Sıra sizin bir değerinize ya da travmanıza gelene kadar komiktir. Bunun yaygınlaşmaması gerekir çünkü yapabilen kişi aşırı azdır, ortamı koklamak, durumu değerlendirmek, anlatırken verilen eslerin önemi gibi pek çok faktör işin içine girer.
Sadece bir Tanrı'nın olmadığına değil, hiçbir şekilde metafizik bir varlığa inanmayışı içerir, sanılanın aksine tanrı bence yok ya demek kendinizi ateist olarak tanımlamanız için yeterli değildir. Ateist olup burçlara inanan, nazarın varlığını farklı şekillerde açıklamaya çalışan tipler gördüm, bir şeyi reddetmek, bilmeyi ve üstüne onun neliğine dair bir şeylere karşı çıkmayı da gerektirdiği için, daha çok bilgi birikimine ihtiyaç vardır.
insanlar aşkla ilgili yazılar okumasalardı pek az kimse aşık olurdu. "Aşk" ve "nefret" gibi sözsel kategorilerin kazanılması, kendi içinde deneyimin biçimlenmesine yol açar. Birçok durumda uygun sözcükleri öğrenmeden, bazı deneyimleri edinmek olanağı bulunmayabilir.
wittgenstein sözcüklerin kavramsal açıdan bakışımızı değiştirmesini göstermek adına son derece basit bir örnek verir.
Bir üçgen çizer ve "şimdi bu tepe noktası, bunu ise taban olarak görün" der. Sonra da "şimdi de şunu tepe noktası, bunu ise taban olarak görün" Her iki durumda da aynı resme baktığınız halde, farklı bir deneyim içerisindesinizdir. Görsel araçları olmadığı için değil, kavramsal araçları olmadığı için, benim köpeğim böyle deyimler edinemez.
Dil sandığımızdan çok daha etkin şekilde düşüncelerimizi şekillendirir.
Aşık olabilmen için, platonvari bir yaklaşımla, esasında tanımadığın birine, aşırı yüksek anlamlar falan yüklenmen gerekiyor. Kısaca onu tanısan yeterli olur, aşk falan kalmaz ortada.
En büyük aşkların kavuşamamaktan gelmesinin sebebi, kafalarında yaratılanla, gerçekte var olanı çarpıştırıp yaralanmadıkları içindir. Büyüdükçe büyümüştür içlerinde fantazma. Kısaca demeye çalıştığım şey, aşık olmak istemiyorsan, aşık olma emareleri hissetmeye başladığında hemen şöyle düşünmen gerekiyor. "bu kişi gerçekte nasıl bilmiyorum ancak aşağı yukarı bana hoş geldiği için, bana iyi gelen ne varsa o sıfatlarla doldurmaya başladım, fazla değer verdim, bunlar geçici ve illüzyondan ibaret."
yapay zeka temelli dil modelleri sayesinde artık aşırı derinlik kazanması an meselesi olan karakterlerdir. Gecikme süresi 2 saniyelere kadar düşürdüler ama maliyeti pek kurtaramıyorlar. Küçük modellere indirgeyip, herkesin kendi bilgisayarında çalışacak şekilde ayarlarlarsa eğer işi kotarırlar gibi görünüyor.
Kolay kolay da düzelmeyecek olandır. O nedenle anlık çözümler bulmak gerekir. Aileler olarak tek yapılması gereken şey, çocukdaki merak duygusunu öldürmemek ve bir şeyleri araştırma yeteneğini çocuğuna aşılamak olacaktır. Devlet eliyle verilen eğitim hiçbir şekilde yeterli değil ancak internetin nimetlerini kullanmayı bilen ve meraklı birisi, istediği her şeyi öğrenebilecek yeterlilikte olacaktır. Ondan sonrasında sadece o çocuğun tutkuyla bir şeye sarılmasını bekleyin. Zaten tutkuyla yaptığı şeyden, para kazanmanın da bir yolunu bulur. Tabi tüm bu dediklerim, eğitimli ebeveynler aracılıyla olacak şeylerdir. 600 liralık tablet alıp çocuğunu boş bırakan insanlar, çocuklarını ateşe atıyorlar.
Kendisi bilerek, anlaşılmaz olmaya çalışır, kapalı yazar. Neden böyle davrandığı sorulduğunda ise, açıkça yazarsam herkes hemen anladığını zanneder ve çoğunlukla yanlış anlamalardan ibaret olacaktır bunlar. Oysa kapalı yazarsam, gerçekten kendini verenler anlayacak ve hiçbir dediğimi kaçırmayacaklardır diye cevap verir. Antik yunan filozofları arasında değişim sorununu ortaya en belirgin şekilde koyan filozoftur. Öyle bir sorundur ki bu, hala tartışılır.
Potansiyelini gerçekleştirme ve kendinin olabileceğin en iyi versiyonuna ulaşma gibi gayeler güden birisi, ister istemez her alanda zaten başkalarıyla rekabet ediyor olur. Tek farkı, referans noktası olarak başkasını esas almaz, hep kendine bakar, böylece toksik düşünceler ve yükselmek yerine, rekabet ettiği kişiyi aşağıya çekmekle yetinme gibi saçma sapan işlere kalkışmaz. Hayatım aşağı yukarı iki dönemden oluşmuştur. İlk dönemi asla rekabetin olmadığı, hayata gram değer vermeyen iflah olmaz bir nihilist olduğum zamanlar. O zamanlar entelektüel birikim yaptığım, yine olsa yine yaşamak isteyeceğim anlardı. Şimdi ise, tamamen rekabet odaklı, ancak dediğim gibi başkalarıyla değil, kendime dönük bir rekabet kafasıyla hareket ettiğim dönem. Herkesin hayatında dönemleri farklı olacaktır ancak öyle ya da böyle, rekabet içine itileceğinizi sakın unutmayın. O nedenle de rekabet ettiğiniz kişi mutlaka kendiniz olsun.
Simülasyonda mı yaşıyoruz tarzı şeylerin tekrar popüler olduğu zamanlarda harari kitabında aşağı yukarı şöyle diyordu;
Gerçekten bir simülasyonda bile yaşıyor olsak, hiçbirimiz maddesel olarak var olmasak bile, hitlerin yaptığı şey kötüydü. Yani iyi ve kötü konseptleri hep olacaktır, tam da bu yüzden zaten esas önemli olan şey, etik davranmaksa, gerçekliğin bir önemi yok.
Nietzsche ise ahlaksal olaylar yoktur, olayların ahlaksal yorumu vardır der. Bu yorumu eğer bir dini kitaptan almıyorsak, o zaman Tanrı olmaya soyunmamız gerekir ki bu da neyin ne olduğunun değerlendirilmesidir. Büyük sorumluluk gerektirir.
Hitlerin yaptığı şey biz insanlara göre kötüdür. Sokaktaki rastgele bir hayvana göre ne iyi ne kötüdür. Onlar böyle kavramları bilmez. İyilik ve kötülük insan uydurması konseptler.bambaşka şartlarda yaşasak hitlerin yaptıklarını iyi olarak kabul edecekti insanlar belki de.
felsefe, hayatı anlama ve anlamlandırma çabası içerisinde olan, merak duygusunun ön planda olduğu, kavramları açımlama ve anlamlandırmaya çalışan, bunun yetersiz olduğu durumlarda yeni kavramlar ortaya koyan, sistematik bir disiplindir. Sistematik olmasını mantık ilmine borçludur.
Felsefeyi bir yerlerden üfürmek olarak anlaşılmasının sebebi ise, herkesin bu alanda yazıp çizebileceği sanrısıdır. Oysa felsefeye hakim birisi anında anlayacaktır. Felsefenin konuları da ilgi çekici ve güzel olduğu için, her insanın az çok konuşmak istemesi anlaşılabilir, böyle durumlar da çoğalınca, neyin ne olduğu tam kestirilemiyor ve tam olarak bu nedenle felsefe mabaddan sallamak gibi bir şey olarak görülüyor.
Çoğu mecrada gördüğüm kadarıyla bazı bilim şakşakçıları felsefenin bilim olmayışından dolayı felsefeyi karalamaya çabalıyorlar. Bilim denilen alan o kadar sınırlayıcı bir kapsama sahip ki, felsefenin kendisi bilim gibi sınırlayıcı bir alana dahil olmayı istemez zaten, olamadığından değil. Kaldı ki onu deneyen analitik felsefe gibi ekoller de olmuştur. Koskoca varlık alanını sadece görüp, ölçülebilinene indirgemek evreni anlama çabasında büyük bir bakış açısı kaybına sebep olur. Bu bilimi asla kullanmadığı anlamına da gelmez bu arada. Biraz bilim tarihi okumuş birisi, zaten bilimsel paradigmaların nasıl ilerlediğini görüp, çoğu bilimsel tezin de, esasında bir varsayım, tabiri caizse, destekli sallama olduğunu anlayacaktır. Yani hayatta yüzde yüz bilim olan çok az şey vardır. Matematik bile, kuralları önceden belli, postülatlarla ilerlediği için, hiç sarsılmaz ve hep düzgün sonuçlar verir yoksa bilimle bezendiği için falan değil.
Uzun lafın kısası, kendine entelektüel diyen birisi, hangi alanda olursa olsun, felsefeden de nemalanır. Phd. açılımı bile "Doctor of Philosophy"den gelir.
Felsefe yapmak, herhangi bir konuda, o konunun neliğine dair, derinlemesine ve belli başlı mantıki çıkarımları gözeterek, bir sonuca varma çabasıdır. Herhangi birinin, bir konu hakkında konuşmasından farklı olarak, burada felsefi literatürü bilmek, hiç olmazsa en azından belli başlı felsefe yöntemlerine hakim olmak ve dediğim gibi sistematik bir mantık içerisinde hareket etmek gerekir. Felsefenin ne olduğu tam olarak halk tarafından bilinmediği için, anlamadığı uzun konuşmalara, felsefe yapma gibi tepkiler verilmesi normaldir ancak böyle bir kullanım avam kesim için geçerlidir.
yaşam oldukça çare vardır, bir şey bizi öldürecek kadar güçlü değilse, ondan ders almak gerekir gibi çıkarımları olan, temelinde acınası bir duruma düşüp sürekli şikayetçi olmaktansa, ilerlemeyi esas lan söz.
Adaletin işlemediği bazı ülkelerde büyük haksızlıkların görülmesi ve bir an evvel ortaya çıkartılıp, aksiyon alınması için sosyal medyanın gücünü de kullanarak halkta bir infial uyandırmak gerekiyor. Bu tarz şeyler nadiren kendiliğinden, elden ele, bazı sosyal medya aracılığıyla gerçekleşir. Gündemler genelde şişirme ve halkı oyalayacak şeylerden ibarettir. Esas meseleler konuşulamaz. Zaten halk denen kitle, öyle akıllı ve seçkin kararlar veriyor olsaydı, yüzlerce yıldır demokrasinin aksayan yanlarını konuşmak zorunda kalmazdık.
Demem o ki, bu adamın elini taşın altına koyarak yaptığı şeylerin haddi hesabı yoktur. Bakın bu adam bu tarz şeyleri yaptığı için ekmek yemiyor ki öyle olsa dahi yediği her lokma helal. Bu adam kişilik itibariyle biraz kurcalamayı seven, herkesin hem fikir olduğunu gördüğü anda, çok istemese bile, farklı bir fikri sırf farklılık olsun diye savunan birisi. Bunun sayesinde de pek çok saçmalığı gün yüzüne çıkarmış, pek çok adaletsizliğin, gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır. Bu adama bok atanların çoğundan fazla ülkeye faydası vardır. Her alanda konuşursanız elbette yanıldığınız yerler çıkar, mesele jahrein'i sevip sevmemekten ziyade, bir adaletsizlik gördüğünde çatır çatır konuşacak ya da bir adaletsizliğe uğradığınızda bunun kanıtıyla beraber bu adama gittiğinizde, sizin adınıza binlerce kişiye hitap ederek, hakkınızı savunacak olmasıdır.
toplamda 20 saat falan oynamışlığım vardır öyle ahkam kesecek durumda değilim ancak ilerde çocuğum olursa kesinlike oynamasına izin vereceğim oyunlar arasında ilk sıraya girer. Oyun içindeki tetikleyici sistemler kullanılarak baya ilkel seviyede de olsa bilgisayar yapıyorlar, o derece çalışan bir ortamı var.
Potansiyelini gerçekleştirememiş olmak, daha iyi bir sen olabilecekken, fırsatları kaçırmış ve artık çok geç olduğunun farkındalığıyla elin kolun bağlı şekilde oturma hissidir.