“Biraz daha uyuyayım” derken, birden hayatın geçip gittiğini fark ettiğinde.
Yanlış anlaşılan “fazla ciddiyet” ve arada sırada gelen bel ağrıları. :))
Uykudan uyanmanın verdiği pişmanlığı hafifletmek için en iyi bahanedir.
Biziz biz. Lan sen ne güzel entry'ler yazıyorsun öyle. :))
Karşı taraftan hiçbir beklentisi olmayan bir yaklaşım. Yani “Sadece nefes almasını bile kabul ediyorum.” diyenlerin motto'su! :))
Hayatın her deneyiminde şekillenen ve seni sen yapan özelliktir; zorluklar ve tecrübelerle güçlenir, gerçek seni ortaya çıkarır. Yani, “Şimdiye kadarki en iyi versiyonun” beta sürümündesin!
Gülümseyen maskenin ardında fırsat kollayan, “dost gibi görünen ama içten içe hesap yapan.” biridir.
Bir “takip” ile benim dünyama adım atabilir ve bu unvana siz de sahip olabilirsiniz. Tek yapmanız gereken “takip” butonuna tıklamak. Takipçi sayım belki düşük ama, yazılarımda kendinizden bir şeyler bulabileceğinizi garanti edebilirim. Belki de yazdıklarım size ilham verebilir ya da farklı bir bakış açısı sunabilir. Kısacası, belki de “kalp” butonuna basmakla yeni favori yazarınızı keşfedeceksiniz. Siz de bir şans verin; belki de birlikte keşfedeceğimiz şeyler vardır. Takip ederek bu yolculuğa katılmanızı çok isterim.
“Ayak İşleri” dizisi Gain'de yayımlanıyor ve karakterlerin günlük ve sıradan işleri halletme şekli öyle bir komedi şovuna dönüşüyor ki, sıradan bir konu bile sanki bir aksiyon filmi haline dönüşüyor. Evren'in politik doğrucu bir tavır takınarak her konu hakkında felsefik yorumlarda bulunması beni bitiriyor. Kendisi favori karakterim. Diziyi çok beğendim. “Gibi” dizisini seven bunu da sever o yüzden yokluğunda bu diziyi izleyebilirsiniz. Konusu, hikayesi gayet güzel ve başarılı, neredeyse her bölümde sürükleyici bir olay örgüsü var. Dizi genel anlamıyla absürt komediden çok faydalanmış. Hunharca kahkahalar atmak isteyen insanlar bu dizide aradığını bulamayabilir. Çünkü bu dizi salt komedi değil. Biraz durum komedisi, biraz absürt komedi... Bütün bölümlerini izledim. Son çıkmış olan dördüncü sezonun ilk iki bölümünü bile. En çok sevdiğim ve birkaç defa izlemiş olduğum bölüm: 3. Sezon 10. Bölüm Zehirli Bitkiler ismini vereyim izleyen varsa hatırlar en azından. Sevdiğim bölümden bahsetmem gerekirse Vedat'ın sinirlenip, Evren'in her yerini ellemesi beni gülmekten öldürdü, sonrasındaki hastanede yaşanan o halleri... Ayrıca hastanede yapılan o animasyonlu çizimler ortama ayrı bir güzellik, ayrı bir hava katmış onu da çok beğendim.
Eski arkadaşları bulmak için hâlâ iş görüyor fakat gençler artık genellikle TikTok ve İnstagram'da takılıyor. Facebook sosyal medyanın “nostalji” köşesi, diğer TikTok, İnstagram ise “trendi” yakalama yeri. Facebook artık gençlerin pek uğramadığı sosyal medyanın “yaşlılar” platformu haline geldi.
Vücudunuza yapacağınız en büyük iyiliktir. Bol sebze ve meyve tüketerek enerjinizi yüksek tutun. “fast food” yerine “fit food” tercih edin. Hem sağlığınızı güçlendirir hem de kendinizi mükemmel hissedersiniz.
Bazen bir cümle, uzun yazılardan daha etkileyici olabilir. Kısacası; kısa ve vurucu bir söz, uzun metinlerden daha fazla “Wow!” etkisi yaratabilir.
Light Yagami resmen “Bir defterle her şeyi değiştirebilirim” diyen bir lise öğrencisi. Abi, bir sakin ol, o defter en fazla “Yarın sınavın var. ” diye kullanılırdı. Ama yok, adam direk “Dünyayı temizleyip Tanrı olacağım.” modunda. Bir an “Light, senin sınavın mı yok mu?” diye sorasım geliyor.
Ryuk ise tam bir “dünyayı izlemeye geldim ama cipsim yok” modu. Adam elma bağımlısı ya, ölüm tanrısının market arabasıyla meyve reyonunu gezmesi resmen evrenin şakası. “Ryuk, beyin lazım, elma değil!” diye bağırmak istiyorsun. Ama adam relax, sanki Shinigami değil de, YouTube mukbang'ı çekiyor.
Misa desen, “Light'a aşkımı kanıtlayacağım” diyerek kendini bitirmiş. Ama Light onu görmüyor bile. Bildiğin “Misa, seni deftere bile yazmaz bu adam.” durumu var. Kızcağız full "Light, bir emoji bırak be!" modunda ama Light bildiğin görmezden geliyor.
Sonuç? Death Note şunu açıkça kanıtlıyor: Güç her zaman iyi bir şey değil, hele ki bir deftere bağlıysa. Hayat bir strateji oyunu değil abi, bazen plan yapmadan akışına bırakmak daha sağlıklı. Yoksa defter elinde kalır, sen de kendini Ryuk'la “Son bir elma daha var mı?” diye pazarlık ederken bulursun.
Ryuk ise tam bir “dünyayı izlemeye geldim ama cipsim yok” modu. Adam elma bağımlısı ya, ölüm tanrısının market arabasıyla meyve reyonunu gezmesi resmen evrenin şakası. “Ryuk, beyin lazım, elma değil!” diye bağırmak istiyorsun. Ama adam relax, sanki Shinigami değil de, YouTube mukbang'ı çekiyor.
Misa desen, “Light'a aşkımı kanıtlayacağım” diyerek kendini bitirmiş. Ama Light onu görmüyor bile. Bildiğin “Misa, seni deftere bile yazmaz bu adam.” durumu var. Kızcağız full "Light, bir emoji bırak be!" modunda ama Light bildiğin görmezden geliyor.
Sonuç? Death Note şunu açıkça kanıtlıyor: Güç her zaman iyi bir şey değil, hele ki bir deftere bağlıysa. Hayat bir strateji oyunu değil abi, bazen plan yapmadan akışına bırakmak daha sağlıklı. Yoksa defter elinde kalır, sen de kendini Ryuk'la “Son bir elma daha var mı?” diye pazarlık ederken bulursun.
birine elma veren tanrı oluyor ya. (swh)
Benim bildiğim elma yaşamı temsil ediyordu. Çoğu yerde Kira'nın elinde elma var yani insanların hayatını elinde tutuyor. İstediği zaman Ryuk'a veriyor Ryuk'da büyük bir zevkle yiyor. Elma, Ryuk için bir tür ödül ya da tatmin aracı olarak kullanılıyor. Ancak, bu durumun tanrılık ile doğrudan bir ilişkisi yok; daha çok Ryuk'un karakterinin bir özelliği ve serinin ironik bir ögesi olarak işlev görüyor. Aynı zamanda elma, Ryuk'un dünyadaki tek zevkini temsil ediyor ve serideki bilgi, arzu ve ödül temalarını yansıtıyor. Ryuk'un ölüm tanrısı olarak eğlence arayışını simgeliyor.
ben de adem in yediği elmadan bahsediyordum.
Haa o mesele... Evet, o açıdan bakarsak öyle haklısın.
Gezegenin, saklı bir dev hazine sandığı. Derinliklerde mineral yatakları ve yer altı nehirleri var; sanki doğa, “Beni bulana kadar oyun bitmez” diyor. Her adımda yeni bir bulmaca; yer altı, adeta keşif tutkunları için bitmeyen bir gizem parkı gibi. :))
Hz. İbrahim'e dayanan üç büyük dindir. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıktır. Yahudilik, Tevrat'a dayanır ve eski bir kökene sahiptir; Hristiyanlık ise Hz. İsa'nın öğretileriyle oluşmuş ve İncil'i kutsal kabul eder. İslam ise Hz. Muhammed(s.a.v.) aracılığıyla son vahiy olan Kur'an'ı almış ve bu bağlamda Allah katında kabul edilen tek din olarak değerlendirilir. Kur'an'da, “Allah katında hak din İslâm'dır.” (Âl-i İmrân, 19) ve “Kim İslam'dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir.” (Âl-i İmrân, 85) ayetleriyle bu görüş desteklenir. İslam, önceki kutsal kitapların mesajlarını tamamlayan ve doğrulayan bir din olarak sunulur. Bu nedenle İslam'ın, Allah'ın son ve evrensel mesajını içerdiği ve tek kabul edilen din olduğu inancı ortaya çıkar.
Bankada bırakılan paradan ziyade, çocuklara bırakılan iyi bir karakterdir. Paranın sonu var, ama karakter öyle bir şey ki, kredi kartı limitinden bağımsız, her zaman geçerli.
Kapıyı kapatır ve özgürlüğe adım atarsın bir zafer yürüyüşü edasıyla. Derken elini cebine atarsın... Anahtar içeride! İhtişamlı çıkışın yerini çaresizlik alır. Kahramanlık bir anda, kapının önünde anahtarsız kalma mücadelesine dönüşür. Sonrasında efsanevi bir macera başlar: Kader seni yeniden eve girmeye zorlar, kapı ise meydan okurcasına kapalı durur. İşte şimdi kahraman, en büyük düşmanı olan kapı kilidiyle karşı karşıya. Gerçek savaş, şimdi kapının önünde başlıyor.
Bir kahramanın savaş sonrası yalnız kalışı gibi; büyük bir anın sessizliğe dönüşmesi. Gerçek bir yanıt, bu sessizliği bir destanın yankısıyla doldurur.
“Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam eden sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” demiştir. Bu söz, Batı'nın medeniyet iddialarının, Doğu'daki sömürü ve acılar üzerinden inşa edildiğini vurgular. İzzetbegoviç, Batı'nın refahının, diğer bölgelerdeki adaletsizliklerin bedeli olduğunu belirtir ve bu durumun, Batı'nın medeniyetinin yüzeysel olduğunu gösterdiğini ifade eder.
“How I Met Your Mother” dizisi, yaratıcı zaman geçişleri ve zengin karakter yapısıyla dikkat çeker. Ted ve Barney gibi karakterlerin kendine özgü özellikleri, diziyi eğlenceli ve çekici kılar. Barney'nin komik esprileri, yaratıcı mizahı dizinin enerjisini yüksek tutar ve izleyicilere bolca kahkaha sunar. Karakterler arasındaki güçlü arkadaşlık teması, izleyiciyle derin bir bağ kurar. Ayrıca, dizinin dramatik anları izleyicilere duygusal bir deneyim sunar ve hikayeye derinlik katar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?