arkeologlar aynı dönemin bulgularıyla karşılaştırma yaparak kabaca bir rakama ulaşmış, ama karbon testiyle tam netleştirmeden kamuoyuna açıklama yapmayacaklarmış, bendeki son bilgi bu.
Her ne kadar seküler bir yaşam tarzına sahip olsam da, düşün bazında dini ve ahlaki değerlere Önem veren bir babayım. kendi kararlarını verebileceği yaşı çoktan geçmiş olan kızım Bir gün karşıma gelip, “ Baba ben kapanmak istiyorum” Derse, “ Kızım kendi bileceğin iştir, kendini nasıl rahat hissedeceksen öyle davran, yeter ki bu bir erkek arkadaş baskısıyla olmasın” derim. Ama her ne Yaparsa yapsın, evlatlıktan reddetme gibi bir seçenek söz konusu bile değildir. O benim gözümün nurudur. buradan hareketle, kapanmayı istemeyen kız evladını da, evlatlıktan Reddetmek saçmalığın daniskasıdır.
baba, bir kız evladın ömrü boyunca güven duyacağı tek kaledir. bunu bilmek ve buna göre davranmak, bir baba için onurların en büyüğüdür.
baba, bir kız evladın ömrü boyunca güven duyacağı tek kaledir. bunu bilmek ve buna göre davranmak, bir baba için onurların en büyüğüdür.
Hiç kitap okumadıysanız iyi yapmışsınız. Bundan sonra da başlamayın. Zira başlarsanız bırakamazsınız. Bir süre sonra kendi görüşünüz doğrultusunda seçtiğiniz kitaplar sizi kesmez olur, mazallah farklı görüşteki kitapları falan da okumaya kalkarsınız. Ondan sonra olanlar olur, artık daha çok şey biliyorsunuzdur, Ve şu ana kadar bildiklerinizin aslında bir hiç olduğunu ve daha çok şey bilmeniz gerektiğini anlarsınız. gereksiz bir farkındalık sarmalında bulursunuz kendinizi. her şeyi sorgulamaya başlarsınız. al sana problem. Dediğim gibi siz siz olun hiç bulaşmayın.
(ters psikoloji yöntemiyle ayartmaya çalıştığımı zannetmiş olabilirsiniz. kim bilir! belki öyledir belki değildir)
(ters psikoloji yöntemiyle ayartmaya çalıştığımı zannetmiş olabilirsiniz. kim bilir! belki öyledir belki değildir)
var mı gerçekten? yaşasın! yalnız olmadığımı öğrenmek baya rahatlattı.
bir süredir ulaşılamayıp hayatından endişe duyulan kişiler hakkında kullanılan klişe söz dizisi.
ama başlığın asıl amacı yukarıdaki sıradan tanım değil. sol frame'in son 24 saattir ipe sapa gelmez başlıklarla işgal edilmediğinin bir tek ben mi farkındayım?
endişe duymaya başladım açıkçası. kurtuluş'a yakın biri varsa gitsin baksın şu çocuğa yaşıyor mu diye. baruthane caddesinde “the beer room” a takılıyor. gidin bir sorun, 38 yaşlarında, buğday tenli bir er kişisi, müdaviminiz, genelde yalnız takılıp 4-5 tuborg malt içip gidiyor, dün de buradaydı derseniz tanırlar. olmadı yakınlardaki acillere falan bakın. te allahım! hiç derdim yok, bir de akşam akşam en son dertlenmem kişiye dertlendim.
ama başlığın asıl amacı yukarıdaki sıradan tanım değil. sol frame'in son 24 saattir ipe sapa gelmez başlıklarla işgal edilmediğinin bir tek ben mi farkındayım?
endişe duymaya başladım açıkçası. kurtuluş'a yakın biri varsa gitsin baksın şu çocuğa yaşıyor mu diye. baruthane caddesinde “the beer room” a takılıyor. gidin bir sorun, 38 yaşlarında, buğday tenli bir er kişisi, müdaviminiz, genelde yalnız takılıp 4-5 tuborg malt içip gidiyor, dün de buradaydı derseniz tanırlar. olmadı yakınlardaki acillere falan bakın. te allahım! hiç derdim yok, bir de akşam akşam en son dertlenmem kişiye dertlendim.
Rus istihbaratından tutun mossada kadar herkesler kendisini aramakta biz nasıl bulalım hocam :d
aslında iyi böyle, çok mutluyum. ama… ne bileyim işte… öldü mü kaldı mı? lanet olsun şu yufka yüreğime!
Ben de girip profiline baktım, bir şey yazmamış diye düşündüm. Kahretsin ki alışmışız, görmeyince merak ediyoruz.
aradığınız kişiyi bulmak istiyorsanız, bunun en kolay yolu; onun nickaltına yazmaktır. nickini sol frame'de gören yazar gelir bence. böyle gizemli başlıklar pek işe yaramayabilir.
@tamtam senin yorumunu görmeden önce tam olarak onu yapmıştım. Aklın yolu bir.
@marla üstteki yorumu yazarken sen zaten nickaltına yazmışsın. yorumlarımı siliyorum
gece rüyamda birkaç kuşak üstteki aile büyüklerinin ruhları ile uğraştım. Onları gördüm, onlara dokundum. o kadar gerçekçi idi ki gözümü açtığımda yatak odasının kapısından girmelerini bekledim.
dedim eyvah! kayınpeder gidiyor mu yoksa! (yoğun bakımda). ofise gittikten birkaç saat sonra, hemşirenin kayınvalidesinin ölüm haberini aldım. geleceği görmek değil. malum olmak, belki, bilemiyorum. bildiğim tek şey bir şeyler olacağıydı.
dedim eyvah! kayınpeder gidiyor mu yoksa! (yoğun bakımda). ofise gittikten birkaç saat sonra, hemşirenin kayınvalidesinin ölüm haberini aldım. geleceği görmek değil. malum olmak, belki, bilemiyorum. bildiğim tek şey bir şeyler olacağıydı.
Başınız sağolsun Allah sabırlar versin
teşekkür ederim. uzakta olduğumdan ve maalesef son dakika bileti bulamadığımdan gidemedim. Şu an camide duası okunuyor. Allah rahmet eylesin.
Amin
gece gelen mutluluk anlamsız olamaz. anlamlıdır o. gündüzün curcunasından, koşturmacasından uzak sessiz bir dinginlikte gelmeyecek de ne zaman gelecek o mutluluk. özetle mükemmel zamanlamayla gelen gayet anlamlı bir mutluluktur.
direkt evet diyebilirim ama bu kolaya kaçmak olur. eskiye özlem bilinen bir fenomendir. yüzyıllar boyunca deneyimlenmiştir. ne ilk nesiliz ne de son olacağız.
insan zihni genelde can sıkıcı ve olumsuz deneyimleri yok sayma, güzel ve neşeli olanları hatırlama eğilimindedir. eskiye özlemin yani nostaljinin temelinde bu yatar. özellikle çocukluk, gençlik, üniversite dönemleri, yani daha hayatın yükünün omuzlarımıza binmediği o güzel dönemlere sık sık dalıp gitmemiz bundandır, aradaki hoş olmayan anılar da kaynar gider.
son dönemlerdeki karmaşayı dikkate almazsak, evet türkiye eskiden de güzeldi şimdi de güzel. karmaşa dedim de… zaten bu ülkenin burnu ne zaman *tan çıktı ki afedersiniz? 80 öncesi dönemdeki siyasi karmaşa, sağ sol çatışmaları, her gün radyodan dinleyip gazetelerden okuduğumuz çatışma ve ölüm haberleri hala hafızamda tazeliğini koruyor. el kadar ortaokul çocuğuydum her sabah okulun kapısından jandarma eşliğinde girerdik, çantalarımız didik didik aranırdı. ama ne oluyor? işte çocukluğuna dönünce ilk bunlar hatırlanmıyor, zorlayıca çıkıyor açığa. onun için ne varsa eskide var, nerede o eski şarkılar, nerede o eski ramazanlar, nerede o eski dostluklar diye sayıklayıp duruyoruz
neyse dağıldı biraz konu. öze dönersek türkiye güzeldi, halen güzel ve güzel de olacak. tabii yine rahat bırakmayacaklar, adı sağ-sol olacak, asala olacak pkk olacak, alevi-sünni olacak, feto olacak… olacak da olacak. her dönem bir şey icat edecekler elbette. ama enteresan milletiz vesselam! ne kadar batarsak bir o kadar da çıkıyoruz bir şekilde. her ne olursa olsun her şekilde yine çıkarız evelallah.
haydi selametle…
insan zihni genelde can sıkıcı ve olumsuz deneyimleri yok sayma, güzel ve neşeli olanları hatırlama eğilimindedir. eskiye özlemin yani nostaljinin temelinde bu yatar. özellikle çocukluk, gençlik, üniversite dönemleri, yani daha hayatın yükünün omuzlarımıza binmediği o güzel dönemlere sık sık dalıp gitmemiz bundandır, aradaki hoş olmayan anılar da kaynar gider.
son dönemlerdeki karmaşayı dikkate almazsak, evet türkiye eskiden de güzeldi şimdi de güzel. karmaşa dedim de… zaten bu ülkenin burnu ne zaman *tan çıktı ki afedersiniz? 80 öncesi dönemdeki siyasi karmaşa, sağ sol çatışmaları, her gün radyodan dinleyip gazetelerden okuduğumuz çatışma ve ölüm haberleri hala hafızamda tazeliğini koruyor. el kadar ortaokul çocuğuydum her sabah okulun kapısından jandarma eşliğinde girerdik, çantalarımız didik didik aranırdı. ama ne oluyor? işte çocukluğuna dönünce ilk bunlar hatırlanmıyor, zorlayıca çıkıyor açığa. onun için ne varsa eskide var, nerede o eski şarkılar, nerede o eski ramazanlar, nerede o eski dostluklar diye sayıklayıp duruyoruz
neyse dağıldı biraz konu. öze dönersek türkiye güzeldi, halen güzel ve güzel de olacak. tabii yine rahat bırakmayacaklar, adı sağ-sol olacak, asala olacak pkk olacak, alevi-sünni olacak, feto olacak… olacak da olacak. her dönem bir şey icat edecekler elbette. ama enteresan milletiz vesselam! ne kadar batarsak bir o kadar da çıkıyoruz bir şekilde. her ne olursa olsun her şekilde yine çıkarız evelallah.
haydi selametle…
şu ütülükleri yarına bırakmasaydım iyiydi.
aslında gayet doğru bir serzeniş. baya bir aile ortamı oldu burası. aslında huzurludur aile ortamı, rahattır. ama bir noktadan sonra alışkanlığa dönüşür. alışkanlıklar da gereksiz bir konfor alanı yaratır insana. önemli olan bu konfor alanından çıkabilmektir.
bu noktada yeni yazarlara ya da daha ziyade okuma modunda olup aktif olmayan yazarlara iş düşüyor. kırın bu 10-15 kişinin hegemonyasını ve yazın. farklı fikirler ve gerekiyorsa saygı çerçevesinde yapılan tartışmalar insanı diri tutar ve değişik bakış açıları kazandırır. bekliyoruz…
bu noktada yeni yazarlara ya da daha ziyade okuma modunda olup aktif olmayan yazarlara iş düşüyor. kırın bu 10-15 kişinin hegemonyasını ve yazın. farklı fikirler ve gerekiyorsa saygı çerçevesinde yapılan tartışmalar insanı diri tutar ve değişik bakış açıları kazandırır. bekliyoruz…
Hiçbir konuda genelleme yapma, genellemeler insanın görüş açısını bozar. Hayata karşı bir duruşun olsun ama yeni fikirlere de açık ol, insan tekâmül eden bir varlıktır.
Yargılamada cimri ol, yargıladığın kişinin içinde bulunduğu durum ve koşullar gereği eylem ve söylemleri senin normlarınla uyuşmayabilir. Gün gelir koşulların, ve bunun sonucu olarak fikir ve eylemlerin değişebilir ve yargıladığın kişinin yerinde bulursun kendini.
Ufak tefek şeyleri dert etme, hayat kısa. 20-30 sene sonra geriye dönüp baktığında "bunun için mi yıpratmışım kendimi?" dersin, ama olmuştur bir kere ve geri ödemesi yoktur bu yıpratan yılların.
Hangi yaşta olursan ol, hep yeni bir şeyler öğren. Yaşlılığı nüfus cüzdanında yazan rakamlar belirlemez, merak ve gayret yaşama tutunmanın önde gelen faktörleridir, bunları kaybettiğin an yaşlanmışsındır. Dolayısıyla konfor alanında sıkışıp kalma.
Maneviyat, içsel bir denge, huzur ve anlam arayışında önemli bir yer tutar. Her neye inanıyorsan inancını sağlam, maneviyatını yüksek tut.
şimdiye kadarki edinimlerimden oluşturduğum hayat felsefemi böyle özetleyebilirim (hayat felsefesi tanımı nedense çok iddialı geliyor bana, bakış açısı diyeyim). Ama daha dünkü çocuğuz, bundan sonra da öğrenecek pek çok şeyimiz var. bakalım hayat daha neler öğretecek…
Yargılamada cimri ol, yargıladığın kişinin içinde bulunduğu durum ve koşullar gereği eylem ve söylemleri senin normlarınla uyuşmayabilir. Gün gelir koşulların, ve bunun sonucu olarak fikir ve eylemlerin değişebilir ve yargıladığın kişinin yerinde bulursun kendini.
Ufak tefek şeyleri dert etme, hayat kısa. 20-30 sene sonra geriye dönüp baktığında "bunun için mi yıpratmışım kendimi?" dersin, ama olmuştur bir kere ve geri ödemesi yoktur bu yıpratan yılların.
Hangi yaşta olursan ol, hep yeni bir şeyler öğren. Yaşlılığı nüfus cüzdanında yazan rakamlar belirlemez, merak ve gayret yaşama tutunmanın önde gelen faktörleridir, bunları kaybettiğin an yaşlanmışsındır. Dolayısıyla konfor alanında sıkışıp kalma.
Maneviyat, içsel bir denge, huzur ve anlam arayışında önemli bir yer tutar. Her neye inanıyorsan inancını sağlam, maneviyatını yüksek tut.
şimdiye kadarki edinimlerimden oluşturduğum hayat felsefemi böyle özetleyebilirim (hayat felsefesi tanımı nedense çok iddialı geliyor bana, bakış açısı diyeyim). Ama daha dünkü çocuğuz, bundan sonra da öğrenecek pek çok şeyimiz var. bakalım hayat daha neler öğretecek…
hayatın özünde bir anlam taşımadığını düşünenlerin oluşturduğu bir akım. geleneksel değerlere, ahlaki dayanaklara ve normlara karşı eleştiri içerir. turganyev'in babalar ve oğullar'ı, nihilist görüşe sahip esas oğlanın bu görüşleri nedeniyle yaşadığı kuşak çatışmasını çok güzel işlemiştir. başlığa dönecek olursak Nihilizme kaymak biraz kolaya kaçmak olur gibi geliyor bana. Hayatın mutlaka bir anlamı vardır, inşallah bir gün bu anlamı bulup cümleten rahata ereriz.
kategori sekmesine ilk defa bir bakayım dedim. bu başlığı görünce eski bir dostu görmüş gibi oldum. neden mi:
benim kız küçükken içine kapanıktı. onu açmak için yaptığım şebekliklerden biriydi. kamusal alanda yürürken, birden bir şarkıdan yüksek sesle bir kuple söylemeye başlardım, uyanık hemen anasının öbür yanına geçer ve “uzaklaşalım, tanımıyoruz” deyip gülüşerek adımlarını sıklaştırırlardı. ben de arkalarından “evet ben babasıyım” diye bir kaç kez yüksek sesle anons ederek yetişirdim. neredeyse rutin oyunumuz haline gelmişti bu döngü. ufaklığın utangaçlığını açma kisvesi altında, ben de çaktırmadan delilik egomu tatmin ediyordum laf aramızda.
uzun süredir bizimle pek takılmıyor prenses. mazide kaldı yani o günler. ama böyle sürmemeli. ilk fırsatta bir punduna getirip tekrar yapmalıyım. yok yok çocuk değil, şakayı tabii ki.
benim kız küçükken içine kapanıktı. onu açmak için yaptığım şebekliklerden biriydi. kamusal alanda yürürken, birden bir şarkıdan yüksek sesle bir kuple söylemeye başlardım, uyanık hemen anasının öbür yanına geçer ve “uzaklaşalım, tanımıyoruz” deyip gülüşerek adımlarını sıklaştırırlardı. ben de arkalarından “evet ben babasıyım” diye bir kaç kez yüksek sesle anons ederek yetişirdim. neredeyse rutin oyunumuz haline gelmişti bu döngü. ufaklığın utangaçlığını açma kisvesi altında, ben de çaktırmadan delilik egomu tatmin ediyordum laf aramızda.
uzun süredir bizimle pek takılmıyor prenses. mazide kaldı yani o günler. ama böyle sürmemeli. ilk fırsatta bir punduna getirip tekrar yapmalıyım. yok yok çocuk değil, şakayı tabii ki.
seneler önce, daha 99 depremi bile ortada yokken, yağmurlu bir gün alışverişe gitmek üzere kapıyı açtım. Hemen önümde el kadar yavru bir kedi tir tir titreyerek miyavlayıp duruyordu. Hanıma seslendim gel bak burda ne var diye. Geldi ve gördü, tabi hemen içi eridi. İşin garibi beşinci katta oturuyorduk. O yavru kedi o kata nasıl çıktıda bizim kapının önüne konuşlandı hiçbir fikrim yok.
o kedi içeri alındı ve tabii benim alınacaklar listeme süt eklendi. alışverişten döndüm. kedi beslendi, yıkandı, kurulandı ve eve postu serdi (hanımın dediği olur). sonrasında benim zulüm dolu günlerim başladı.
gecenin bir yarısı bir yerlerden poşet bulup hışır hışır oynamalar ve uyutmamalar, evde ne kadar kablo varsa kemirmeler, koltuk ayaklarını acımasızca tırmalamalar, tabak çanak kırmalar, iki satır icq takılayım dediğimde klavyenin üzerinde gezinip ağız tadıyla yazdırmamalar sayabileceğim rezilliklerinden sadece bir kaçı.
neyse bir bahar günü tatile gitmeye karar verdik ve yavrucak boşta kalmasın, bakılsın diye hanımın iş yerine bırakıp gittik. döndüğümüzde hanımın asistanı alı al, moru mor açıklamaya çalıştı balkondan kaçtı bulamadım diye. e bahar ayı tabii. hormonlar tavan. kim bilir kaçıp kimlerle kırıştırdı, kimin çocuğuna gebe kaldı aşufte. bir daha da izine rastlamadık. yalan söyleyecek halim yok, bir zil takıp oynamadığım kalmıştı.
o kedi içeri alındı ve tabii benim alınacaklar listeme süt eklendi. alışverişten döndüm. kedi beslendi, yıkandı, kurulandı ve eve postu serdi (hanımın dediği olur). sonrasında benim zulüm dolu günlerim başladı.
gecenin bir yarısı bir yerlerden poşet bulup hışır hışır oynamalar ve uyutmamalar, evde ne kadar kablo varsa kemirmeler, koltuk ayaklarını acımasızca tırmalamalar, tabak çanak kırmalar, iki satır icq takılayım dediğimde klavyenin üzerinde gezinip ağız tadıyla yazdırmamalar sayabileceğim rezilliklerinden sadece bir kaçı.
neyse bir bahar günü tatile gitmeye karar verdik ve yavrucak boşta kalmasın, bakılsın diye hanımın iş yerine bırakıp gittik. döndüğümüzde hanımın asistanı alı al, moru mor açıklamaya çalıştı balkondan kaçtı bulamadım diye. e bahar ayı tabii. hormonlar tavan. kim bilir kaçıp kimlerle kırıştırdı, kimin çocuğuna gebe kaldı aşufte. bir daha da izine rastlamadık. yalan söyleyecek halim yok, bir zil takıp oynamadığım kalmıştı.
😅😅😅
girdi altı yorumlardan, aynı yazarın mükerrer girdilerinden üstteki yazar mevzusu tamamen karışmış durumda dolayısıyla yorum yapamıyorum.
Ama bu vesile ile dikkatimi bir şey çekti. sözlükte, rocinante diye bir yazar peydah olmuş. Kimdir tanımam etmem. Ama, gocu'muzun profil fotoğrafını çalıp gocu taklidi yapmaya çalıştığı aşikar.
gocu sözlükteyken ilk zamanlar sinir olmuştum, ama sonra ufak ufak alışmaya başlayıp şuursuzca benimsemiştim. Sevimli bir şeydi, ama kendisine söylemiyordum şımarmasın diye. neyse bunu atın ve bana gocu'mu geri verin.
Ama bu vesile ile dikkatimi bir şey çekti. sözlükte, rocinante diye bir yazar peydah olmuş. Kimdir tanımam etmem. Ama, gocu'muzun profil fotoğrafını çalıp gocu taklidi yapmaya çalıştığı aşikar.
gocu sözlükteyken ilk zamanlar sinir olmuştum, ama sonra ufak ufak alışmaya başlayıp şuursuzca benimsemiştim. Sevimli bir şeydi, ama kendisine söylemiyordum şımarmasın diye. neyse bunu atın ve bana gocu'mu geri verin.
bunu tüm girdilerimde yeri geldikçe yazdım. yalnızlık, sosyalleşme kadar, hatta bundan da fazla bir ihtiyaçtır. insanın kendini dinlemesi gibisi yoktur. genelde birlikte yapılan bir aktiviteye tercih ederim yalnız yapılan bir aktiviteyi. sanılanın aksine yalnızlık huzurdur, dinginliktir, güçtür. kendi potansiyeline yapılan bir keşif yolculuğudur. korkmayın kendinizi dinlemekten ve kendinizle yüzleşmekten. başkalarında bulacağınızdan çok daha fazlası sizde mevcut.
not: ukdelerden.
not: ukdelerden.
a- başka sözlükte adminlik vaadiyle kandır,
b- hiç yokmuş gibi davran,
c- ara ara yaz, psikolojisi bozulmasın,
d- bozulsun! zaten amaç bu değil mi?,
e- vallahi doğru, bkz. a ve b şıkları.
hadi hayırlı kurtuluşlar.
b- hiç yokmuş gibi davran,
c- ara ara yaz, psikolojisi bozulmasın,
d- bozulsun! zaten amaç bu değil mi?,
e- vallahi doğru, bkz. a ve b şıkları.
hadi hayırlı kurtuluşlar.
şimdi başlığı görünce ben neyim ki diye bir bakayım dedim. bakmaz olaydım. ben de aynı seviyedeymişim.
admine açık mektubumdur: sn. admin duy çığlığımı ve beni bu dertten kurtar. yedinci seviyeye düşürebilirsin beni, hatta altı, beş. ne varsa kabulüm. sözlük ahalisi gocuyla aynı seviyede olduğumu fark ederse biterim.
admine açık mektubumdur: sn. admin duy çığlığımı ve beni bu dertten kurtar. yedinci seviyeye düşürebilirsin beni, hatta altı, beş. ne varsa kabulüm. sözlük ahalisi gocuyla aynı seviyede olduğumu fark ederse biterim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?