Kimsenin kimseyi sevdiği falan yok. En sevdiklerinizi düşünün der nietzsche, esas sevdiğiniz şey, onların sizde oluşturduğu duygulardır. En bencilce sevme biçimi de platonik olandır. O kişiden bağımsız, kendi kafanızda kurduğunuz yeni bir kişiye aşık olup, bir de o kişiyle olma şansı bulduğunuzda, söz konusu kişiyi, kendi kafanızda kurduğunuz kişi olmamakla suçlarsınız.
alaskan crab
1. nesil Yazar - 14. Seviye Hava Ruhbanı - Yazar -
- toplam entry 491
- takipçi 16
- puan 27770
Bu kadar çok kapitalizm dillere pelesenk olmuşken, en temel finansal okur yazarlığın bile bulunmaması çok komik. Arz talep meselesi bunlar, eğer denilen gibi ikibin liralık bir hizmet değilse müşteri bulamaz, eğer buluyorsa demek ki doğru yoldadır.
içe dönük insanların sevinçle karşılayacağı durum.
"Mutlaka evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz." Sokrates
Ölüm var olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık der Voltaire. Ölümün varlığı, yaşamın kutsallığına hizmet ediyor, kendinizi öldürmenize gerek yok zaten bu işi zaman sizin için yapıyor, tek yapmanız gereken sınırlı hayatınızda kendinize amaçlar edinip, bu uğurda çabalamanız. Ölüm fikrinin kendisi, en kötü hayata siktir'i çekerim düşüncesi çok rahatlatıcı bir düşünce, bunu sadece bu şekilde kullanırsanız daha güçlü olursunuz.
komple hafızadan silmem mümkün değil elbette ama unutulurdan kasıt, eskiden güzel anlar yaşandı ve artık bitti, bundan sonra böyle bir şey olmasına imkan yok, ne o eski o, ne de ben eski benim mentalitesine girilince, unutmuş sayabilirsiniz kendinizi. Ufak şeylerde akla düşer bazen onlara takılıp da unutamadım ben galiba demenin bir anlamı yok. Geçen mesela ben çikolatayı açıp direkt gömer sonra hayatıma devam ederdim, eski sevgilim anın tadını çıkarmayı, o çikolatayı yemeden önce biraz izlememi, sonra koklayıp, tüm aklımı oraya vererek ısırmamı falan söylemişti. Aşırı saçma gelse de, dediğini yapınca sanki bir çikolatadan alabileceğim hazzı maksimum şekilde almış gibi hissettim. Ne zaman yesem o an aklıma gelir. Böyle küçük anımsatmalar normal yani.
hayattan alacaklı olanlar ölümden korkar.
İş bitirici olmak, bir sorun varsa sızlanmak yerine çözüm yolları bulup, onu hemen ortadan kaldırmak. Herkesin hem fikir olduğu bir ortamda şeytanın avukatlığını yapıp, ters argüman ortaya sunmak. Aynı şekilde ne kadar akıllıca bir fikir olsa dahi, saçma bir karşı çıkış olunca onu itin götüne sokmak yerine, cesaretini kırmadan neden saçma bir karşı çıkış olduğunu açıklamak. Cesaret bir kere kırılınca etrafınızda sizi onaylayan dalkavuklar oluyor ve bariz bir yanlış yapsanız dahi kimse karşı çıkmadığı için felakete gidebiliyorsunuz.
Bir de sırf tanıdık diye iyi bir çalışma arkadaşı olacağı sanrısında olmamak.
Bir de sırf tanıdık diye iyi bir çalışma arkadaşı olacağı sanrısında olmamak.
sürü insanı olduğunuz sürece hiçbir sorun yaşamazsınız çevrenizdekilerle. Özgür insan olduğunuzda da sorun olmaz çünkü başkalarının düşünceleri, sizi zerre etkilemez. Zaten yapıp ettiklerinizi enine boyuna düşünmüş, gelebilecek her türlü karşı argümanı bizzat kendiniz değerlendirmiş ve öyle hareket etmiş olduğunuz için, çok önceden gözden geçirdiğiniz karşı koymaları tekrar tekrar dillerde duyup güler geçersiniz. Esas başkalarının söylemlerinden yara alan insanlar kendi yapıp etmelerine, kendilerini ikna edecek kadar zaman ayırmamış ve sonuçlarında doğabilecek her şeye göğüs germe cesaretinde olmayan kişiler oluyor. Kısaca sorumluluk alacak kadar gözü karartırsanız, kimin ne dediği önemli değil.
kadınlarda yüksek olduğu söylenir hep.
Doğum sancısı eşiği vs diyorlar ama testise alınan bir darbe kat ve kar daha fazla acı demek :,(
O kat ve kat hissedilme sebebi de belki bizde acı eşiğinin düşük olmasından dolayı aşırı hassas oluşumuz olabilir.
Merak ettiğim başlıklar atıyor arada izliyorum ama bir türlü alışamadım o şen şakrak haline. Hayatın sırrını biliyorum gel anlatıcam dese, ciddiye alıp dinyelemem o derece alışamadım.
Yaptığınız işin ölçeklenebilir olup olmamasıyla alakalı bir durum. Eğer saatinizi satarak para kazanıyorsanız, bir günde verebileceğiniz saat sayısı sınırlı olduğu için zengin olmayı hayal dahi etmeyin. Zenginlik kapısı en kolay fakire hizmet satarak sağlanır. Fakir kişi zaten bu sistemin çarkını çeviren ve tüketici olmaya hali hazırda programlı insanlardır. Büyük işi onu borçlandırmaya itecek kredi kartları, sürekli harcamasını sağlayan reklamlar, etrafında gördüğü sahte statü oluşturan materyaller hali hazırda yapıyor. Satın almaya hazır, zaten sürekli pazar yerlerinde geziyor, kendini mutlu edecek bir şey arayışında. Senin yapman gereken tek şey hazırda bir şeyler alıp borçlanmayı bekleyen bu kitleye ulaşmak. Kolay gelsin.
İnsanın sanılanın aksine öyle çok da rasyonel olmadığının en büyük kanıtı. Bizler başkalarının kırıntılarını içimizde taşıyan, bize empoze edilmiş duygulara ulaşmak için çok önceden belirlenmiş kulvarlarda koşturan fareleriz. Büyük çoğunluğumuz maalesef böyle, ben de dahil. Hatta ben çok daha kötü konumdayım, bunun farkındalığıyla hala o kulvarda koşuyorum. Hafıza ve dolayısıyla da onunla beraber gelen tarih, insanın en büyük düşmanı.
Öldürmeyen şey güçlendirir düsturuyla ilerleyip, her acıya göğüs gere gere artık acıdan zevk alır olduk. Ne güzel düzenli hayatım varken gelip beni depresyona sokan yazma isteğimi kamçılayan bu yere yine düştüm. Schopenhauer'in dediği gibi o çok kaygan ve elde tutulması güç bilgiyi elde tutmaya çalışmayı bırakıp, bayağılığa gömülmüşken, tekrar bu bilgiye ulaşmak ve yine elde tutmaya çabalamak da neyin nesi? acıyı seviyorum bu nedenle de yazmaya ne kadar ara veririsem vereyim yine dönüp dolaşıp yazmaya başlıyorum galiba. Cioran " Yazma işini bir tedavi usulü gibi görüyordum, (İntihara karşı) hâlâ da öyle görüyorum."
Acı insanı besliyor olabilir mi?
Okuduğum ve çok büyük haz aldığım büyük yazarlar, büyük acılarla beslenmiş insanlar. Acı ve yalnızlık birbiriyle oldukça ilintili ve büyük şeyler başarmak için uzun süre yalnız kalmak gerekiyor. En azından benim gözlemim bu yönde.
Acı diye duyduğumuz tüm hislerin insanı perçinlediği konusunda seninle hem fikirdeyim.
Acıdan kastım hayata dair bazı şeylerin farkındalığına ulaşmak ancak bunu paylaşacak etrafında bir kişi bile bulamamak. Değer verdiğin ve kaygı duyduğun şeyler hakkında konuşmak istediğinde, tek bulabildiğin kişilerin yüzlerce yıl önce ölmüş ve kitapları kalmış insanlar olması. Zamanla daha da yalnızlaşıp, sonrasında artık kabullenmek ve fragmanlar halinde o kaygılarını tıpkı şu an yazdığım şekilde dağıtmak. Benim acım bunlar, öyle kanser, kaza, uzuv kaybı vb şeyler yaşamadım, o tarz acıları bilmiyorum.
Sana bir sır vereyim. Bir dönem sanki seni kimse anlamayacak gibi hissediyorsun. Farkındalığın sana derin düşüncelere mal oluyor. Yalnızlık çok hoş ama bir süre sonra kendin gibi insanlar buluyorsun oturup saatlerce konuşup ah evet çok şükür benim gibi düşünen insanlar varmış diyorsun. Bunu ancak o derinleştiğin yalnızlık kuyusunun dibine indiğinde tekrar yukarı çıkmaya karar verdiğinde buluyorsun. Birileri sana bir ip atıyor ve yeniden anlaşılmanın verdiği o güzel duyguya kavuşuyorsun.
artık kitap da okumadığım için o duyguyu hissetmeyeli epey zaman oldu.
En yakın zamanda yaşarsın umarım. İyi hissettiriyor
2 gündür yazıyorum hala anama sövülmedi, perva sözlük çok değişmiş çoooook
Perva sözlüğün bir geleneği oluştu yıllar içerisinde... Hayallerimizi gerçekleştiriyoruz pervadaş.
İçkiye hiçbir zaman anlam verememiştim, akıl insanı insan yapan yegane şeyken niye insanlar bunu uyuşturmak istesin ki? aynı şekilde sigaraya da anlam veremedim, böylesine her yanından aykırı ve yanlış bir şeyi nasıl benimseyip içebiliyorlar?
Kumar desen zaten biraz matematik bilen birisinin uzak durması gerektiğini anında anlayacağı bir olay. Uzun lafın kısası 18 olup, çıldırırcasına sarılacağım çoğu şeyi zaten kafamda bitirmiştim o yüzden pek de bir şey yapmadım.
Kumar desen zaten biraz matematik bilen birisinin uzak durması gerektiğini anında anlayacağı bir olay. Uzun lafın kısası 18 olup, çıldırırcasına sarılacağım çoğu şeyi zaten kafamda bitirmiştim o yüzden pek de bir şey yapmadım.
Kadınlar aşırı iyi seziyorlar bu tarz şeyleri o nedenle çok nafile bir uğraş. Zamanında yaptık bazı hatalar.
ahlak temel olarak hayatta verdiğimiz kararların bir süre sonra artık reflekse dönüşmesi ve düşünmeden bir yönde karar vermeye başlamamızla oluşan bir şeydir. Ahlak bir nevi karakterimiz olarak da görülebilir. Bu nedenle ahlaksız diye bir şey yoktur en kötü insan bile ahlak sahibidir, temelde ahlaksız derken, onun kötü ahlaklı olduğu kastedilir. Aynı şekilde karaktersiz diye de bir şey yoktur.
Evrensel ahlak, belli bir davranış kalıbının, öğretilmediği taktirde her bilinçli insanda da o şekilde oluşacağı düşüncesine dayanır. Eğer bilinç, aynı zamanda acıyı da her zaman içeriyorsa, acı da istenilmeyen bir şeyse, bu istenilmeyeni başkalarına da yaşatmamak için uğraşmak gerekir düsturu evrensel bir ahlak olarak öne sürülebilir. Bunun gibi pek çok tartışma olsa da, bana kalırsa ahlak nosyonu, hiçbir şekilde sarsılmayan bir yüce varlık referansı olmadan, tam anlamıyla temellendirilemez. Bu sebepledir ki, sokrates'in sorduğu Tanrı iyi olduğu için mi bazı şeyleri emreder yoksa Tanrı emrettiği için mi bazı şeyler iyidir dilemması, hangisi seçiliyor olursa olsun, Ya Tanrıyı mutlak nokta seçer ya da İyi denilen, platonvari bir ideayı. Görüldüğü gibi her türlü Yüce ve sarsılmaz bir şeye dayanak gerekir.
Evrensel ahlak, belli bir davranış kalıbının, öğretilmediği taktirde her bilinçli insanda da o şekilde oluşacağı düşüncesine dayanır. Eğer bilinç, aynı zamanda acıyı da her zaman içeriyorsa, acı da istenilmeyen bir şeyse, bu istenilmeyeni başkalarına da yaşatmamak için uğraşmak gerekir düsturu evrensel bir ahlak olarak öne sürülebilir. Bunun gibi pek çok tartışma olsa da, bana kalırsa ahlak nosyonu, hiçbir şekilde sarsılmayan bir yüce varlık referansı olmadan, tam anlamıyla temellendirilemez. Bu sebepledir ki, sokrates'in sorduğu Tanrı iyi olduğu için mi bazı şeyleri emreder yoksa Tanrı emrettiği için mi bazı şeyler iyidir dilemması, hangisi seçiliyor olursa olsun, Ya Tanrıyı mutlak nokta seçer ya da İyi denilen, platonvari bir ideayı. Görüldüğü gibi her türlü Yüce ve sarsılmaz bir şeye dayanak gerekir.
Yalnızlığı öyle çok övmek de istemiyorum ancak her zaman dediğim gibi 10 dakika bile yalnız kalamayan insanlar var ve bu çok acınası bir şey. Kendisinde, kendisini oyalayabilecek 10 dakikalık bile bir şey olmadığını gösteriyor bu durum. Acıdığım kişi de büyük ihtimalle beni yalnız otururken görünce aynı şekilde bana acıyordur, zihin denilen şey çok tuhaf. Yalnız kalmayı sevenler olarak lanetliyiz sanırım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?