Ya ben çok degiskenim bu konuda. Doğum yok. Bir bakarsın boyleyimdir. Bir bakarsın bilim dallarını ağzımdan düşürmem. Bazen duygularımla hareket ederim. Bazen duygularıma kulak vermem tamamen mantigimla hareket ederim. Baya cahil imajı çiziyorum mesela burada ama aksine derin sohbetleri de severim. Ufuk açmaya, öğretirken öğrenmeye de bayılırım. Burada bir şeyler açıklamak yorucu geliyor nedense. Yazım yanlışlarımı bile artık pek umursamıyorum.
Nasıl davranmak istiyorsan öyle olmalısın. Hayat gelip geçiyor. Herkes gibiyiz bizde. Çocukla çocuk olmalı büyükle büyük. Bilgeyle bilge ama cahille cahil değil.
10 Haziran 1914 doğumlu, sümorolog olarak bilinen benim de hayranlıkla okuduğum arkeolog bugün dünyaya gözlerini kapamıştır. Işıklar içinde uyu, insanlık tarihine olan merakımda yolumu aydınlatan güzel insan.
Son zamanlarda yemek yemeği unutuyorum. Aslında bu benim için güzel bir şey. Ama şekerim düşüp elim ayağım titreyince işler tam istediğim gibi de gitmiyor. Umarım bir gün bir yerlerde hipoglisemiden bayılıp gitmem.
Umarım sadece ben, halıları süpürürken, süpürgenin uzun borusunu çıkarıp, halı dövme başlığı ile süpürmüyorumdur. Yoksa bu bel fıtığımı azdıracak eylemi sadece ben yapıyorum diye kendimi çok yalnız hissedeceğim
Ne bileyim dar böyle daha tombik birde saç kıl toplamak adına daha çok fırçası kuvvetli. Fırçası sökülüyor benim yanından çıkararak temizlemesi kolay. Hayatımda yaptığım en akıllıca yatırım o süpürge olabilir
20 Li yaşlarımın başındayım, bir üniversite hastanesinin radyasyon onkolojisi bölümünde radyoterapi yapıyorum. Akciğer kanseri bir amcamız var, şakacı da biraz. O zamanlar evliyim kocama gidip gelip, Succulent'i kaçırmışız ben yeğenime alacaktım gibi zevzeklikler yapıyor. Neyse diyorum hasta bu psikolojisi de bozuk, ama o adamdan öğrendiğim çok güzel bir hayat dersi vardır.
Kimsenin yeri doldurulamaz değildir, işinizde çok iyi olabilirsiniz ama asla kendinizi vazgeçilmez sanmayın, siz gidersiniz belki 5 kişiyle yeriniz doldurulur ama yine de doldurulur.
O dönemden bu güne kadar bu hayat felsefelerimin birisi haline gelmiştir. Kimse vazgeçilmez değildir, kibir insanın en büyük düşmanıdır. “Ben” kelimesini hayatımın hep en son kurulacak cümlesine attım. “Ben” yokum, “ben” hiçbir şeyim. Ben olmazsam da olur.
İnsan ilişkilerinin en büyük yara açan olgusudur egoistlik. Benliğinizin hangi aşamada önemli olduğunu fark ettiğinizde, insanlığın anahtarını da öğrenmiş oluyorsunuz.
Sosyal medya çalışmalarımı yaparken, sözlüğe gireceğim veriyi kendi sosyal medyama yüklemişim. Yakında akrabalarım sözlüğe üye olursa bilin ki ben topuk
Bizzat sosyal medya hesaplarının iletişim kısmında beni bulabilirsiniz. Bundan sonraki kesinti veya sorun olduğu durumda ordan kesinlikle bilgilendirme yapacağım. Bir sorun olduğu durumda dm lerden de bana ulaşabilirsiniz.
Sosyal medya hesaplarımız; Instagram için; perva_sozluk
Bakmayabilirler. Benim boşanma sebebim buydu mesela. Hastalıktan ölürken terk edildim. Bakmayan bakmıyor yani. O yüzden doğru bir soru. Bundan sonra evlenecek olursam ilk soracağım soru bile olabilir.
Gözlerinizi açarsınız ama hala bilinciniz tam olarak yerine gelmemiştir. Mesela dün akşam ben ne yaptım diye düşünür ama bir süre hatırlayamazsınız, bilinç sanki o an kaybolmuş gibidir. Gözleriniz açılır ama net görmez, kapatsanız yine derin bir uykunun ağına düşeceksinizdir. Solumun bile hala uyur gibi yüzeyseldir. Keza nabzınız da hala düşüktür. Uyanamamanın sebeplerini de bir ara bu başlık altına yazarım. Belki sizler yazarsınız. Çünkü ben hala uyanamadım
Günlerden bir gün iki inatçı sürüden ayrılıp dağ, bayır gezmeye çıkmışlar. Biri sağa gitmiş, biri sola gitmiş. O dağ senin, o taş benim, hoplayıp zıplamışlar. Sarp kayalıklarda hoplayıp, zıplayan keçiler yorulunca da su içmek için dereye inmişler. Derenin üzerinde de bir köprü varmış. Ne var ki bu köprü pek de emniyetli değilmiş. İnce tahtalardan yapılan dar bir köprüymüş.. Bu iki inatçı keçi köprünün üzerinde karşılaşmamışlar mı? İkisi de birbirine yol vermeye pek niyetli değillermiş.
Köprünün üzerinde birbirlerine doğru adım adım yürümüşler, sonunda köprünün ortasında karşı karşıya gelmişler.
Büyük olan keçi yol istemiş küçük keçiden;
– Yol ver, karşıya geçeceğim.
Küçük keçi hiç oralı olmamış:
– Niyeymiş efendim, köprüye ilk ben çıktım, siz yol verin.
Büyük keçi ısrar etmiş, küçük keçi direnmiş.İki keçi de birbirinden inatçı. Sonunda köprüde kafa kafaya toslaşmışlar. Büyük keçi bir tos atmış, küçük keçi bir tos atmış, sonunda köprü bu yüke dayanamayıp ortadan kırılmış. İki inatçı da dereyi boylamışlar.