confessions

mefauf

1. nesil Yazar - 9. Seviye Karanlık avcı - Yazar

  1. toplam entry 166
  2. takipçi 17
  3. puan 17450

murphy kanunları

mefauf
“Kötü günler geride kaldı şimdi sırada daha kötüleri var” gibi karamsar bir bakış açısı değildir.

bunun bir felsefesi var. burada bir işin ters gitme ihtimali varsa o ihtimalin dahi gerçekleşebileceği üzerinde durulur.

ben olaya birazcık da eğlenceli tarafından bakıldığını düşünüyorum. o sebeple tatlı geliyor bu bakış açısı.

belkide kötü gitme ihtimali üzerinde durulması biraz da olsa insanı diri tutmaya itiyordur.

sonuçta kötü ihtimalleri bilirsen ve işine gelmiyorsa o ihtimallerin gerçekleşmemesi için çabalarsın da ne bileyim.

umarım yamulmuyorumdur. zira yamulmak iyi bir şey değil

öğrenciyken ek gelir için yapılan şeyler

mefauf
okuduğum bölümde çok başarılı öğrencilere bölüm başkanının kıyağı olurdu. bana da bir kıyak yapıp bulunduğumuz şehirde ünlü bir market zincirinin ürün, fiyat, personel ve market düzeninin denetimi ile ilgili gizli denetçilik işi ayarlamıştı.

bildiğin gizli denetim hafiyesi olmuştum. bu yetki sayesinde bu market zincirinin herhangi bir şubesine gizlice girip onlarca hatta bazen yüzlerce hatalı etiket veya raf düzensizliğini fotoğraf ile belgeleyip daha sonra bunu market zincirinin yönetimine raporlardım.

bu görevi getirisi sayesinde o kadar benimseyip ciddiyetle yapar olmuştum ki ben bile şaşmıştım duruma. yaptığım raporlamalardan haklı bulunan her ürün başvurusu için 1 ytl hesabıma yatırırlardı. 2005-2006 sezonunda bazen günde 80-100 ytl kazanırdım bu hafiyelikten.

bir yılda yaklaşık 4000 dollares birikim yapmıştım. öğrenci dediğin babasından/ailesinden para isterdi oysa. bense tam tersine yediğim içtiğim ve masraflarım dışında ayda bir eve gelip harçlık bile bırakırdım.

heheyt bee... güzel günlerdi gerçekten.

market poşetini bedavaya getirme yöntemleri

mefauf
alışveriş sonrası ücretli olan poşetleri bedavaya getirme şekli. çok yaratıcı yöntemleri bekliyorum arkadaşlar. hadi bakalım yardırın…

……….///………..///………..///…………

ben şahsen pek bi taktik uygulamıyorum. bana kalırsa karşınızdaki kasiyeri insan yerine koyup alışverişinizi tamamlarsanız zaten onlar da nakit indirimi yapma yetkilerini kullanıp poşet parasını düşebiliyorlar.

ben yıllardır alıyorum sanırım bu indirimi. ilk ne zaman başladılar indirimi yapmaya inanın bilmiyorum. mücbir sebepler dışında devamlı aynı marketten alışverişimi yapıyorum.

tüm kasiyerlerin adını biliyorum. tanışma faslı olmadan kendi aralarında konuşurlarken öğrendim hepsini. her alışverişimde hal hatır sorar bir iki kelam ederim. iki kadın üç erkek çalışan var ve devamlı bir döngü içinde kasaya bakıyorlar.

hiç bir zaman bir beklentiyle hallerini sormadım. ve hiç bir zaman cıvık bir muhabbet dönmedi aramızda. öyle aman aman şeyler değil. kısa kısa cümleler ve tebessüm.

o kadar işte. sözün özü poşet parası, indirim falan hikaye. her şeyden önce insan olun ve karşınızdakine iyi hissettirin yeter.

……….///………..///………..///…………

başlıkları alt alta okumak

mefauf
Ekşi sözlük efsanelerinden bir başlık. alt altta gelen başlıkların bir araya getirilince anlamlı olması veya çağrışımda bulundurması durumunda bu iki başlık hemen bakınız olarak yazılır.

Zamanla onca başlık ve çağrışım yapan birikim oluşur ve yazarlar için adeta bir anlam karnavalı ortaya çıkar.

yol hipnozu

mefauf
Uzun yolculuklarda şöförün kesintisiz olarak 2,5 saat ve daha fazla araç kullanması durumunda ortaya çıkan haldir.

Yol hipnozu olduğunda göz görür, beyne iletir ancak beyin yorumlamaz ve gelen bilgiye okundu atıp geçer.

Uzun yol yollarının Kenarında park eden araçlara veya seyir halindeki tırlara arkadan çarpan çoğu şöför o an yol hipnozundadır.

Bir çoğu kaza anını veya hızını asla hatırlamaz…

sofie'nin dünyası

mefauf
sene 2004 aylardan kasım;

o zamanlar balıkesir'de okumaktayım ve ailevi bir nedenden ötürü antalya'ya dönüyorum. yine o sevdiğim şehirler arası otobüs yolculuğu.

yolculuk esnasında ara ara kitaba dalıyorum, diğer kalan aralarda da mp3 player ile (cd ile çalışan o koca şeylerden) müzik dinliyorum. kulağımdaki şarkı giderim diyor kulağıma ben gidiyorum.

derken izmir'den 2 saat sonra dinlenme tesisine giriyoruz. ihtiyaç molası adıyla takılacaz bi yarım saat kadar. yolculuk gündüz vakti olduğu için dinlenme tesisine değilde tesisin arkasındaki terasa geçip kitabımı okumaya dalıyorum.

öyle bir dalıyorum ki çayımı dahi içmemiş ve öylece soğutmuşum. kafamı kaldırıp bulunduğum yeri ve zamanı idrak ettiğimde cebimdeki ..... otobüs biletim, cep telefonum ve kitabımla dımdızlak kalmıştım dağ başı bir tesiste.

önce irkiliyorum, ulan! diyorum mutlaka akşama evde olmam gerek!. sonra bir hışımla atıyorum elimi cebime ve ötobüs biletinde iş görecek bir telefon numarası aramaya koyuluyorum.

bir kaç saçma karşılaştırma ve akıl yürütmenin ardından izmir otogarındaki yazıhaneyi arıyorum. ordaki bey amca yarım saat sonra bir arabanın antalya yönünde kalkacağını ve beni 3 saat sonra alabileceğini söylüyor, işime gelmiyor küfrediyorum içimden ve susuyorum telefona.

kısacık bir suskunluk ardından benim otobüsteki kaptanın veya yancılardan* birinin cep numarasını soruyorum. rica minnet alıyorum bir numara ve arıyorum.

telefondaki o buz gibi herife durumu izah ediyorum ama dönmek istemiyor. yarım saattir gidiyoruz dönmemiz bizi bir saat geciktirir diyor da başka bişey demiyor bey amca. sonra nereden geldiyse aklıma bilette beni antalya'ya getirme garantisi sunulduğu ve gerekirse davacı olacağımı söylüyorum. adam susuyor, susuyor ve bekle diyerek kapatıyor telefonu.

yaklaşık olarak 20 dakika sonra otobüse biniyorum ve dönüp antalya yönüne devam ediyoruz. ben susuyorum yol boyu görevliler susuyor. geliyoruz mekana ve tam inceğim sırada otobüsteki tayfadan biri hafiften eğilip abi büyüksün keşke herkes sen gibi hakkını arasa diyor.

dönüp bakıyorum kaptanın yüzünden düşen bin parça. yanına gidip gönlünü alıyorum. hiç konuşmuyor ama ama inerken döndüğümde eliyle selam verdiğini görüyorum o da bana yetiyor...

ne olmak istiyordunuz ne oldunuz

mefauf
Üniversitede bir çocuk vardı kaldığım yurt odasında kalan. Üç defa öss'ye girmiş;
• İlkinde amacı tıp okumakmış, olmamış.
• ikincide amacı veterinerlik okumakmış, olmamış.
• son seferinde bakmış hiç biri olmayacak olsun be bitki doktoru olurum en azından diyerek ziraat mühendisliği yazmış…

Not: gerçek bir hikayeden alınmıştır.

canım kardeşim

mefauf
kardeşinin ölümcül hastalığını öğrendikten sonra onun istediklerini içinde bulundukları yokluğa rağmen yapmaya çalışan bir abi ve arkadaşının didinmesi takdire şayan.

hele ki bir sahnesinde sırf kardeşi sevinsin diye lokantaya gidip yemek yerler. yemek sonrası hesap fazla gelince olan paralarını bırakıp kalkarlar. tam çıkışta farkedilir ve tarık akan ikisini yollayıp kendince halletmek ister.

lokanta müdürüne bütün samimiyet ve içtenliği ile durumu izah etmek isterken aldığı tepki ile gururu kırılır ve ağzına geleni sayar. işte büyük oyuncuların farkını ortaya koyabilecekleri türden bir tirattır bu.


ondan seviyoruz seni tarık akan.
nur içinde yat emi!

o sahnenin baştan sona videosu için lütfen: https://youtu.be/Furyg1vQKJk

daisugi tekniği

mefauf
Aslında alıntı yapmak çok tarzım değil ama bu metni sizinle paylaşmayı çok istediğim için kopyala yapıştır yapacağım. Affınıza sığınarak.

[[alıntı]]
Ağaç Kesmeden Odun Üretmek:
Başlığı okuyunca ağaç kesmeden nasıl odun üretilecek diye düşünebilirsiniz. Bizlerde bu tekniği öğrendiğimizde böyle olabilir mi? diye söyledik ama Japonların yaptığı bu teknikle gerçekten de ağaç kesmeden odun üretiliyor. Buna da Daisugi ismini vermişler. Bu ifade Japonca'da “Sürdürülebilir ormancılık” anlamını taşıyor. Gelin beraber bu tekniği okuyalım.

Japonlar tarafından yaklaşık 800 yıldır devam ettirilen bu teknik aslında Japonya'nın coğrafi durumundan dolayı gelmiş. Japonya'nın yaklaşık 100 milyonluk nüfusu var ama buna karşı ormanlık alanları çok az. İstatistiklere göre toprak bakımından Japonya yaklaşık 378 bin metrekarelik bir alana sahip bir ülke olarak karşımıza çıkıyor.

Bunun için yüzlerce yıl önce eski Japonlar, asırlarca yaşayabilecek ve bina, ibadet yeri vb. yerleri yaparken rahat kullanılacak bir ağaç tipini araştırmaya başlamışlar. Yaptıkları aşılama çalışmalarıyla “Japon Sediri” ağaçlarını ortaya çıkarmışlar. Bu ağaçların en önemli özelliği ise tek seferde dikilebilmesi ve sonrasında meyve ağaçları gibi meyve yerine bir ağacın gövdesi gibi bir yapıya sahip dallar meydana getiriyor. Bu dallarda ağaç gövdesini keser gibi kesilerek, kereste üretiliyor. Ana gövdeye ise dokunulmuyor ve bu ağaç sonraki senelerde yine aynı şekilde dallar vererek ağacı kesmeden üstünde meyve toplar gibi odun toplanmasını sağlıyorlar.

İşte bu tekniğe Japonlar, Daisugi ismini vermişler ve böylelikle kereste için bu ağaçları kullanarak diğer ağaçların kesilmesinin önüne geçmişler. Japon Sediri adı verilen bu ağaçlar, yapılan aşılama çalışmalarıyla düz ve sağlam yapıda gövdeler veriyor. Üst tarafta resmini koyduğumuz bu ağaçlar görünüş itibariyle de güzel ve hoş duruyor. Elbette bu tekniği bilen insanlar ve yetkililer vardır ama ülkemizde bu tekniği deneyerek kereste üretimi için uygun alanlara Japon Sediri ağaçları ekilebilir.

[[/alıntı]]


Kaynak:
https://teknolojiprojeleri.com/teknik/daisugi-teknigi-japonlarin-agac-kesmeden-odun-uretmesi

Linke tıklarsanız mükemmel örneklerine ait görsellere de hayranlıkla bakabilirsiniz.

lisede statü farkı yaratan şeyler

mefauf
Tanım: lise hayatında öğrenciler arasında statü farkı yaratan, eşya, giysi, kitap, kalem, silgi, kravat veya herhangi bir nesne veya durumları yazalım bu başlığa.

Ben bi tane anlatayım;
bizim lise şehrin merkezine uzaktı. anadolu lisesi olduğu için okula çevre mahallelerden bir kaç öğrenci kayıt olabilmişti. yani okulun %90'ı şehir merkezinden veya başka uzak mahallelerden geliyordu.

okul servisiyle gelenler genelde zengin olanlardı. bu adamların giydikleri elbise ve ayakkabılar da farklıydı, öğlen yedikleri sandviçler de. hatta getirdikleri sandviçin içine anneleri farklı şeyler koyduysa yemezlerdi. dışarıdaki büfeden sosisli veya kaşarlı bir şeyler söylerlerdi.

gel gelelim ki ben sabah işe giden abimin servisi ile yolun yarısına bırakılır, oradan otobüs ile kalan yolu alırdım. akşam da iki otobüslük yolu alıp eve varmam -duraklarda bekleye bekleye- iki saati bulurdu.

eğer öğlen annemin verdiğinden farklı olarak okulun yanındaki lokantadan az piyaz yemek istersem sabah ikinci bölüm yol ile okul çıkışı birinci bölüm yolu yürümem gerekirdi. annemin devamlı olarak yolladığı azığı merak eden varsa bir mesaj uzağındayım.

başka okulları bilmem ama bizim okulda servis her şey demekti!
7 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol