M3 e92.
Ayaklarımın altındaki zemin kaç tondu bilmiyordum ama toprağa gömülürcesine topuklarımla izlerimi bıraktığım her santimetrekare başına gökten kafama isabet eden ağırlık, sanki beni bayıltmak istercesine düşüyor; yüzüme vuran rüzgar yumruklar savuruyordu.
Bataklıktı işte bu şehir. Ne eksik ne orta, ancak fazlası olabilirdi o da kasvetli hava şartlarının hafif bedenimi ağırlaştırıp, ayaklarımı zemine çivi gibi çaktırarak yürümeme sebep olan toprağın altında hissettirmesi; yüzümde hissettiğim rüzgarın görüş alanımı bulanıklaştırarak beni sersemletmesiydi.
Attığım her adımda ruhumu kaybetmesiydi.
Bataklıktı işte bu şehir. Ne eksik ne orta, ancak fazlası olabilirdi o da kasvetli hava şartlarının hafif bedenimi ağırlaştırıp, ayaklarımı zemine çivi gibi çaktırarak yürümeme sebep olan toprağın altında hissettirmesi; yüzümde hissettiğim rüzgarın görüş alanımı bulanıklaştırarak beni sersemletmesiydi.
Attığım her adımda ruhumu kaybetmesiydi.
Kendimle dahi konuşamıyordum. Saçlarımı okşayamıyor, kendime sarılamıyordum.
Ellerim öylece havada süzülüp üzerime düşüyorken vücudum bunu bile hissetmiyordu.
Hislerim ellerimden kayıp gitseydi onlarla vedalaşabilir, bir umut geri getirebilirdim. Anımsayacak bir anım yoktu. Aslında ölmek bir yana hiç var olmamıştım.
Ellerim öylece havada süzülüp üzerime düşüyorken vücudum bunu bile hissetmiyordu.
Hislerim ellerimden kayıp gitseydi onlarla vedalaşabilir, bir umut geri getirebilirdim. Anımsayacak bir anım yoktu. Aslında ölmek bir yana hiç var olmamıştım.
Geceden daha karanlık, kafandakinden daha sessiz ol. Parlamaya veya haykırmaya kalkma çünkü seni görmeyi ve duymayı hak etmiyorlar. Kimsenin gözlerini kamaştırma, onları sağırlaştırma. Vereceğin acılara bile değmiyorlar.
Aşırı hız yapan hayaller gerçeklere çarparak durur.
Hayatımda güvenebileceğim birine sarılma isteği bu defa birine sarılma isteğine evrilmişti. Bir kediden çok kendi kedimi özleme duygusuna benziyordu bu, ama hiç elde edemediğim bir şeyi özleyemeyeceğimi biliyordum. Daha önce defalarcasına dokunup açtığım yaraları kapatmayı arzuladığım bir ümitti bu. Açtığım yaralara kurban edip vicdanımı rahatlatıp Tanrı'ya ağlamak değil de, onun yaralarını sarıp, saçlarımla gözlerindeki yaşları sarmalayıp gülümseyerek bir battaniyenin altına saklamak istiyordum. İnsan olmak böyle bir şeydi, insan hissetmek ise bambaşka bir şey. İnsanlar, oldukları gibiyken sevdiklerinden hınç çıkarırlardı; insan gibi hissettiklerinde ise hançeri saplarlardı. Ben ise olduğum gibiyken o hıncı tüm insanlardan çıkarıp, o hançeri kendime saplardım. Kendimi kurban ettim ama sevgiye adak adadım, Tanrım. Ama şimdi, dışarıya dönük tüm bu günahlar kendisini sevginin bekaretine bırakmıştı. Korkmuyordum, ürküyordum. İstemiyordum, arzuluyordum... yara açıyordum, acısını kuru bir bezle silmektense o yaraları yine ben ıslak ve donuk dudaklarımla ısıtıp temizlemek istercesine öpüyordum.
Sanırım, insanlığıma sırt çevirip insanlığa meydan okuyordum. Çünkü bu defa birini değil, onu istiyordum.
Hayal ormanıma balta indirdim, artık çiçekleri ben yeşerteceğim.
Sanırım, insanlığıma sırt çevirip insanlığa meydan okuyordum. Çünkü bu defa birini değil, onu istiyordum.
Hayal ormanıma balta indirdim, artık çiçekleri ben yeşerteceğim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?