confessions

alaskan crab

1. nesil Yazar - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Yazar -

  1. toplam entry 498
  2. takipçi 16
  3. puan 28313

ikariam

alaskan crab
yedinci sınıfa giderken başlamıştım, deli gibi oynardık, oynardık dediğim de malzeme biriktirir bina yükseltir sonra tekrar malzeme biriktirirdik. 40 kişilik sınıfta 27 kişi oynardık, okulumuzun olduğu bir klan bile kurmuştuk. WaR ArT diye ahahahaa, klanın generali bendim, sürekli buhar devi basar millete salça olurdum. Öyle çok güçlü değildik, oyuna para yatırmazdık ama gücümüzü çoğunluktan alıyorduk. 10 kişi gemi basar, kalanı da asker basardı, yağmalayacağımız yeri ablukaya alır, bir musallat olduk mu 10 gün çıkmazdık adadan. Birbirimize yardımcı olmak için hesaplarımıza giriyorduk, tabi muti hesap falan hak getire bir şeyi bildiğimiz yok. Bir gün baktığımızda hepimizin ban yediğini gördük. O hissi sonrasında ünideki sevgilimden ayrıldığımda yaşamıştım öyle kötü bir histi. Toplamda 2 sene oynadım, şimdilerde hala devam ediyormuş şaşırtıcı.

markasız giyinmek

alaskan crab
Bir şey markaysa, aşağı yukarı bir kaliteyi tutturabiliyorlar. Marka olmayan ancak kaliteli olan pek çok eşya olsa da, hangisinin ne olduğunu araştıracak ve deneyimleyecek vaktim ya da hevesim olmadığından, genelde marka tercih ediyorum. Tabi markadan markaya da fark var, sırf dar gelirlilerin eline düşüp de marka değeri kaybetmemek için ellerinde ürün kalsa dahi, ucuzdan satmayıp yakan markalar da var, çok para talep etmeyen ama yine de dar gelirliye hitap etmeyen markalar da var. Ben genelde orta sınıf takılıyorum.

artık değer

alaskan crab
Ben artı değer diye hatırlıyorum ama yanlışım olabilir tabi. Artı değer, esasında üretim araçlarını ellerinde bulunduranların, işçilere hakettikleri değeri vermemeleri, sadece hayatları idame ettirebilecek ve yeni işçi çocuklar yetiştirebilecek kadarıyla yetinmelerine denir. Eskiden bir işçi, 12 saatlik emeğiyle normalde alması gereken parayı alırken, aynı işçi bir makine başında 12 saatlik emeğiyle çok büyük değerler yaratabiliyor ancak aldığı para hala aynı kalıyor. Bu aradaki açıklığa artı değer denir. Tabi pek çok fikir de var, mesela orada asıl değer üreten işçi değil, üretim araçlarıdır ve onların sahipleri de asıl hakka sahiptir gibi.

the truman show

alaskan crab
Temel fikir, platon'un mağara alegorisine kadar gider. Sonrasında matrixle bu alegori farklı bir temada tekrar işlenmiş, en son da truman show olarak tekrar farklı bir şekilde ancak temelde sorunun aynılığıyla önümüze düşmüştür. Eğlencelidir, hiçbir şekilde bu fikirlere aşina değilseniz çok fena etkileme ihtimali vardır.

doğru insanı bulmak

alaskan crab
ne bir hayatınızın aşkı var ne bir ruh ikiziniz sizi bir yerlerde bekliyor ne de doğru insan diye bir şey mevcut. Biraz düşünelim, gerçekten de sizi tamamlayan ve onunla tamamen uyum içerisinde olacağınız birinin olduğunu varsayalım. Birinci sorun, insanlar durağan canlılar değildir, on yıl önceki bizle, şimdiki biz arasında dağlar kadar fark var. Eğer hiçbir fark yok, ben hala aynıyım diyorsanız, bu çok daha vahim bir durum orayı ayrıca konuşuruz. Aynı şekilde "ruh ikizim" dediğiniz kişi de sürekli değişmekte. Öyleyse hayatınızın hangi döneminde bu kişiyle tam bir uyum içerisinde olacaksınız? Sadece belli bir dönemde ruh ikizi olup sonra iki taraf da değişince artık o doğru insan değil diyemezsiniz, çünkü ruh ikizi kavramı süreklilik ve değişmezliği içerir.

Diğer bir sorun da, Tüm Dünya tarihi boyunca sizin ruh ikizinizin tam olarak sizin yaşadığınız dönemde, sizin evlenme ihtimalinizin olduğu yaş aralığında, sizin karşı cinsiniz olması, sizinle aynı dili konuşması, sizinle aynı bölgede yaşaması vb pek çok faktörün bir arada olup, bir de üstüne tanışıp, sorun çıkmadan mutlu olmanız gerekiyor. Gerçekten böyle biri varsa dahi, onu bulacağınıza dair ümit beslemek, bugün aldığınız bir piyangonun size çıkma ihtimalinden çok daha küçük bir oran.

Son olarak, hoşlanıp biraz kafalar uyuşup da aşk ve hafiften sevgi çemberine düşen insanlar, hastalıklı bir şekilde ruh ikizi kavramına inanıyorsa genelde ayrılıklar çok şiddetli oluyor. Düşünün, ruh ikizinizi buldunuz, her şey çok iyi giderken bir anda karşınızdaki kişi ayrılmak istiyor, nasıl olur bu, siz birbiriniz için yaratılmıştınız oysa. Bu kişiyi kaybederseniz bir daha asla mutlu olamayacaksınız çünkü tüm evrende tek bir kişiyle mutlu olma ihtimaliniz var ve o da gidiyor. Evet bu hastalıklı bakış açısı, insanlara cinayet de dahil pek çok şeyi yaptırıyor. Özellikle birine karşı aşırı bağlanmayı seven bir cinsiyet olan erkekler için bu görüş daha da uzak durulması gereken bir noktada.

Kısaca doğru insan yoktur, sizinle mutlu olabilecek doğru insanlar kümesi vardır, o kümeye ulaşabilmek için de önce kendinizi tanımanız, sonra ne istediğinizi bilmeniz gerekir, böyle bir mentaliteyle bulduğunuz kişi büyük ihtimalle sizi mutlu edecektir ancak olur da bir gün gitmek isterse, hayatın sonu olmayacağını bilip, devam etmeniz gerekir.

acımak

alaskan crab
acımak çok ahlaki bir tavır gibi görünse de arkasında büyük kötülükler taşır. Her şeyden önce acınan kişiyi, kendinden çok daha düşük bir seviyeye koyarsın başka türlü bu duygu hissedilmez. Sonrasında o kişinin sırf senden daha düşük bir seviyede olmasından dolayı ona iyilik atfedersin. Üstü başı parçalanmış ve ihtiyaç sahibi olduğu bariz birini gördüğümüzde, hemen iyi bir insan intibası uyanır. Tam tersi, iyi olabilmek için, iyilik ya da kötülük yapabilecek kapasiteye sahip olmak gerekir ki bu da güçlü olanın tanımıdır. İyilik güçlü olanda varolur, çünkü seçim yapacak gücü barındırır. Nietzsche'ye göre hristiyan ahlakı iyi olanı, aciz ve acınası olanla birleştirdiği için, güçlülerin kendilerini kötü hissetmesine ve köleler tarafından eleştirilecek bir koz geçmesine neden olmuştur. Acımak ahlaksızlıktır.

Engelli biriyle en son ne zaman konuştunuz? içten içe vicdan azabı duyarak ve ne derse desin onu alttan alıp, hiç tasvip etmeyeceğiniz bir konuda atıp tutsa dahi görmezden geldiğiniz mutlaka olmuştur. İşte acıma bize bunları yaptırır.
2
ragazzo solo ragazza sola ragazzo solo ragazza sola
Hayatta en nefret ettiğim duygudur. Acıdığım hiçbir insanı sevemiyorum. Ona maruz kaldığım süre, dolayısıyla acıma duyduğum süre arttıkça nefrete dönüşebiliyor sevgisizliğim.

En yakın arkadaşım 4 yaşında bacağını kaybetmiş kemik kanseri yüzünden. Hayatımızın bir evresinde buluşmalarımıza hep geç kalmaya ve protezini öne sürmeye başladı. Bir gün buluşacağımız pubda onu beklerken 1 saat gecikeceğini haber vermek için aradı, yarım saat içerisinde orada olmazsa gelmeye zahmet etmemesini çünkü kalkıp gideceğimi söyledim. "Ema protezim" diye başladığında da "senin dört yaşından beri bacağın yok, dört yaşından beri bununla yaşayıp birçok yere zamanında yetişiyorsun. Bu bahane gerçek değil. Şayet gerçekten bununla yaşamayı öğrenemediysen bu da benim sorunum değil." demiştim. Engellilere de böyle iğrenç davranırım işte arkadaşlar, ben anlayışlı ve iyi bir insan değilim. Anlayışlı ve iyi bir insanmış gibi davranan kötü bir insanım.

Arkadaşım da bu acımama tavrımı sevdiğini söyler hep. Çünkü sürekli ona lüzumsuzca ve rahatsız edici bir şekilde acıyan birileri olur. Metroda engelli kartı kullanmak istemiyor diye "enayisin gerçekten. Senin bacağın yok, senden daha fazla uzva sahip herkes dalavere ile alıyor o kartları, mal mal işler yapma." gibi bir yaklaşım sergilediğimde de bunu gerçekçi buldu mesela fısjkcjd. İşte buyum.

Gerçekten acıdığım insanlar da senin dediğin gibi gerçekten acımayı en az hakedenlerdir. Böyle sülük manipülatifliği vardır bilir misin? Zavallılık maskesi altında senden bir şeyler koparmaya çalışır ve bunu bilirsin de. Ve sırf bu yüzden daha da zavallıdır zaten... İşte tam olarak böyle insanlar en çok acıdığım insanlar olur ve gerçekten bir çok insanın hamamböceklerine verdiği tepkiyi vermek isterim: çığlık atarak kafasına terliği indirmek... Ama yapamam. Sadece nefret edebilirim... Ama nefret ettiğimde de kafasına terlikle vuramam... Hem toplum normlarına aykırı, hem suç...
alaskan crab alaskan crab
Ahahaha evet çok güzel anlatmışsın. Ahlak bekçileri senin tavrını görse, anında yargılanıp mahkum olursun, seni hemen kötü olarak adlandırıp, acıma duyguları ön planda tutarak, iyilik adı altında arkadaşına acıdıkça acırlardı. Benim arkadaşımın bir oğlu var, satranç oynamayı çok sever, kimle bulduysa oynamaya çalışır. Benle ne zaman oynasa hep yenerim, hiç daha acıyıp da bilerek yenildiğim olmadı ancak bunu başkaları hep yapıyor ve çocuk salak olmadığı için içten içe de biliyor bunu. Oynayacak kişiyi seçme opsiyonu olduğunda bu sebepten dolayı hep beni seçer. Kendisini ciddiye aldığımı, insan yerine koyduğumu fark ediyor. Olurda bir gün beni yenerse, gerçekten de yendiğini bilecek. Tabi bu tarz hassas konularda, açıklama yapabilmek için uzun uzun anlatmak gerekiyor. Dışardan bakan bir göz, küçücük çocuğu yenip ego tatmini yapıyor, ne var yenilsen bir gün diyorlar. Anlamadıklarını anlatmak da zor geldiği için, uğraşmıyorum açıkcası. Senin gibi nadir de olsa anlayan insanlar çıkınca seviniyor insan gerçekten

felsefi metodoloji

alaskan crab
Bir insan bundan ikibin yıl önce yaşamış birini neden okur? Her şeyin su olduğunu ileri süren birisini okumak, günümüzde açıkça vakit kaybı bir ahmaklık değil midir? elbette değildir. Şu an bilimsel olarak yanlış söylediğine yüzde yüz emin olduğumuz filozoflar dahi okunmaya değerdir, onları değerli yapan şey, söyledikleri sözlerin gidişatı, ikna için kullandıkları yöntemler, ellerinde kısıtlı bilgiyle vardıkları sonuca ulaşma biçimleridir. Yıllar boyunca felsefeciler pek çok yöntem kullanarak kendilerini haklı göstermeye çalışmışlardır. Bu başlık altında bu metodları başlıklarıyla beraber yazma niyetindeyim. Bunu zamanında başka sözlükler için de yapmıştım, benim adıma da bir tekrar, unuttuklarımı pekiştirme fırsatı olacaktır. Hem de denk geldiğim bir tartışmada, yapılan yanlışı o an anlatmaya üşendiğimde, gösterebileceğim bir referans da elimde olacak. Normalde daha fazla ancak benim yıllar boyunca en fazla denk geldiklerim ve mühim gördüklerim bunlar;


1- Sezgi pompası
2- mantıksal inşa
3- indirgeme
4- düşünce deneyi
5- (bkz: kullanışlı hayali kurgu)
6- en iyi açıklamaya çıkarım
7- (bkz: diyalektik)
8- analoji
9- (bkz: kategori hatası)
10- hipotetik dedüktif metot
11- Anomaliler ve kuralı sınayan istisnalar
12- boynuzlu ikilem ve boynuzlu ikilemden kaçmanın yolu
13- maskeli adam mantık hatası
14- (bkz: iyi niyet ilkesi)
15- Sonucun doğruluğunu öncüllerde varsaymak
16- saçma olana indirgeme
17- bariz görünen fenomeni koruma
18- kendi kendini çürüten argümanlar
19- alternatif açıklamalar
20- (bkz: ceteris paribus)
21- Karşıt örnek
22- hata teorisi
23- Yanlış ikilem
24- yanlış neden

cahil

alaskan crab
Herhangi bir konuda herhangi bir şeyi bilmeyen insana cahil denmez. Öyle bir kullanım, hepimiz her şeyi bilemeyeceğimizden dolayı, tanım gereği herkesin cahil olmasını ön görür ki bu da bir kesime değil de, herkese denildiği için bir anlam ifade etmezdi. Bazı insanlar, her konuda değil de, bazı bariz konularda bir şeyi bilmemek bile, direkt cahil olarak yaftalamaya yettiğini düşünebilir. Örneğin klasik yazarlardan dostoyevskiyi hiç duymamış birisine cahil denilebilir. Bazı konularda bilgiler o kadar göz önündedir ki, o kişinin o bilgiye erişmemesinin tek bir nedeni olabilir, o da hiç o alanda uğraşmamış olmasıdır. Bu kişiye bana kalırsa yine cahil diyemeyiz, en fazla o alanı bilmiyor denilebilir.

O halde cahil diye kime diyebiliriz? Temel mantıki çıkarımlardan yoksun olan, kendi söylemlerinin mantıksal açıdan gideceği noktayı anlayamayan, bu açıkça ifade edilse dahi inkar eden, karşı tarafın söylemlerine karşı çıkarken bir argüman ortaya koyamayan, bunun eksikliğini hiçbir şekilde hissetmeyen ve kendinden çokça emin birisi tam olarak cahildir hatta kara cahildir. Cahillik bilgi durumundan ziyade, bir davranış durumudur. Cahil kimse açıkça belli eder kendini ve bana kalırsa zararsızdırlar.

Esas zarar veren kesim, okumuş ve tartışma kültürüne hiçbir şekilde uymayan, hakikati aramak yerine tek derdi tamamen haklı çıkmak olan, retorikten tutun her türlü safsatayı bilen ve kendine yaracak şekilde kullanan kimsedir. İşte bu kişiler ömür törpüsüdür gördüğünüz yerde kaçın.

ahlak

alaskan crab
"Yolum hangi büyük şehre düşse, orada her gün ayaklanmaların, katliamların, aşağılık bir kasaplığın bir Dünya sonu kargaşasının başlamıyor olmasına hayran olurum. Bu kadar kısıtlı bir alanda nasıl oluyor da onca insan birbirini yok etmeden, birbirinden ölesiye nefret etmeden bir arada yaşayabiliyorlar?
Aslında birbirlerinden nefret etmekte, ama nefretlerinin hakkını verememektedirler. Bu vasatlık, bu güçsüzlük toplumu kurtarır, toplumun sürmesini ve istikrarını teminat altına alır."

emil michel cioran

"Arzularımız o kadar şiddetlidir ki
bazen birbirimizi parçalamak isteriz.
Ama topluluk duygusu bizi durdurur.
Lütfen not edin:
işte bu,
neredeyse ahlak'ın tanımıdır."

Friedrich Nietzsche
1
mischief mischief
Sonunda sözlükte Cioran paylaşan biri gördüm ölsem gam yemem

yanlış anlaşılan entryler

alaskan crab
Genelde hassas konular üzerine yazdığım entryler yanlış anlaşılır. Çünkü duygudan bağımsız bir şeyi, olduğu gibi görüp değerlendirebilme yetisi çok az kişide mevcut. En basitinden, çok hassas bir konu olan pedofili konusunu ele alalım. Bir keresinde, kötü olduğunu bildiği için çocuktan uzak duran bir pedofilinin, alelade dümdüz yaşayan bir insandan çok daha ahlaklı ve saygıdeğer bir yeri vardır dediğim için aşırı linçlenmiştim. Oysa orada demek istediğim şey, pedofililik gibi kişinin isteği dışında olan ve çok yoğun bir hissiyatla insanı eyleme zorlayan bir durum içerisinde bile, kendine hakim oluşun taktiriydi. Hayatında hiçbir ahlaki ikileme düşmeyip, ot gibi yaşayan birinin iyiliği, başına karar vermesi gereken çok zor olaylar gelmemesinden kaynaklıdır ve iyilik bence böyle ölçülen bir şey değil. Her neyse burada da yanlış anlaşılmadan susayım.

ön yargı

alaskan crab
Büyük zaman kayıplarını önler, sanılanın aksine kötü bir şey değildir. onda yedi bile tutarlı olsa çok iş görür, kalan üçlük kısmın hakkını da görmezden gelin artık, çünkü yedisiyle uğraşmak zorunda kalmadan etiketleyip, hayatınıza devam etmenizi sağlamıştır.

Tabi bu ön yargılar bizzat kendinizin, belli tecrübeler ve üzerine düşünüşlerinizle ulaştığınız şeyler olması gerekir, toplum tarafından ya da başkasının size aşıladığı ön yargılar, sizi hapsettikleri bir düşünce alanında asla çıkamamanızı sağlamak için bir tuzak olabilir.

canı sıkılan yazarlar veri tabanı

alaskan crab
Karamsar biri. Yazılarında insana has o acıyı açıkça sezebiliyorum. Eski halimi hatırlatıyor, açtığı başlıklara yazmamak için kendimi zor tutuyorum eskiden sahip olduğum o aşırı kötümser bakış açısı ve hayat anlayışına dönmek istemiyorum. Kendisine ise tamamen hayat dolu birini bulmasını tavsiye ediyorum böylece anca nötrlenirsiniz.

rasyonellik

alaskan crab
rasyonellik, derin düşünmeyi gerektirir, insan denilen varlık yaptığı her eylemde derin düşünmeye çalışsaydı, bir adım dahi ileriye gidemezdi. Çoğumuz derin düşündüğümüzü sansak da, düşünmek esasında bir parçalama aracıdır, var olan düzeni tamamen lime lime etmek, sonrasında her bir şey üzerine başka türlü olabilirlikleri de hesaba katarak analiz etmesi gerekir. Bir kağıda gün boyunca yaptığımız şeyleri yazsak, pek azını gerçekten sorgulayıp, nasıl olacağına kurduğumuz argümanlar aracılığıyla ikna olup öyle yapıyoruzdur. Zaten ekonomi bilimi de bu rasyonel olmayışımızı, harcama alışkanlıklarımızın ne kadar savruk olduğu bilir ve bunun üzerine giderek, borç içerisinde köle yığınlar yapmanın yollarını arayanlara yardımcı olur. Bir yüzyılda sadece birkaç kişi düşünür, kalanlar onların düşündüklerini düşünür der Cemil meriç. Çoğu zaman derin düşündüğümüzü sandığımız şeyler, başka yerlerden kulağımıza çalınmışlıkların ekosudur.

mesaj yazarak kendini iyi ifade edemeyen insan

alaskan crab
Konuşarak hiç ifade edemez diye düşündüğüm insandır. Yazı yazmak, fikirler açığa çıkarken, tekrar gözden geçirme imkanı verir ve konuşmaya göre daha az değişken içerdiği için, görece daha kolay olması gerekir. Yazdığınız klavye ya da ne aracılığıyla yazıyorsanız, ona hakim olup olmamanız bir yana, yazmak her şeyi daha derli toplu şekilde görmenizi ve söyleyeceğiniz şeyin, bir kesintiye uğramadan her yönüyle yansıtabilmenizi sağlar. İletişimin büyük bir çoğunluğu, ses tonu, mimiklerdir derler ancak günlük iletişimde zaten maksimum kullanılan kelime sayısı bellidir ve çok basittir. Yazı ise, daha kompleks şeyleri karşıya iletmenizde yarar sağlar. Bana meramını yazıyla anlatamayan kişi, eğer bunu sıkıldığından ya da yazıyı sevmediğinden değil de, gerçekten beceremediğinden yapıyorsa, onunla konuşunca da pek bir şey değişeceğini sanmam.

iz bırakan kitap alıntıları

alaskan crab
"Tarih büyük adamların eseridir, seçkinlerin boy ölçüştüğü kapalı alandır, yığınlar gösteriye kabul edilir ve yıkıma sürüklendiklerinde ise ölülerine sineklerden daha fazla değer verilmez" -Albert Caraco
Gerçek nihilizm burdadır. Sartre, Nietzsche, Camus, Heidegger ve daha nicesi, nihilizm çukurunda debelenir ancak kendilerine bir çıkış yolu bulurlar ya da bulduklarını zannederler. Gerçek nihilistleri aramızda göremeyiz, çünkü yaşamı yaşayarak olumlamazlar, intihar ederek mühürlerler.

"Dünyaya getirilen her çocuk, alev alev yanan tahta bir eve kütük atmak gibidir." Peter wessel Zapffe

Ya da

"Bireyin değerini, eşyayla ne kadar uyumsuz olduğunun toplamıyla, kayıtsız kalamayışıyla, nesneye yönelmeyi reddedişiyle ölçeceğiz. iyi ideasının gözden düşmesi bundan, Şeytan'a rağbet bundan. Basit korkular içinde yaşadığımız sürece Tanrı'yla yetinebiliyorduk. Boşluğa düşmemiz bundan, düşünme eyleminin bizzat kendisinin acı içermesi ve tehlikeli olması bundan." -Emil michel cioran

neyin sözü verilir

alaskan crab
Olabildiğince söz vermemeye çabalarım, babalar gibi bakarız, hallederiz der geçiştiririm çünkü söz verince, onu yerine getirmek için çok büyük bir sorumluluk hissediyorum. Üstteki yazarın da değildiği gibi, içsel harekete geçiricilerin devamlılığı üzerine söz vermek abestir, çünkü onların üzerinde pek bir kontrolümüz yok.

Aynı şekilde Schopenhauer'in dediği gibi, insan istediğini yapabilir ancak ne istediğini isteyemez. Muzu sevip, onu yemek için harekete geçebiliriz ancak hiçbirimiz, temelde muzu sevmek ya da sevmemekle ilgili, içsel güdüyü değiştiremeyiz. Bazı psikolojik manipülasyon yöntemleri bunlar üzerinde değişiklik yapabildiğini söylese de, hayattaki her şey için, böyle bir manipülasyona maruz kalmak pek pratik bir iş değil. Neyi sevip sevemeyeceğinize karar verebiliyorum ben diyorsanız, size tavsiye, her şeyi sevmeyi deneyin. Böylece hayattan maksimum keyfi almış olacaksınız.

deizm

alaskan crab
deizm, genelde Tanrı'nın yaratıcı sıfatının, bir şeyler yaratılmadan var olamayacağı, bu nedenle Tanrı, Tanrı olmaklığından dolayı, zorunlu olarak evreni meydana getirdiğini düşünürler. Böyle bir zorunlulukla birlikte açığa çıkan şeyi de, kontrol edip, kurcalamayacağı için, Müdahil olmayan Tanrı tasvirine tutunmuşlardır.

umudunu kaybetmek

alaskan crab
bazı konularda olması gerekendir. Pollyannacılık oynamanın pek bir alemi yok açıkcası, eğer rasyonel olarak bir şeyin olması pek olası değilse, umut etmeyi kesmek en doğru karar olacaktır. Umut en büyük kötülüktür işkenceyi uzatır der nietzsche. Aynı nietzsche, hayatı da olumlar, burada umutsuzluk yaşam için kullanılmıyor tabi.

kitap okumak

alaskan crab
Tek başına bir şey ifade etmese de, ifade edecek şeylere giden yolda önemli bir adımdır. Çok kitap okuduğu halde, bilgileri özümseyemeyen, hayatına geçiremeyen pek çok insan tanıdım. Adam stoacılık dahil, pek çok felsefi akımdan ezber anlamında haberdar olmasına rağmen, en temel stoacı söylemlerden biri olan, değiştiremeyeceğin şeylere üzülmenin beyhude oluşunu anlamamış, en ufak şeyde bile kendine hayatı cehenneme çevirmiştir. Sürekli okumak ancak hiç üstüne düşünmemek insana pek bir şey katmıyor. bilgi edinmekle bilgelik bambaşka şeyler. Kitap okumak bilgelik yolunda gereklidir ancak bilgelik için yeter koşul değildir.
15 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol