succulent

O zamanın şartlarında cuma namazı, cenaze namazı kılmak için cemaatin yönlendirildiği camiler olduğu için şehirlerdeki en büyük camilere ulu cami denirmiş.

Bir zamanlar o kadar derin acılar yaşamışım ki. Şimdi düşünüyorum da değer miydi? O kadar ağlamaya o kadar üzülmeye. Ama insanız işte, değer verip birini hayatının merkezine koyuyorsun, ama o utanmadan ağzına sıçabiliyor. Bir de sende bir sürü travma bırakıyor. Güvensizlik cabası, birine yaklaşma isteğine korku, yeni birini tanımaya çekinme, yorgun duygular.

Şunu biliyorum ki birini çok sevdiğinizde ayrılmış olsanız bile başka birine bir şeyler hissedene kadar uzunca bir zaman geçiyor. İçinde o hesaplaşmaları bitirmiş olmak gerekiyor. O süre boyunca raydan çıkmak da sizin elinizde oturup kendini sakinleştirip, açılan derin yaraları onarıp daha sağlıklı bir ilişkiye hazırlanmak da sizin elinizde.

Sağa sola saldırmak o derin yaraları daha da derinden açacaktır. En güzeli bir temiz unutup, güven tazeleyip yolunuza bakmaktır.

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli kanık

Cilt ve mukoza gibi vücudun dış yüzeylerine kadar ulaşan sinir uçlarının dış mekanik, fizik veya kimyasal etkilerle uyarılması sonucu bu uyarının refleks yolla beyin sapındaki solunum merkezine veya kalbe giderek solunum veya dolaşımı durdurmasıyla oluşan birden ölüm haline “inhibisyonla ölüm” denir.

Başka bir deyişle nöronlar arasında uyartı iletimini durduran mekanizma.

En çok merak ettiğim konulardan biridir bu arkadaşlar.

Gün geçmiyor ki yeni biri eklemesin.

Kardeşim sen kimsin? Beni neden ekliyorsun?

Dünya yüzeyinde tüm insanlar bitti bir ben mi kaldım?

Bir ara gazetelerde ilan verilirdi fotoğrafları ile onun gibi bir şey bu. Hiç tanımadığın biriyle ne konuşabilir insan. Hep merak etmişimdir.

Bana hatırlattığı şeylerden biri samandan yapılmış gibi görünen banliyö trenleridir.

Muğla'nın ilçesi olan bir yarım adadır. 3 tarafı denizlerle çevrili olan bu ilçe Ege denizi suları içindedir. Yunan adası olan kos'a çok yakındır. Yunan esintilerinden kaynaklı olmasından dolayı mimarisi de onlara benzer. Coğrafi özelliklerinden dolayı kat mülkiyeti maksimum 2 kattır. Evlerin tematik bir sınırlaması vardır ve ya beyaz olacak yada taş kaplama olacak şekilde yapılır. Evlerinde çatı yoktur. Ilıman iklime sahip olduğu için evlerde izolasyonda yoktur. Ama bilindiğinin aksine kışları yoğun yağmurlu ve rüzgarlı geçer. Alt yapısı berbattır. Kanalizasyon sistemi henüz çözülememiş, artan nüfusla gerekli olan kaynak suyu yetersizdir. Revaçta bir ilçe olduğu için her yeri betonlaşmış olsa da hala doğa güzellikleri mevcuttur. Denizi çok güzeldir. Haberlerde çıkan çok pahalı algısına inat 7 senemin geçtiği bu yerde oldukça refah içinde yaşadım. İnsanları ise değişkendir, çok güzel insanlar da tanıdım beş para etmezler de. Genel olarak benim sevdiğim ve güzel anılarımın olduğu bir yer.

Bodrum. Kesinlikle Türkiye'de ilini tanımayan ilk ilçe olabilir.

Bodrum nere Muğla nere.

Şu kedideki keyif ben de yok yemin ederim

Daha yolun başındasın değişirsin diyorlar
Oysa sana çıkıyor bildiğim bütün yollar
Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir
Bazen küçük bir an için ömür bile verilir
Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir
Bazen küçük bir an için ömür bile verilir
Sevdim seni bir kere, başkasını sevemem
Deli diyorlar bana, desinler değişemem
Desinler değişemem
Desinler değişemem

Dünyanın, maddi ve fiziksel yönlerinden soyutlanıp, varoluş ve amaç hakkında daha derin bilgilerle erişmeye çalışan, ruhçuluk, ruhaniyet, ruhani oluş olarak tabir edilebilir.
Metaryalizm'in zıt anlamlısı olarak görülebilir.
Spiritüalizm büyük dinlerde de yer yer geçmektedir. Bu bağlamda tinselcilik; takva tanrıya giden bir yol olarak da ele alınabilir.

Ateş aynı zamanda vücut sıcaklığının enfeksiyon sebebi ile yükselmesi sonucu oluşan durumu da belirtmek içinde kullanılır.

Ayrıca heyecanlandığımız zaman ateş basması hisseder, ateş bastı diye tabirde bulunuruz.

Homoelektusların 1.7 milyon yıl öncesi ateş yakmayı tesadüfen bulduğuna dair ipuçları bulunmaktadır. Ancak ateşin kontrollü olarak yakılmaya başlaması milattan 400000 yıl öncesini işaret eder. İnsanların yaygın olarak ateşi kontrol altına alması ise yaklaşık 125000 yıl öncesidir.

Ateşin tesadüfi bir şekilde yıldırım düşmesi sonucu da bulunduğu söylenir.

Korunma, ısınma, avlanma, pişirme, ayrıştırma, birleştirme, alet yapma, haberleşme, defin gibi pek çok teknolojik gelişmenin merkezini teşkil eden ateş, insanoğlunun ruhsal gelişimine de katkı sağlamış; karanlık ve karanlıkla birlikte gelen tehlikelerden daha az korkan insan daha güvende hissetmeye başlamıştır.

Zerdüştler ateşe tapar olarak görünselerde asıl mevzu ateşi kutsal saymalarından kaynaklıdır.

Bir melek gibiymişim

Şeytan da bir melektir, onu demek istedi sanırım.

Yorucu ve çok çeşitli düşüncelerin hasıl olduğu bir günün ardından evdeyim. Darman duman olmuşuz yine ev savaş alanı gibi. Ama dinlenmek istiyorum. Çok yorgunum çok

Kumarcının kumarcıya senede sadece bir çay parası geçermiş.

Kumarda sadece kasa kazanır.

Hepimizin yapacağı işe, yaşadığı hayata yada yapmak zorunda olduğu herhangi bir şeye motive olmak için bir kaynağı vardır. Bu başlık belki motivasyon eksikliği olanlar için bir rehber niteliğinde olabilir.

Benim yaşama motivasyonum başarıyı sevmek. Bunu fiziksel bir sebebe bağlamıyorum. Maddesel bir beklentim yok hayattan, başarmak benim ruhumu tamamen doyuran bir şey. O yüzden bir amaca yürürken başarmanın vereceği hazzı hayal ediyorum.

Annemin hep bize küçükken söylediği kişiydi bu.
Ben köle isaura mıyım? O bile piyano çalmasını biliyor ben onu da bilmiyorum diye (bkz: swh)