0 (yazıyla sıfır). 2017 senesinde Instagram dahil bütün safralarımdan kurtulmuştum. WhatsApp'ı da şu zorunlu onay güncellemesi geldiğinde kapatmıştım. Uzun süre kullanmadım ama olmuyor işte, Oradan gönderilen önemli bazı şeyleri kaçırdığımı Fark edince (maddi sonuçları oldu) mecburen yeniden yükledim. Dört aydan fazla Kullanmadığım için hesabımı kapatmışlar. tekrar açtım. Özetle her şeyden kurtuldum şu WhatsApp illetinden kurtulamadım.
böyle spin off'a can kurban. önce breaking bad sonrasında beter call soul'u bitirip en son el camino'yla cilasını attım. çok keyif aldım. beter call soul'un benim için breaking bad'dan 1 adım önde olduğunu söyleyebilirim.
portakal suyu, premium yemek ve sadece etrafındaki üç beş zenginle kullanacağın butik ön tuvalet. arkadaki fakirler orta ve en arkadaki tuvaletleri kullanır. bu tuvaletlerde yolcu hacmi nedeniyle sıkça sıra beklenir.
-merhametli, -bağışlayıcı, -az konuşan, -Soğukkanlı, -sorun çözücü, -tamirattan anlayan, -eşine ya da birlikte olduğu kadına değer veren, -Başkasına zinhar göz ucuyla bile bakmayan, -bir tarafları oynamayan, -özü sözü bir, -güven veren.
vay arkadaş ne döktürmüşüm, kadın olsaydım bu beklentilerle kesin evde kalırdım.
tamirat kısmını boşver de kadında da böyle özellikler olması lazım, cinsiyet farketmiyor bu özelliklere sahip olmak için olması gereken bu zaten insan olmak.
klima çarpmasından dökülüyor olmama Ve parmağımı kıpırdatacak halim olmamasına rağmen İki tur çamaşır döndürdüm. tabii bunları asmak için balkonu yıkadım. Parti parti asarak hepsini kuruttum. Ütü istemeyen katlanıp kaldırılacakların gereğini yaptım, Ütülükleri yarın halletmek üzere kenara ayırdım. Sonrasında Evde akşama yiyecek ekmek kalmamış o yorgunluğa çıktım ekmek aldım geldim. pert vaziyetteyim. İlaç da alamıyorum zira mide bomboş. ne bir şey yiyecek ne de yapacak hal var. umarım yarın azıcık ferim gelir. Zira bolca ütü ve süpürüp silinecek bir ev var. Banyo mutfak temizliklerini saymıyorum bile. bu yaştan sonra bekarlık zor vesselam. diyeceksiniz ki yardımcı tut, hanım da diyor zaten ama evde yabancı birinin olması fikri hazmedebileceğim bir fikir değil dolayısıyla her haltı kendim yapmam gerekiyor.
Bir arkadaşın Kafası zehir gibi çalışan ve ilk 2000'e giren kızı psikoloji yazacakmış. Duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Ana baba da ikna etmeye çalışacaktı. son durum nedir ne yaptılar ya da yapacaklar bilmiyorum. Sormaya çok korkuyorum.
kafanızı bir noktadan başka bir noktaya aniden çevirip baktığınızda kısa süreli bir donma yaşıyorsunuz. bunu elbette baktığınız nokta hareketliyse gözlemliyorsunuz. bunun da en temel örneği aniden baktığınız saatteki saniyenin ilk anda gereğinden fazla sabit kalması (öyle algılanması).
ani hareket dolayısıyla beyin, görüntü işlemeyi hakkıyla yapabilmek için kısa bir süreliğine görüntüyü sabitliyormuş. meğer zaman algısıyla ilgili çalışmalarda önemli yer tutuyormuş bu chronostasis fenomeni. dolayısıyla kafayı çevirip duvar saatine baktığımızda ilk saniyenin kesinlikle daha fazla sürdüğüne kanaat getirmemizin gerekçesi buymuş.
zamanında kulak ardı etmeyip araştırsaymışım iyi olurmuş. ne bileyim! ne zaman deneyimlesem sorun bende sanıp yoluma devam ediyordum.
şu an için hatırlayabildiğim tek merve var, o da zamanında milletvekili seçildiği halde başörtüsü nedeniyle mecliste yemin ettirilmeyen merve kavakçı. en son uzak doğuda bir yerlere büyükelçi olarak atanmıştı sanki. döndü mü? şimdilerde ne yapar ne eder bir fikrim yok.
bir erkek olarak böyle bir başlığın açılmış olmasından bile hicap duyuyorum. erkek olarak evlenene kadar (hatta evlendikten sonra da) her haltı yiyeyim ama evleneceğim kız bakire olsun. tamam paşam, emrin olur. başka bir isteğin? çayın demli mi olsun?
mutsuz ve başarısız bir evlilik geçirmiştir veya eşini kaybetmiştir ve sonra yolu seninle kesişmiştir. sana huzur verecek bir kadın olduğuna kanaat getirdiğin an hiç düşünme evlen onunla ve el üstünde tut. emin ol o senin değerini daha çok bilecektir. hele ki çocuğu varsa ve senin de varsa aralarında asla fark gözetme.
evlilik harici bu başlığa konu olan hanımlar için daha tutucu olabilirim. ama herkesin vardır bir hikayesi. dolayısıyla bu paragrafta fazla ahkam kesmeyip susmayı tercih ediyorum.
Çok okuyan mı çok gezen mi bilir? Bilmeye öğrenmeye niyeti olan her mecrada bilir. Çok gezen vardır işin turistik kısmındadır. pisa'yı eliyle doğrultmaya çalışmalar, eyfelle zıplayarak çekilmeler, brandenburg kapısında kollar havaya fotosu, londra'da saat kulesiyle başka şebeklikler…sonra dön hatta daha dönmeden akşam otelde sosyal medyana yükle, al like'ları egonu tatmin et, yat uyu sabah da bin uçağa dön.
gezerek bilmek böyle bir şey değil. bu da lazım tabii, bir şekilde deşarj olmak da lazım, ama Bunlara harcanan Zaman kadar müzelere tarihi yapılara, sanat galerine de zaman harcasak pek güzel olur
Okumak desen apayrı bir mecra. Kalburüstü eserler okuduğunda resmen nöronlarının açıldığını hissediyorsun. zamanla stephen kingler'den christophe grange'lere glenn meade'lere, oradan klasiklere evrildim. her dönem bağ kurabileceğin türler değişir, tespit et ve oku, yeter ki oku.
ahkam kesecek son kişi olabilirim zira bu konuda tecrübesi olmayan şanslı kesimdeydim.
ne kadar zor olduğunu ancak tahmin edebilirim. ama diğer taraftan kavga gürültünün eksik olmadığı, birbirine karşı yabancılaşmış bir anne babayla aynı evde yaşıyor olmak ve bu strese 7/24 maruz kalmak belki de daha büyük bir travmadır, kim bilir…
kendini ciddiye almak, kendi değerlerinin, kendi yetenek ve potansiyelinin farkındalığına sahip olmak sonucu gelişen bir mekanizmadır. bunu da dozunda bir mütevazılıkla taçlandırmak oldukça şık olacaktır.
başlığa gelirsek herkesin kendini çok ciddiye alması pratik olarak elbette mümkündür, ama toplumun genel düzeyine bakıldığında maalesef temelsizdir. gerekli alt yapıya sahip olmadan kendini ciddiye alan kişinin, kendi egosunu tatmin etmekle birlikte çevresine sıkıntı yaratacağı aşikardır.
Hiçbir konuda genelleme yapma, genellemeler insanın görüş açısını bozar. Hayata karşı bir duruşun olsun ama yeni fikirlere de açık ol, insan tekâmül eden bir varlıktır.
Yargılamada cimri ol, yargıladığın kişinin içinde bulunduğu durum ve koşullar gereği eylem ve söylemleri senin normlarınla uyuşmayabilir. Gün gelir koşulların, ve bunun sonucu olarak fikir ve eylemlerin değişebilir ve yargıladığın kişinin yerinde bulursun kendini.
Ufak tefek şeyleri dert etme, hayat kısa. 20-30 sene sonra geriye dönüp baktığında "bunun için mi yıpratmışım kendimi?" dersin, ama olmuştur bir kere ve geri ödemesi yoktur bu yıpratan yılların.
Hangi yaşta olursan ol, hep yeni bir şeyler öğren. Yaşlılığı nüfus cüzdanında yazan rakamlar belirlemez, merak ve gayret yaşama tutunmanın önde gelen faktörleridir, bunları kaybettiğin an yaşlanmışsındır. Dolayısıyla konfor alanında sıkışıp kalma.
Maneviyat, içsel bir denge, huzur ve anlam arayışında önemli bir yer tutar. Her neye inanıyorsan inancını sağlam, maneviyatını yüksek tut.
şimdiye kadarki edinimlerimden oluşturduğum hayat felsefemi böyle özetleyebilirim (hayat felsefesi tanımı nedense çok iddialı geliyor bana, bakış açısı diyeyim). Ama daha dünkü çocuğuz, bundan sonra da öğrenecek pek çok şeyimiz var. bakalım hayat daha neler öğretecek…