asteria

yazarın nicki ile açılan başlıkları hiçbir zaman iyi niyetli bulmamışımdır. tanıyan var tanımayan, seveni var sevmeyeni.
hiçbir zaman bu tarz başlıklara yazmadığım halde bu sefer ilk istisnamı yapayım.
biri sizi kardeş samimiyetiyle kucaklar, diğeri anne sıcaklığı ile sarmalar.
ayırım yapılamayan perva sözlüğün vazgeçilmez iki sevilen yazarlarıdır.

konforlu, sade ve kendi havası, tarzı olan minimalist bir ev dekore etmek çok maliyetlidir.
o dolu dolu evler çok daha ucuza döşeniyor.
minimalist evlerdeki kilit nokta sadece az eşya değildir, bu birkaç eşyayı doğru şekilde yerleştirmek, onlarla belli bir stil yaratmak, sahibini yansıtabilmek.
bu nedenle sessizlik ve sadelik hep daha pahalı ve ulaşılması zor olmuştur.

son birkaç gündür yaşanan kesintiler bana göre iyiye işaret.
demek ki sözlükten talep ettiğimiz bunca şeyin peşine düşülmüş ayarlamaya çalışılıyor, verilen sözler yerine getirmek için uğraşılıyor. umarım hepsi sırasıyla hallolur.
erişim problemleri ne kadar sürerse sürsün, buralardayız.

venedik ile milano arasında bulunan, refah seviyesi en yüksek italyan şehirlerinden biridir.
romeo ve juliet'in hikayesi verona şehrin merkezinde bir sarayda geçtiği düşünülüyor. küçük sarayın bahçesinin ortasında juliet heykeli yapılmış. sağ göğüsüne dokunan kişi sonsuz aşkı bulacağına ya da şansı artacağına inanılır bu nedenle turistlerin eksik olmadığı kalabalık bir yerdir.



roma imparatorluğundan kalan "arena" adlı anfitiyatrosu büyüklük açısından italyada üçüncü sıradadır.
orada her yıl opera festivalleri ve çeşitli gösteriler düzenlenir.



bir ilginç bilgi daha, verona şehrin resmi olarak türkiye'deki kardeş şehri konya'dır.

2009 yılında yayınlanan 8 sezonluk fantastik ve gizem dolu dizi. vampirler, kurt adamlar ve cadıların aralarındaki savaşları izliyoruz.
elena karakteri önce vampir olan stefan'a aşık, daha sonra yine vampir olan kardeşi demon'a. genelde bütün vampir dizilerinde kızlar hep baş kahraman vampire aşık oluyorlar, aynı şu anda izlediğim buffy gibi.
harika bir hikayesi var dizinin. bir solukta geçen yaz tatilimi doldurmuştu ve heyecanlı geçmesini sağlamıştı. eski bile olsa bu tarz sevenlere tavsiye ederim.

dışardan bakınca siz hariç herkes haşır neşir olmuş, havada mesajlar uçuşuyor, sohbetler kaynıyor, herkes birilerin kankisi.
oysa ki yazarların büyük bir kısmı aynı sizin durumunuzda, vakit öldürmek için bir şeyler yazıp çıkıyor, kimseyle muhatap olmuyor, kimseyi tanımıyor, kimseyle de mesajlaşmıyor.
kenardan birçok şeyler varsayım üzerine yorumlanıyor.

çocukluğumuzda ilk filmi çıktığında heyecanlıydık ve gerçekten tatmin edici ve başarılı bir iş izliyorduk.
sonradan art arda çekilen ve piyasaya sürülen diğer filmleri hep birincisinin kötü kopyası gibi kaldı.

amber cadısından çok çekti. kim haklı kim haksız tam olarak takip etmedim dava haberlerini ama yine de gönlüm ondan yanaydı.
yakışıklılığın yanı sıra bence çok yetenekli bir oyuncudur.

8. yüzyılda göktürkler tarafından dikilen ve türk edebiyatının ilk yazılı belgesi sayılan anıtlar.

birbirinden ayrılamazlar. biri eksik ise diğeri varlığını sürdüremez.
sevmek, karşılık bulmadığında bir süre sonra kalbe gömülür.
sevilmek de bir müddet sonra sıkmaya başlar ve dayatılan sevgiden kurtulma yollarını arar.

aç mısın, paran var mı, sıkı giyin üşütme gibi klasik ve tekrarlanan sözler.
her gün duyulunca bıktıran, uzakta olunca özlenen sözlerdir aynı zamanda.

ayara iş rekabeti girmediği sürece devam edecek arkadaşlıktır.
farklı birimlerde çalışmak bu arkadaşlığın ömrünü uzatırken, ortak olunca pek şansı yoktur.

13 ocak 2012 cuma günü, bir yolcu kruvaziyer gemisi olan costa concordia, saat 21:45'te tiren denizinde isola del giglio'nun doğu kıyısının hemen dışındaki alçak sularda büyük bir kayaya sürtünüyor ve gövdesinde 60 metre uzunluğunda bir yarık oluşuyor.
titanik olayı tekrarlanıyor gibiydi iki farkla.
birincisi, hemen yardım istenmedi,
ikincisi ise, geminin kaptanı francesco schettino, gemiyi ilk terk edenlerden biri oldu. gemide binlerce kurtarılmayı bekleyen yolcular varken o ilk kurtarma botuna atlayıp uzaklaştı. daha sonra bunun için yargılandı ve 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. cezasını 2017 yılında çekmeye başladı ve hala sürüyor.
gemide 3229 yolcu ve 1023 mürettebattan toplamda 32'si öldü. kazanın olduğu ilk anlarda hemen yardım istenseydi ve kaptan kurtarma çalışmaların başında dursaydı muhtemelen bu ölümler önlenebilirdi.
titanik gemisinin batmasından 100 yıl sonra yine batmaz denilen bir gemi yine insan hatası sebebiyle battı.

1980 yılında serbest foto muhabiri mike wells, açlıktan ölmek üzere olan zayıf bir çocuğun elini tutan bir katolik misyonerin fotoğrafını çeker.
dünya basın fotoğrafı ödülü'nü kazanır.
mike wells, fotoğrafı çekmeye utandığını, ayrıca yarışmaya hiç katılmadığı için kazanmaktan da utandığını ve açlıktan ölen insanların fotoğraflarıyla ödül kazanmaya karşı olduğunu itiraf eder.
kevin carter'ı hatırlattı. mike wells'in bu sözlerini duymuş olsaydı belki de hayatı daha farklı devam ederdi. hatta, belki de o akbabalı fotoğrafı çekmekten utanırdı ya da belki de yardım ederdi, kim bilir.

13. yüzyılda inşa edilen, kapasitesi 3000 kişilik olup doğu anadolu bölgesi'nin en büyük kiliselerinden biridir.
1915 yılında yağmalanmış bu yüzden daha sonra onarılıp okul olarak kullanılmış.
1950 yılında arapgir belediyesi katedrali yıkma kararı almış. 1957'de dinamitle yıkılmış, daha sonra bulunduğu arsa bir çiftçiye satılmıştır. şimdi orada harabeler kalmıştır.

trabzon 1908'de yapılışı için sultan mehmet reşad onay vermiş ve bir fransız şirketi tarafından italyan mimarisi ile inşa edilmiş. türkiye'nin ilk opera binasıdır ve 1937 yılına kadar tiyatro ve müzik salonu olarak kullanılmış.
daha sonra yoldan arabalar geçemiyor diye 1958'de yıktırılmış.

gigantomani, aşırı büyük yapıların, binaların, anıtların üretilmesine eğilim gösterme veya büyüklük takıntısı olarak tarif edilebilecek bir rahatsızlık olarak tanımlanır.
bu rahatsızlığın en net örneklerinden biri nikolay çavuşesku'dur.
bükreş'te şehrin merkezine inşa ettirdiği cumhuriyet evi, devrimden sonra ise parlamento binası olarak kullanılmaya başlayan yapı, pentagondan sonra dünyada ikincidir, avrupa'da ise birinci. dünya rekorlar kitabında bile yer almıştır.
diğer bir örnek, kuzey kore'de kim il-sung tarafından inşa edilen kumsusan güneş sarayıdır. 2011 yılından itibaren müze olarak kullanılır ve dünyanın en büyük müzesi olduğu söylenir.
aynı şekilde josef stalin de bir gigantomani hastası olarak tarihe geçmiştir. iktidarı boyunca devasa heykeller, saraylar ve aşırı büyük sanayi kompleksleri inşa ettirmiştir.

halka şeklinde pasifik okyanusunda bulunan bir adadır.
tikehau kelimesi yerel dilde "huzurlu yer" anlamına geliyor ve adadaki yaşam bu ismin hakkını sonuna kadar veriyor. çok çeşitli balık türleri bulunuyor ve ada halkı onlarla geçimini sağlıyor. orada sadece 300 kişi yaşıyor, bir tane havaalanları bile var, resmi dilleri fransızcadır.
adanın ortasında sanki kocaman bir göl varmış gibi görünüyor ve lagüne tekbir yerden giriliyor.
bir mercan kayalığından ortaya çıktığı söyleniyor.

okuduğum en güzel kitaplardan biri, diğerlerine haksızlık etmek istemem fakat gerçekten çok etkileyici ve sürükleyici, yıllarca akla kazınan bir hikayesi vardır.
jean valjean'ın çaldığı tekbir ekmeğinin bedelini yıllarca ödemek zorunda kalması, yıllarca sabırla ilerleyişi ve değişimi, merhametle yaptığı seçimlerinin sonuçlarına katlanması sabrın en güzel örneklerinden biridir.
roman defalarca sinemaya uyarlanmış, filmleri, müzikalleri, animasyonları yapılmıştır fakat hiçbiri aynı tadı vermemiştir, hayallerimizdeki fantine veya cossete, ya da polis şefi javert hiçbir zaman ekrandaki karakter ile örtüşmemiştir.
sayfalara sinmiş o atmosfer aktarılamamıştır ekrana. bazı eserler vardır, gücü sadece satırlarda hissedilir, insanın içsel görselleriyle anlaşılır ve sevilir.