma yapıştı da bana mısın demedim. bir an evvel tabanvaya ulaşmak istiyordum. dayımın elini sıkı sıkı tutup adımlarımı hevesle hızlandırdım.
kaç saat yürüdük kimbilir. kan ter içinde kalmış, sıçana dönmüş, sırılsıklam olmuştum. nihayet çarşı dedikleri yere varmıştık. dayıma baktım:
-geldik mi?
+tabii ya!
-nasıl geldik peki?
+hehe, tabanvayla yiyenim...
mutlaka bir yerde bir şeyleri kaçırmış olmalıydım. kesin dalgınlığıma gelmiş, tabanvay denen zımbırtıya binmiştik de yorgunluktan falan hiç anlamamıştım. aksi durumda o çok sevdiğim, kafası gövdesinden iri, her daim beş parasız, asalak, küfürbaz, dişleri cumhuriyet altınından hallice sorumsuz dayım tarafından kandırılmış olacaktım ki bu ihtimal aklımın ucundan dahi geçmezdi.
-biz şimdi tabanvayla geldik öyle mi?
+elbette yiyenim.
-oley!!
yiyenimmiş. bok yiyenin uşağı...
t: hedefe yok pahasına en güvenilir yoldan varmayı sağlayan mucize.
+tabanvayla yiyenim.
nasıl heyecan yaptım, kalbim nasıl pır pır etti anlatamam. ordan burdan biraz duymuşluğum vardı ama tabanvayın ne olduğunu tam bilmiyordum. sonuçta otobüs değildi, minibüs hiç olamazdı. adı bile çok değişik, çok havalıydı. sevinçten yerimde duramıyordum.
güneşin bağrında, cehennem sıcağında yürümeye başladık. dilim damağıma yapıştı da bana mısın demedim. bir an evvel tabanvaya ulaşmak istiyordum. dayımın elini sıkı sıkı tutup adımlarımı hevesle hızlandırdım.
kaç saat yürüdük kimbilir. kan ter içinde kalmış, sıçana dönmüş, sırılsıklam olmuştum. nihayet çarşı dedikleri yere varmıştık. dayıma baktım:
-geldik mi?
+tabii ya!
-nasıl geldik peki?
+hehe, tabanvayla yiyenim...
mutlaka bir yerde bir şeyleri kaçırmış olmalıydım. kesin dalgınlığıma gelmiş, tabanvay denen zımbırtıya binmiştik de yorgunluktan falan hiç anlamamıştım. aksi durumda o çok sevdiğim, kafası gövdesinden iri, her daim beş parasız, asalak, küfürbaz, dişleri cumhuriyet altınından hallice sorumsuz dayım tarafından kandırılmış olacaktım ki bu ihtimal aklımın ucundan dahi geçmezdi.
-biz şimdi tabanvayla geldik öyle mi?
+elbette yiyenim.
-oley!!
yiyenimmiş. bok yiyenin uşağı...
t: hedefe yok pahasına en güvenilir yoldan varmayı sağlayan mucize.
-favori için teşekkür ederim.
+ne demek, hiç önemli değil.
-karanlık geceme bir güneş misali doğdunuz, sağolun.
+est efenim, rica ederim.
-inanın nicedir bu denli mutlu olmamıştım, ne desem bilemiyorum.
+lütfen, ortada o kadar abartılacak bir durum yok.
-bu ne inceliktir yarabbi...
+bilader alt tarafı tapirlerin seks hayatı hakkındaki bir entryini favoriledim. amma kafa şişirdin be!
-özür dilerim. ayağınıza taş değmesin, karmanız arşı alaya yükselsin işaallah.
+sittir, urspu çucuu!
+ne demek, hiç önemli değil.
-karanlık geceme bir güneş misali doğdunuz, sağolun.
+est efenim, rica ederim.
-inanın nicedir bu denli mutlu olmamıştım, ne desem bilemiyorum.
+lütfen, ortada o kadar abartılacak bir durum yok.
-bu ne inceliktir yarabbi...
+bilader alt tarafı tapirlerin seks hayatı hakkındaki bir entryini favoriledim. amma kafa şişirdin be!
-özür dilerim. ayağınıza taş değmesin, karmanız arşı alaya yükselsin işaallah.
+sittir, urspu çucuu!
insan olup olmadığına dair kendi içinde afili tereddütler taşıyıp varoluşsal şüpheler yaşayan kimseyi mutlak bir huzura erdirirken mutlaka refaha da boğacak, ekseriyetle karşılıklı memleket sormaca diyaloğu üzerinden şekil aldığı gözlenen ekstrem teselli cümlesi.
-nerelisin yiyen?
+antepliyim amca.
-olsun olsun, siz de insansınız.
+bak bu arkadaş da sinoplu.
-olsun, o da yarı insan sayılır.
+nasıl yani?
-sentor gibi düşün.
-nerelisin yiyen?
+antepliyim amca.
-olsun olsun, siz de insansınız.
+bak bu arkadaş da sinoplu.
-olsun, o da yarı insan sayılır.
+nasıl yani?
-sentor gibi düşün.
"huzur, sükunet istiyorum ben. rahatsız etmesinler diye bütün dünyayı bir kapiğe satarım. beni kıyamet kopmasıyla çaysız kalmam arasında seçim yapmak mecburiyetinde bıraksalar, dünya yıkılsa umrumda olmayacağını ve çayımdan asla vazgeçmeyeceğimi haykırırdım."
(bkz: yeraltından notlar)
t: yokluğu hayatı dramatikleştiren.
(bkz: yeraltından notlar)
t: yokluğu hayatı dramatikleştiren.
anasının paranoyasına kadar yolu olan karmaşık ve yoğun duygular bütünü.
akşam saatleri. biramızı yudumlayıp halısaha maçı izliyorduk. takımlardan birinde ta çocukluğumdan beri hiç ısınamadığım bir eleman vardı. ara sıra, çaktırmadan kendisini takip ediyordum. attığı her çalımdan, her isabetli pastan, açtığı her başarılı ortadan sonra umutla saha dışına bakıyordu. Hatta utanmasa ellerini gözlerine siper edecekti. birilerinin hayranlık dolu bakışları ile karşılaşmayı umduğu her halinden belliydi. Çocukluğumuzu hatırladım, hiç değişmemişti. can çıkmayınca huy da çıkmamıştı tabi.
ikili mücadele. biri buna faul yaptı. sonra gelip yanına çökerek özür dilemek isteyince bizimki bas bas direkt annesine küfretti. takım arkadaşları ve rakip oyuncular hep birden çocuğu sakinleştirmeye çalışıyordu fakat dinleyen kim. işin içine halayı, teyzeyi, bacıyı filan da dahil edince dört bir yandan tekme tokat yemeye başladı. aman allahım. milleti çileden çıkarmış. kavgayı ayırmaya çalışanların ne kadar gönülsüz olduğunu fark ettim. sempati yoksunluğu dedikleri bu olsa gerekti.
o akşam hiç unutamayacağı mükemmel bir dayağı afiyetle yedi benim eski arkadaş. dilediği de oldu. çünkü yumruklardan kaçmaya çabalarken herkes başını çevirmiş pür dikkat kendisine bakıyordu.
akşam saatleri. biramızı yudumlayıp halısaha maçı izliyorduk. takımlardan birinde ta çocukluğumdan beri hiç ısınamadığım bir eleman vardı. ara sıra, çaktırmadan kendisini takip ediyordum. attığı her çalımdan, her isabetli pastan, açtığı her başarılı ortadan sonra umutla saha dışına bakıyordu. Hatta utanmasa ellerini gözlerine siper edecekti. birilerinin hayranlık dolu bakışları ile karşılaşmayı umduğu her halinden belliydi. Çocukluğumuzu hatırladım, hiç değişmemişti. can çıkmayınca huy da çıkmamıştı tabi.
ikili mücadele. biri buna faul yaptı. sonra gelip yanına çökerek özür dilemek isteyince bizimki bas bas direkt annesine küfretti. takım arkadaşları ve rakip oyuncular hep birden çocuğu sakinleştirmeye çalışıyordu fakat dinleyen kim. işin içine halayı, teyzeyi, bacıyı filan da dahil edince dört bir yandan tekme tokat yemeye başladı. aman allahım. milleti çileden çıkarmış. kavgayı ayırmaya çalışanların ne kadar gönülsüz olduğunu fark ettim. sempati yoksunluğu dedikleri bu olsa gerekti.
o akşam hiç unutamayacağı mükemmel bir dayağı afiyetle yedi benim eski arkadaş. dilediği de oldu. çünkü yumruklardan kaçmaya çabalarken herkes başını çevirmiş pür dikkat kendisine bakıyordu.
aynalı tahir dizisinin ortalığı kasıp kavurduğu, aynasızların henüz geniş hatta sınırsız yetkilerle donatılmadığı ipe sapa gelmez sahipsiz ve tayyipsiz günlerden bahsedeceğim biraz. hey gidi...
yaz kış simsiyah bir ceketle dolanıyor, arkadaşlarım denize girerken kumsalda tespih sallayıp volta atarak kız kesiyorum. kimi yüzüme bir maymuna bakar gibi bakıyor. fındık fıstık atıp kaçanların sayısı az değil.
en sevdiğim şarkı kralı gelse. mahallenin tahir'i değilim belki.
ama kesinlikle bir memduh'u, şevket abisiyim.
her akşam aynı saatte uğradığım kıraathaneye yine tam vaktinde gelmiş, kaçak sigara siparişini mis gibi salatalık kokan hıyarağasına çoktan vermiştim. herifi beklerken mekanda havalı bir tur atayım dedim. masalara yaklaşıp okeye gömülü birkaç kafayı birbirine tokuşturarak azıcık eğlenmekti amacım.
bakışlarını arsızca üstümde gezdiren iki üç gudubeti bıyık altından sinsi sinsi sırıtırken yakaladım. gülmekten çok orgazm oluyor gibiydiler.
elim sırtımdaki mınçıkaya gitti hemen. saçlarımın arasına sakladığım bir de jilet vardı. savaşa hazırdım.
o sırada torbacı, pardon işletme sahibi geri döndü. bir yandan telefon konuşması yapıyor, diğer taraftan hunharca burnunu karıştırıyordu.
sigara paketini cebime attım. sinirim geçmişti. olay çıkarmayacaktım ve büyüklük bende kalacaktı. bir külhanbeyi için doğrusu oldukça merhametliydim.
tam dışarı çıkacakken yakışıklı olduğu kadar cakalı da olan adımlarımla övünmekle meşguldüm. açık kalmış fermuarımdan sarkan şortun açık yeşil renkteki ipini o an fark ettim. pantolonun gözlerimi kamaştıran kapkara parlaklığının üzerinde tıpkı sümük gibi gezinen tanrının cezası o ipi.
aynada siluetime rastladım. tıpkı şebek oğlanlarına benziyordum. allahım! ip ne kadar uzundu öyle.
sonra lise bitti. porno delisi olup çıkmıştım.
yaz kış simsiyah bir ceketle dolanıyor, arkadaşlarım denize girerken kumsalda tespih sallayıp volta atarak kız kesiyorum. kimi yüzüme bir maymuna bakar gibi bakıyor. fındık fıstık atıp kaçanların sayısı az değil.
en sevdiğim şarkı kralı gelse. mahallenin tahir'i değilim belki.
ama kesinlikle bir memduh'u, şevket abisiyim.
her akşam aynı saatte uğradığım kıraathaneye yine tam vaktinde gelmiş, kaçak sigara siparişini mis gibi salatalık kokan hıyarağasına çoktan vermiştim. herifi beklerken mekanda havalı bir tur atayım dedim. masalara yaklaşıp okeye gömülü birkaç kafayı birbirine tokuşturarak azıcık eğlenmekti amacım.
bakışlarını arsızca üstümde gezdiren iki üç gudubeti bıyık altından sinsi sinsi sırıtırken yakaladım. gülmekten çok orgazm oluyor gibiydiler.
elim sırtımdaki mınçıkaya gitti hemen. saçlarımın arasına sakladığım bir de jilet vardı. savaşa hazırdım.
o sırada torbacı, pardon işletme sahibi geri döndü. bir yandan telefon konuşması yapıyor, diğer taraftan hunharca burnunu karıştırıyordu.
sigara paketini cebime attım. sinirim geçmişti. olay çıkarmayacaktım ve büyüklük bende kalacaktı. bir külhanbeyi için doğrusu oldukça merhametliydim.
tam dışarı çıkacakken yakışıklı olduğu kadar cakalı da olan adımlarımla övünmekle meşguldüm. açık kalmış fermuarımdan sarkan şortun açık yeşil renkteki ipini o an fark ettim. pantolonun gözlerimi kamaştıran kapkara parlaklığının üzerinde tıpkı sümük gibi gezinen tanrının cezası o ipi.
aynada siluetime rastladım. tıpkı şebek oğlanlarına benziyordum. allahım! ip ne kadar uzundu öyle.
sonra lise bitti. porno delisi olup çıkmıştım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?